Polonya’da Seçim Sonuçlarıyla Değişen Dengeler: Sağ İktidardan Sol Koalisyona Geçiş
Kaynak: AA, 16 Ekim 2023
Polonya'da kesin olmayan sonuçlara göre, sandıktan "muhalefet koalisyonu" çıktı.
Dr. Lukasz Szurminski, Polonya'da yapılan genel seçimlerin ardından ana muhalefetteki Sivil Koalisyon'un, Yeni Sol ve Üçüncü Yol ittifaklarıyla kuracağı koalisyon hükümetinin en olası sonuç olduğunu söyledi. Genel seçimlerde sandıkların kapanmasının ardından açıklanan "anında seçim anketi"ne göre iktidardaki PİS'nin oyu yüzde 36,8'de kaldı. PİS bu oranla mecliste çoğunluğu sağlayamıyor.
Ipsos tarafından Polonya'daki yayın kuruluşlarıyla paylaşılan anket sonuçlarına göre, PİS, iki kanatlı meclisin alt kanadı Sejm'deki 460 milletvekilliğinden 200'ünü kazanabiliyor. Eski Polonya Başbakanı Donald Tusk liderliğindeki ana muhalefet bloku Sivil Koalisyon'un yüzde 31,6, Üçüncü Yol İttifakının yüzde 13, Yeni Sol'un ise yüzde 8,6 oy alması bekleniyor.
Seçimlerden önce yapılan anketlerde yüzde 9 civarında oy alması öngörülen Konfederasyon Partisi ise yüzde 6,2'de kalarak 12 koltuk alabiliyor. Buna göre ana muhalefet Sivil Koalisyon'un koltuk sayısının 163, Üçüncü Yol'un 55 ve Yeni Sol'un 30 olması bekleniyor. Üç partinin koalisyon kurması durumunda koltuk sayıları 248 olarak hesaplanıyor.
Öte yandan Polonya haber ajansı PAP'a göre, PİS'nin genel seçimlerle eş zamanlı olarak yapılmasına karar verdiği 4 soruluk referanduma katılımın yüzde 50'nin altında kalması nedeniyle büyük olasılıkla geçersiz sayılması bekleniyor.
TÜRKSAM Haber Analiz
Polonya’da Pazar günü yapılan seçimlerin resmi sonuçları henüz açıklanmamış olsa da gelen ilk verilere göre 2015 yılından beri ülkeyi yöneten Jarowslaw Kaczynski liderliğindeki muhafazakâr milliyetçi Hukuk Ve Adalet Partisi’nin (PİS) tek başına iktidar olma şansını kaybettiği görülmektedir.
Polonya basınında “Polonya tarihinin en önemli seçimi” olarak lanse edilen seçimlerde, PİS yüzde 36 oyla ilk sırada yer aldı. Fakat 2019 yılında yüzde 44 oy alan partinin, bu defa ciddi oy kaybetmesi sebebiyle Polonya Parlamentosu’nda çoğunluğu elde edemediği görülmektedir. Barajı aşmış PİS’e en yakın siyasi söylem sahip olan aşırı sağcı Konfederasyon Partisi'nin yüzde 6,4 oranı da göz önünde bulundurulduğunda matematiksel olarak bu iki partinin bir koalisyon hükümeti kuramayacağı aşikârdır.
Jarowslaw Kaczynski’ye karşı başaralı bir muhalefet kampanyası süreci yürütmeyi başaran eski Polonya Başbakanı ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk’un liderliğindeki Sivil Koalisyon (KO) partisi ise oyların yüzde 31,6'sını almayı başararak Polonya halkının yeni arayışlarının temsilcisi olmaya en yakın parti haline gelmiştir. Her ne kadar Donald Tusk’un partisi tek başına iktidar olmak için yeterli oy oranına sahip olmasa da siyasi olarak yakın olduğu Üçüncü Yol İttifakı (yüzde 13) ve Sol Parti (yüzde 8,6) ile oy oranlarının birleştirilebileceği göz önünde bulundurulduğunda Polonya’da sol liberal bir koalisyon hükümetinin kurulacağı anlaşılmaktadır. Parti liderlerinin bu koalisyon hükümetine sıcak baktığı da bilinmektedir. Bütün bu veriler referans alındığında Polonya’da 15 Ekim 2023 tarihinde yapılan seçimler ve referandumdan “kesin olmayan” sonuçlara göre “muhalefet koalisyonu”nun çıktığını rahatlıkla söylenebiliriz.
