Yeşil Sahalardan Siyasete Bir Cumhurbaşkanlığı Serüveni: “George Weah”
Liberya 1847’de kurulmuş bir ülkedir. Ülkeyi kuranlar da on beşinci ve on dokuzuncu yüzyıllar arasında Afrika’dan kopartılıp Amerika kıtasına (ve tabii 1776’dan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne) gönderilen bir dönemin köleleridir. Bu bağlamda literatürün de Afrika’da sömürgeleştirilmeyen tek toprak olarak söz ettiği ülke; Liberya… Ne var ki, bu yaklaşım pek doğru olmuyor ve bana göre ülkenin ilk temel sorununu oluşturuyor. Kurulduktan sonra Liberya’ya akın eden Amerikan şirketleri, özellikle de kauçuk konusunda Liberya’yı fazlasıyla sömürmüşler ve hala da sömürmekte. Firestone Kauçuk şirketi, örneğin, 1858 yılında 1 milyon hektarlık arazinin üstüne konmuş, ve bu arazide kauçuk yetiştirip Amerika’ya göndermeye başlamıştır. Bu işten on yılda yaklaşık 160 milyon dolarlık kauçuk karı elde eden Firestone bunun sadece 8 milyon dolarını Liberya’ya vermitirş. Dolayısıyla aslında tam bir sömürgecilik başlangıcı yaşanmış Liberya’da. Ülke, bir Amerikan sömürgesi olmuş. Ülkenin ilk anayasası da Amerika Birleşik Devletleri’nin o dönemki anayasasından esinlenilmiş ve ülkeyi kuran siyahların, yani Amerikan kökenli olanların, o topraklara geldiklerinde karşılaştıkları yerli halka göre birçok ayrıcalık tanınmıştır. Örneğin 5.maddede denmiş ki “Bu devletin amacı bu cahil kıtanın halkına eğitim vermektir”. Yani anayasa kendi içinde bir çeşit ayrımcılık uygulamış. Ülkenin ilk sorunu, bu anlamda, aslında kolonyalizmden geliyor. Liberya’nın toprakları Firestone’la başlayan ve yıllar içinde sayıları daha da artan Amerikan şirketleri tarafından parsellenmiş. Şu anda ülkede 73 Amerikan şirketi bulunuyor ve hepsinin de büyük arazileri var. 2010 yılında Liberya’da çıkan petrol gösteriyor ki bu sayı artabilir.
Liberya: İç Savaşlar, Çocuk Askerler…
Ülkedeki ikinci sorun, bana göre, 1989-1996 ve 1997-2003 yılları arasında yaşanan iki iç savaşın bitmek bilmeyen travmaları ve iç savaşlar sonrası rehabilitasyonun yetersizliği. 250.000 kişinin öldürüldüğü Liberya iç savaşları gerek ülke ekonomisine gerekse toplum bilincine ciddi zararlar vermiş durumdadır. Öyle ki, o dönemde yiyecek bulamayan birçok kişi mecburen bitki kabuklarını ve köklerini yediği, hatta ve hatta Monrovia Hayvanat bahçesindeki hayvanlar da olmak üzere ülkedeki büyükbaş ve küçükbaş hayvanları orantısız bir şekilde avladığı için ne tarımsal ne de çiftliksel bir kalkınma yaşanamamış. İki iç savaş döneminde çocuk askerler olarak bilinen militanlar –bunlarda herhangi bir askeri eğitim ve disiplin görülemiyor- ne yazık ki, günümüz Liberya ordusunun resmi askerleri konumundalardır. Bu durum askerleri siviller üzerinde büyük baskı kurmasına neden oluyor. Askerler sivil halkı korumak yerine Liberya’nın pek çok yerinde halka karşı sert davranıyorlar, gerektiğinde evlerine girip eşyalarını alıyorlar. Günümüz Liberya’sının ordusu aslında iç savaştaki düzensizliklerini bugüne yansıtıyor.
