AB, Türkiye ile Yakın İlişki Kurmak İstiyor
Kaynak: Sputnik, 4 Şubat 2024
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin dışişleri bakanları, gayri resmi nitelikli toplantılarında AB Dönem Başkanı Belçika'nın başkenti Brüksel'de bir araya geldi. Gündem maddelerinden birinin de Türkiye ile ilişkiler olduğu toplantının sonunda, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib, basına ortak açıklamalarda bulundu.
TÜRKSAM Haber Analiz
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yaptığı basın toplantısında, "Tüm üye ülkeler, Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurulmasında hemfikir." ifadelerini kullanmıştır. Bu ifade derin tarihi kökenlere, farklı dinamik ve açmazlara sahip olan ve de son dönemde oldukça mesafeli seyreden Türkiye-AB ilişkileri için önemli bir açıklama oldu.
1959'da başlayan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım süreci, halen devam eden ve birçok engelle karşı karşıya kalan bir süreçtir. 31 Temmuz 1959'da Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yapılan ortaklık başvurusu ve 1963'te imzalanan Ankara Anlaşması'na rağmen, tam üyelik müzakereleri 2005'ten beri oldukça yavaş ilerlemektedir. Kıbrıs sorunu, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konulardaki engeller, Türkiye'nin AB'ye katılımını zorlaştırmaktadır.
Türkiye, 1987'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. 1999'da Helsinki Zirvesi'nde Türkiye, AB'nin resmi aday ülkesi olarak kabul edilmiştir. 2005'te Lüksemburg Zirvesi'nde ise Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakereleri başlamıştır. Bu hesaba göre Türkiye, 1959 yılından beri, yani 65 yıldır AB'ye girmek istemektedir. Ancak, müzakereler 2005'ten beri çok yavaş ilerliyor. Bu durumun birden fazla sebebi bulunmaktadır. Bunlardan biri, Türkiye'nin AB'nin Kopenhag Kriterleri olarak bilinen siyasi ve ekonomik kriterleri tam olarak yerine getirememesidir. Diğer bir sebebi ise Kıbrıs sorunu gibi siyasi engellerdir. Son yıllarda AB ve Türkiye arasındaki ilişkilerde bazı gerginlikler yaşanmış olsa da, AB'nin Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurmak istediğine dair son zamanlarda artan istek Borrell’inde konuşmasından yola çıkarak görülmektedir.
Kıbrıs sorununa tekrar değinilecek olursak; bu sorun güncelliğini korumakta olup, tarihi bir geçmişe sahiptir. Yakın geçmişe bakıldığında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın gerçekleştirdiği bir dizi görüşmeler sonucu 1959 yılında Türk ve Rum halklarının ortak yönetecekleri bir Kıbrıs Devleti’nin kurulması kabul edilmiştir. Aynı zamanda bu üç ülkede garantör statüsüne sahip olmuştur. Ancak Ada’da bulunan Rumlar Yunanistan’a katılmak için saldırgan politikalar izleyerek süreci zora sokmuştur. 1974 yılında Türkiye düzenlendiği harekatla meseleye dahil olmuştur. O zamandan beri, adada iki ayrı devlet varlığını sürdürmektedir: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti. Kıbrıs Sorunu aynı zamanda Türkiye için milli dava niteliği taşımaktadır.
1960 yılında bağımsızlığını kazanan Kıbrıs, iki yıl sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Ortaklık Anlaşması için başvuruda bulundu. Bu başvuru hemen hemen aynı zamana denk gelen 1959/60 Zürih, Londra ve Lefkoşa Antlaşmaları ile kurulan iki toplumlu ve siyasal eşitliğe dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Rum tarafı tarafından sistematik olarak zayıflatılma çabalarıyla gölgelendi. Dolayısıyla müzakereler Rum kesimi temsilcileri tarafından tek taraflı olarak yürütülmüş ve Aralık 1972 tarihinde AET ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe girerek, Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği altında adayı Avrupa Birliği'ne tam üyeliğe taşıyacak hukuki süreci başlatmasına imkan sağlamıştır. Bu durum, 1959/60'ta imzalanan kurucu antlaşmalara ve Kıbrıs Türklerinin eşit kurucu ortak statüsüne açıkça aykırıydı. Rumların tek taraflı girişimi, uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen, AET tarafından kabul görmüş ve tarafsızlık prensibi göz ardı edilmiştir. Buna rağmen Kıbrıs'ın AB üyeliği karmaşık bir durumdur. Kıbrıs Cumhuriyeti, 2004 yılında AB'ye tam üye olmuştur. Ancak, adanın kuzey kısmı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) tarafından kontrol edilmektedir ve KKTC AB tarafından tanınmamaktadır. Bütün bu karışıklıklar elbette ki Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini bu şekilde zorlamaktadır.
Türkiye-AB ilişkilerini üyelik müzakerelerinin yanı sıra gündemde yer alan kritik bir konu vize serbestliğidir. Türkiye tarafından oluşturulan bu talebe ilişkin ilerleme kaydetmeye hazır olup olmadığı sorusuna Borrell, "Türkiye ile daha güçlü ilişkiler kurmak için genel bir mutabakat var. Ancak bu, gelişmelerin seyrine bağlı olacak. Vize konusunda net bir şey söylemek mümkün değil. Bu konu bugün görüşülmedi. Fakat genel kanı, Kıbrıs üyeliğimiz nedeniyle gündemimizin en üst sıralarında yer alan Kıbrıs sorununu çözmek için dahi Türkiye ile daha olumlu bir etkileşime geçmemiz gerektiği yönünde." cevabını vermiştir. Sonuç olarak son zamanlarda AB'nin Türkiye'ye bakış açısında bir yumuşama olduğu ve daha olumlu bir tutum sergilediği gözlemlenebilir.