Peki bu yeni seçim sonuçları Avrupa ve dünya siyaseti için ne anlama gelmektedir? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle Polonya halkının Donald Tusk liderliğindeki sol harekete neden destek verdiğini anlamak gerekmektedir. Bunu anlamak adına da iki parti liderinin seçim vaatlerini kıyaslamak önemli ipuçları sunabilir.
9 yıldır iktidarda olan Jarowslaw Kaczynski bütün seçim vaatlerini muhafazakar sağ söylem üzerinden kurgulamıştır. İktidarı boyunca ülkede otoriter bir yapı kurmaya çalışan Kaczynski, yargı ve medya üzerinde iktidarın etki alanını artıran çalışmalarıyla dikkat çekmiştir. Ülkede kürtajın yasak olduğu bazı şehirler de “LGBT giremez” ibareli mahalleler yaratılmasını destekleyen bir yönetim anlayışına sahip olması sebebiyle defalarca AB ile karşı karşıya gelmiştir. Devamlı AB’ni tepkisine sebep olacak söylemler ve politikalar yürütmesi sebebiyle de AB kurumlarında Polonya’nın oy yetkisinin elinden alınmasına dair tartışmaların başlamasına sebep olmuştur.
Buna karşı en güçlü rakibi Donald Tusk ise, Polonya’nın rotasını tekrar Avrupa’ya çevirmeyi amaçlayan, hukuk devleti kazanımlarının vatandaşların elinden alınmasına izin vermeyeceğini ilan eden, kürtajı serbest bırakacağını vaat eden, ulusal çıkar kaygılarının ekonomik yaşam üzerinde yarattığı sorunlara liberal çözümler bulacağını vurgulayan bir seçim kampanyası süreci yürütmüş ve halkın desteğini kazanmıştır. Buradan hareketle Polonya’nın yeniden AB kriterlerine uygun politikalar yürüteceği öngörülmektedir.
Seçim sonuçları Donald Tusk liderliğinde yeni bir koalisyon kurulacağını gösteriyor ancak bu durum Polonya’nın Ukrayna-Rusya savaşına bakış açısını ve politikasını değiştirecek mi? Bu soru Polonya siyaseti için en önemli sorunlardan birisidir.
24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Ukrayna’nın desteklenmesine yönelik politikası Jarowslaw Kaczynski iktidarının herkesten tarafından desteklenen nadir politikalarından birisidir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda muhtemel yeni sol koalisyon hükümetinin de eski politikayı sürdüreceği ön görülebilir. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın Polonya’nın ulusal çıkarlarına zarar verebileceğine dair genel kanı ülkenin neredeyse tüm siyasi partilerini tarafından benimsenmiştir. Ayrıca eski Polonya hükümetinin çok keskin mülteci politikaları Ukrayna vatandaşları için esnetilmiş, Polonya Ukrayna’dan gelen mültecileri kabul etmiştir. Yeni koalisyon hükümetinin de mülteci politikası muhtemelen Ukrayna vatandaşları için benzer şekilde devam edecektir. Buna ek olarak Orta Doğu’dan iltica eden mülteciler içinde eskiye nazaran daha ılımlı politikalar yürütülebilir.
Donald Tusk, Ukrayna’nın hem AB’ye hem de NATO’ya alınmasını desteklediği de bilinmektedir. Bunun en önemli sebebi, savaş sonrası harap olan Ukrayna’nın hızlı bir şekilde yeniden imar edilerek Avrupa ticaret ağına katılmasını sağlamaktır. Böylece çevre ülkeler özelikle de Polonya hızlı bir ekonomik iyileşme süreci yaşayacaktır.