Bir Milli Güvenlik Tehdidi Olarak Ebola
Üçüncü bir sorun da tabii ki Ebola… 2014-2015 arasında Sierra Leone’da, Gine’de ve Liberya’daki salgında ölen 10.000 kişinin yarısı Liberya’dandır. Sağlık sorunları bir yana, o dönemde ebolayı kullanarak halkın üzerinde baskı kuran yasalar gözler önünde bulunmaktadır. Örneğin meydanlarda toplanma yasağı geldi, 2013’te ilan edilen olağanüstü hal durumu ebola nedeniyle uzatıldı, hükümet ebolayı milli güvenlik tehdidi olarak algıladı. Halk bu yeni yasalardan öyle rahatsız oldu ki bazıları ebolayı “eastbola” olarak tanımlayıp hükümetin Doğu Liberya’yı nüfussuz bırakmak istediğini sandı. Ebola Liberya ekonomisini de etkiledi. 2015 yılında ülkenin yarısı işsizken, iş sahibi olanlar da ellerindekini kaybettiler. Yıllık gelirler yüzde 35 oranında geriledi. Yıllık yüzde 5,9’luk bir büyüme oranı hedeflenirken bu oran gerçekte yüzde 0,4’te kaldı. İnsanlar neden bize sürekli yalan söyleyen bir hükümetin sözüne güvenip ölmemek için hastanelere gidelim diye sormaya başladılar. Ebolanın üzerinden 3 yıl geçse de yarattığı sorunlar devam ediyor.
George Weah: Lone Star’dan Senatörlüğe
Weah’ın futbolculuk kariyerinde sadece Milan’ın değil toplam sekiz kulüp bulunuyor. Invincible Eleven, Mignity Barolle, Bongrange Banguine, Young Survivors of Clonetown, Monaco, Paris St.Germain, Milan ardından Chelsea. Young Survivors takımında onun oynadığı dönemde teknik direktör yok, maçlara teknik direktörsüz çıkıyorlar. Direktörlük işini de bir yerden sonra futbolcu Weah yapıyor. Bu kulüplerde 1985-2003 arasında olağanüstü işlere imza atıyor. 1995 yılında örneğin aynı anda hem Afrika’da, hem Avrupa’da hem de dünyada yılın futbolcusu seçiliyor. Şu ana kadar da Avrupa’da oynayıp da en çok gol atan Afrikalı futbolcu konumunda. Rekoru hala kırılamadı. 2002 yılında, tam artık futbolu bırakmak üzereyken, o dönemde devlet başkanı olan Charles Taylor tarafından Liberya milli takımına çağrılıyor, çağrıyı kabul ediyor, Lone Star olarak bilinen o takımın hem forveti hem teknik direktörü hem kaptanı hem de doktoru oluyor. Lone Star, 2002 Dünya Kupası’na gidemiyor belki ama gruptan da aslında son maçta çıkamıyor. 2003’te bitirdiği futbolculuk kariyerinden sonra yine Charles Taylor’un isteğiyle BM İyi Niyet Elçisi oluyor Liberya’da. 2005 yılında siyasete atılıyor, Demokratik Değişim için Kongre Partisi’ne üye oluyor, bu partiden seçimler için aday gösteriliyor, ama Birlik Partisi adayı Ellen Sirleaf’e kaybediyor. 2011 yılında bu sefer daha iddialı giriyor seçimlere ama yine Sirleaf’e kaybediyor. Siyasi hayatına 2014 yılında Montserrado Senatörü olarak devam ediyor. Senatörlük seçimlerinde Ellen Sirleaf’den intikam alıyor, Ellen Sirleaf’ın oğlu Robert Sirleaf’ı saf dışı bırakıyor, hem de yüzde 78 oyla… 2005 ve 2011 yıllarında Demokratik Değişim için Kongre Partisi adına girdiği seçimleri bu sefer 2017 yılında Demokratik Değişim için Koalisyon Partisi adına giriyor. Bu seçimlerde Ellen Sirleaf aday olmuyor ve seçimi Weah kazanıyor. 22 Ocak 2018 tarihinden itibaren de görevine başlıyor.
