Trump'ın Siyasal İletişim Tarzı: Analiz ve İnceleme
5 Kasım 2024 tarihinde yapılması planlanan ABD Başkanlık Seçimi yalnızca Amerika’nın değil tüm dünyanın merakla takip ettiği bir olay haline geldi. Geçtiğimiz günlerde Biden resmi olarak aday olduğunu açıkladı. Trump ise resmi olarak ilan etmese de açıklamaları sebebiyle kamuoyu nezdinde doğal aday olarak görülüyor. Fakat sisteme göre, adaylıklar açıkça yaz aylarında meydana gelecek kongrelerden sonra resmiyet kazanabilecek.
Bu süreçte seçime yönelik yapılan anketler medyada sık sık gündeme geliyor. Anketlere göre Trump’ın genellikle Biden’ın önünde olduğu da aşikar. Aynı zamanda yapılan ön seçimlerde de Trump’ın lehine bir tablo mevcut. Fakat işin dikkat çekici kısmına baktığımızda, Trump söylemleri sebebiyle medya ve kamuoyunda çok kez ırkçı ve popülist olmakla suçlanıyor. Tüm bunlara bakıldığında Trump’ın hala Amerikan Seçimleri için popüler aday olması ve kamuoyu desteğini alması çelişkili bir durum oluşturuyor. Peki Trump söylemlerine rağmen neden hala popüler bir isim?
Tüm bu söylemlere nefret söylemi çatısından baktığımızda, bunun yeni bir durum olmadığı gerçekliği ile yüzleşiyoruz. Nefret söylemleri de siyasetin varlığı kadar eski. Siyasetçiler sık sık toplumda, kültürleri, cinsiyetleri, etnik değerleri veya dini inançları hedef alan açıklamalarda bulunabiliyor. Trump’ın söylemlerine odaklandığımızda özellikle Twitter’ı kişisel günlüğü gibi kullandığı ön plana çıkıyor ve genelde argo içerikli ya da ayrıştırıcı tweetler atabiliyor. Bunlardan biri, Demokrat Parti kongre üyesi olan dört kadını etnik kökenleri üzerinden hedef alarak, ülkelerine geri dönmesi gerektiğini söylediği paylaşımdı. Aynı zamanda tecavüz, ensest ilişki ya da anne sağlığı gibi istisna durumlar dışında kürtaj yasağını desteklemesi de kadınlar tarafından eleştiriliyor. Tüm bunlara baktığımızda gözüken asıl tehlike Trump gibi düşünen ve bunu dile getiremeyen birçok kişinin olması. Trump’ın popülerliği ise bu kişilerin oranının yüksek olduğunun ispatı. Trump’ın bir şekilde Amerikan toplumunun önemli bir kesiminin dile getirilemeyen düşüncelerinin yansıması olduğu değerlendirilebilir.
Trump’ın siyasal iletişim tarzında oldukça sık kullandığı yöntemlerden birisi “biz” ve “öteki” üzerinden inşa edilen milliyetçilik kavramı. Trump beyaz Amerikan ırkını yücelterek, her şeyin en iyisini hak edenler “biziz” imajıyla Amerikan’ın geçmişine dair bir kök inancı hatırlatıyor. Aslında bir lider için seçmenini konsolide etmenin en kolay yollarından biri bu. Bu da seçmeni bir fikir çevresinde, fanatizme yönlendirmekle gerçekleşiyor.
Örneğin; Trump 15 Ocak 2016 tarihinde, resmi Facebook hesabından “Eğer “İslami terörizm” terimlerini kullanmazsanız, problemi çözemezsiniz” ifadelerinin bulunduğu bir paylaşım yapıyor. Buradan rahatça anlaşılacağı üzere İslam’ı terörle denk bir anlayışa getirmeye çalışırken, geçmişteki olaylara referansla tüm Müslümanları terörist olarak nitelendiriyor. 21 Temmuz 2016 tarihinde New York Times’a verdiği röportajda Türkiye ve Kürt sorunları üzerine konuşurken Suriye’deki Kürtlere hayran olduğunu belirtiği görülmektedir. Bu noktadan baktığımızda Trump kaostan beslenen bir lider profili çizmektedir. Çatışma içeren konularda kendini çözüm üreten bir pozisyonda konumlandırıyor. Aynı konuşmanın devamında Türkiye ile Suriye’deki Kürtleri bir araya getirmekten bahsetmesi de tam bu duruma işaret ediyor.
Twitter’dan yaptığı 17 Mart 2020 tarihli paylaşımında “ABD, Çin Virüsü'nden etkilenen tüm endüstrileri, hava yolu şirketlerini ve diğerlerini destekleyecektir. Her zamankinden daha güçlü olacağız” diyor. Kelime oyunlarından hoşlanan Trump burada virüsün sebebi olmalarıyla ilgili Çin’i açıkça suçluyor. Paylaşımlarının genel hatlarına baktığımızda hepsi muhakkak, etnik veya dini değerleri hedef gösteriyor. Popülist diyebileceğimiz bu tavır, ayrıştırıcı bir üslupla kendi seçmenlerini birleştirmesine sebep oluyor.
Amerikan medyasının bir kısmı Trump’ı mizah duygusu yüksek bir lider olarak görüyor. Amerikan kampanyalarının vazgeçilmezi olan politainment anlayışı da bunun gerekçelerinden biri olarak gösterilebilir. Eğlenceli siyasete vurgu yapan bu bakış açısı, lideri bir ürün olmaya itiyor. Tüketim toplumunun içerisinde sürekli görünür kalmaya çalışan lider kendisini ürün olarak seçmene kabul ettirmek zorunda. Günümüzde genç seçmenin artışıyla beraber, Tiktok, Twitter, Instagram üzerinden gerçekleşen kampanyalar gitgide popüler hale gelmektedir. Siyasi liderlerden kendilerine bu mecra da yer bulabilmek adına farklı imajlar geliştirebilmektedir.
Trump bu konuda en başarılı olan liderlerden biri. Yaptığı paylaşımların çoğu medyada büyük yankı uyandırıyor. Belli ki reklamın iyisi, kötüsü olmaz anlayışını benimseyen Trump, hassas konular üzerinden dikkat çekmeyi seviyor. Bu açıdan onu mizahi ya da popülist olarak değerlendiren herkes aslında Trump’ın elde etmek istediklerine hizmet ediyor. Ayrıca Trump’ın geleneksel medyayla arası çok iyi değil. Birçok kez kendisini kaba gösterdiklerini belirtmişti. Kendi seçmen tabanına sosyal medya hesapları üzerinden seslenmesi de onu sıcak bir figür haline getirmekte ve liderle seçmen arasındaki aracıları kaldırarak doğrudan iletişim kurmalarını sağlamaktadır.
Bütünüyle bu çerçeveye bakıldığında popülizm tüm dünyada giderek artış gösteren bir kavram. Fakat Trump bu durumu kendi lehine çevirmekte oldukça başarılı. Amerika’da Trump’ın bir kez daha başkanlık koltuğuna oturabileceği yönünde görüşlerin giderek artması da bunun ispatlarından biri. Bu durum popülist söylemlerin, seçmen toplama gücünün ne kadar tehlikeli olabileceğinin de bir göstergesi. Fakat bu konuşmalara popülist söylem diyerek geçmek bir kazanç sağlamıyor. İçerik bakımından halkın arzularının bu söylemlerin içinde yer aldığına dikkat çekmek gerek. Bu da aslında seçmen tutumunu çözümlemeye ve anlamaya yönelik en iyi hamlelerden biri olabilir.