Weah’ın Cumhurbaşkanlığına Giden Yol: Güller ve Dikenler
Weah’ın Cumhurbaşkanlığı süreci dikenli bir gül bahçesinden farksız aslında. Hem güller var hem de tabii ki, dikenler… Bu bağlamda, Liberya’da yaşanan iki iç savaşın yarattığı sorunları ve kaosu devre dışı bırakırsak, tarihi 2005’e çekebiliriz. Yani Ellen Sirleaf’ın ilk kez Liberya Cumhurbaşkanı seçildiği yıl bu. Peki Kimdir Sirleaf? Nasıl bir gül ve diken? Önce gülden başlayalım. Bir kere Afrika’nın 1984 yılındaki 3 günlük Gine Bissau Cumhurbaşkanı Carmen Pereria dışında (ki kendisi Cumhurbaşkanı olduktan üç gün sonra ordu tarafından devrildi) ilk kadın Cumhurbaşkanı. Ama Liberya’da Ellen’dan önce de kadınlar ön planda. 1944-1971 yılında Cumhurbaşkanı olan William Tubman döneminde kadınlara oy verme hakkı geliyor. Tabii ki iki iç savaş Liberyalı kadınlara müthiş bir eziyet dönemi getiriyor. 1989-2003 yılları arasında yaşayan Liberyalı kadınların yüzde 75’i tecavüze uğruyor. Sirleaf göreve gelir gelmez kadınları koruma altına alan yasalar çıkarıyor. İkincisi, Liberya tarihinde ilk kez ülkedeki yolsuzluğu önlemek adına Yolsuzlukla ve Suçla Mücadele Komisyonu kuruyor. Üçüncüsü müthiş bir eğitim ve finans kariyeri var Sirleaf’in. Harvard Mezunu, daha sonra 1980-1985 yılları arasında görev aldığı Samuel Doe hükümetini eleştirince sürgüne gönderildiği Amerika’da UNDP, Dünya Bankası ve Citibank’da önemli görevler üstleniyor. Bu dönemde kazandığı finans bilgisini Liberya’da öyle bir kullanıyor ki 2010 yılında Liberya’nın 4.6 milyar dolarlık borcunu sildirebiliyor. Dördüncüsü iç savaşın izlerini silmek için çok çalışan bir kadın. Savaş lordlarını ve çocuk askerlerin büyük bölümünü, her ne kadar bunlar şimdi sorun da olsa, ülke ordusuna alıyor, onları resmileştirmeye çalışıyor. 2011 yılında Nobel Barış Ödülü kazanıyor.
Gelelim dikenli kısıma… Sirleaf Cumhurbaşkanı olduğu dönemde oldukça eleştirilmiş biri aynı zamanda. 1980 yılında günümüzü savaş suçlusu sayılan Charles Taylor’a hesabından 10.000 dolar yardım yaptığı biliniyor. Oğulları Charles Sirleaf’in Liberya Merkez Bankası Başkanı, Robert Sirleaf’in de Liberya Milli Petrol Şirketi CEO’su olması Ellen Sirlef’a nepotizm suçlamaları getiriyor. Bir de bunların dışında 2014-2015 yılında patlayan ebola salgınında orduyu halkın üzerine gönderiyor, Liberya’nın doğusunu insansızlaştırmaya çalışıyor iddialarıyla uğraşıyor. Ülkeye Cumhurbaşkanı olduğu 2005 yılında 15.000 BM Barış Gücü askerini göndereceğim diyor ama gönderemiyor. Bir de o dönem yüzde 80 olan işsizliği bir türlü bitiremiyor. 2017 yılında da karşı partinin, yani Demokratik Değişim için Koalisyon Partisi’nin adayı George Weah’ı desteklediği için tepki çekiyor. Seçimlerin sonunda da zaten Birlik Partisi’ndeki üyeliğine son veriliyor. Seçim sonuçlarında George Weah oyların yüzde 61.5’ini alıyor. Böylece 44 yıl sonra Liberya’da demokratik bir şekilde Cumhurbaşkanlığı bir isimden diğerine geçiyor. Liberya’yı 2017 seçimlerine işte bu dikenli gül yolundan gidiliyor.
Yeni Furya: Donanımlı Cumhurbaşkanı Yerine Halktan Gelen Cumhurbaşkanı
Weah, Sirleaf gibi kökten yetişmiş bir siyasetçi değil. Sirleaf Cumhurbaşkanı olmadan ve hatta sürgüne gönderilmeden önce de aktif olarak siyasetin hep içindeydi. Üstelik Sirleaf’in finans eğitimi ve bankacılık tecrübeleri Liberya siyasetinde doğrudan kullanılabilirdi ve kullanıldı da. Weah ise, 2005’teki ve 2011’deki başkan adaylıklarını saymazsak, 2014 yılında Senatör olana kadar Liberya’yı futbolda temsil etmiş ve çok da başarılı olmuş bir isim ancak tabii ki Sirleaf’in siyaset deneyimlerine ve bürokrasi bilgisine sahip değil. Bu ne kadar sorun olur, zamanla görülecektir. Ne var ki, son dönem dünya siyasetine baktığımızda donanımlı cumhurbaşkanı yerine halktan gelen cumhurbaşkanının tercih edildiğini görüyoruz. Weah da bunun son örneklerinden. Gambiya Cumhurbaşkanı Adama Barrow bir gayrimenkul danışmanı, ondan önce de Arsenal Futbol Kulübü’nde bekçilik yapmış biri. Ülkesinin son seçimlerinde Cumhurbaşkanı olmayı başardı ve şu anda halk onu seviyor. Kendisi de halktan geldiği için, örneğin, Gambiya’nın belli ülkelerdeki büyükelçilerini Dışişleri Bakanlığı’ndan değil halk arasından seçiyor. Gambiya’nın yeni Nijerya Büyükelçisi küçük ölçekli bir şirkette danışmanlık yapmıştı önceden. Ben Weah’ın da aynı çizgiyi sürdüreceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı olduktan sonra önemli iki adım attı. Bunlardan biri kendi maaşını yüzde 25 oranında azalttı ve Liberya vatandaşlık yasasını değiştirme sözü verdi. 1847 yılından beri Afrikalı siyahların vatandaş olamadığı (Amerika kökenli siyahlar böyle istediler çünkü) Liberya’da vatandaşlığın artık Afrika kökenli Liberyalılara da verilmesi gündemde. Bunun dışında Weah daha önceden açtığı spor okullarına yenilerini ekleyebilir. Futbol Afrika’da sadece bir spor değil çünkü, bir iş olanağı… Özellikle Batı Afrika ülkelerinde sokakta yürürken antrenman yapan, sahilde koşan birçok genç görebilirsiniz. Weah’ın futbol altyapısı bu gençler için olumlu şekilde kullanılabilir. Bunun dışında şunu da söylemek gerek bence; Weah 2014 yılında Senatör olmuş olabilir ancak meclise katıldığı oturum sayısı sadece 14. Weah’ın bir devamsızlık sorunu var. Tıpkı dersine gelmeyen öğrenci gibi. Üstelik 2014 ‘ten beri herhangi bir yasa tasarısı hazırlığı içinde olmadı, kendisi de böyle bir tasarı teklif etmedi. Bu kadar devamsızlığı olan birinden böyle adımlar beklemek hayal olur gibi zaten ama yine de Weah için olumsuz sayılabilecek noktalar. Ancak dediğim gibi, hem kendisinin bir elit olmaması ve halktan gelmesi, hem ülkenin büyük bir ekonomik çıkmaz içinde olması, hem iç savaşın birtakım etkilerinin hala devam etmesi, hem de ebolanın ardından tam bir toparlanmanın gerçekleşmemesi Weah’ı oldukça meşgul edeceğe benziyor. Eğer bir amacınız ya da bir işiniz olursa başarılı olabilirsiniz hayatta. Amaçsız ve işsiz kaldığınızda evden bile çıkmak istemezsiniz. Weah’ın evden çıkmak için fazlasıyla nedeni bulunuyor. Kendisi meşgul bir cumhurbaşkanı olacak, zaten olmalı da…