İsrail-İngiltere İlişkileri Bağlamında İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın İsrail Ziyareti
İngiltere ve İsrail ilişkileri muhtelif iş birlikleri çerçevesinde tarihi derin bir bağa sahiptir. İngiltere 1917'de yayınlanan, ‘Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir vatanın kurulması’na yönelik İngiliz desteğinin beyanı olarak kabul edilen Balfour Deklarasyon’u ile Orta Doğu’da Yahudi yerleşimcilerin toprak elde edebilmesi ve ilerleyen zamanlarda da devlet kurabilmesi için olanak sağlamıştır. Bu deklarasyon ile İngiltere, jeopolitik açıdan önemli bir konuma sahip olan, Akdeniz’in ve Süveyş Kanalı’nın yanı başında, kendisi için bir üst görevi görebilecek İsrail Devleti'nin kuruluşunun temelini atmıştır. Ancak İngilizlerin desteği ile Filistin topraklarında yer edinmeye çalışan Yahudiler bölgedeki Arap halkı nezdinde rahatsızlık oluşturmuş, böylece on yıllardır süre gelen anlaşmazlık ortaya çıkmıştır.
Tarihsel Arka Plan
Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist liderlerinin Filistin dolaylarından toprak edinimine ilişkin talebini, kendilerine tabi olmaları koşuluyla kabul etmişti. Dışişleri Bakanı Balfour, 2 Kasım 1917’de Siyonist Federasyonu Başkanı Lord Rothschild’a gönderdiği bir mektupta, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını kabul ettiğini resmen bildirdi. Balfour Deklarasyonu adını alan bu belge 1918 yılında Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından da kabul edildi.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Mart 1920’de Şam’da toplanan bir eşraf kongresinde, Filistin ve Lübnan’ı da içine alan Büyük Suriye Krallığı ilan edildi. Büyük Suriye Krallığı başına Hicaz Kralı Hüseyin’in oğlu Faysal’ı geldi. Ancak bu tanınmadı, Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda Filistin Suriye’den ayrıldı. İngiltere, Fransızlar tarafından Suriye Krallığı’ndan uzaklaştırılan Faysal’ı 1921’de Irak Krallığı’na getirdi. Paris Barış Konferansı’nda Emir Faysal, Balfour Deklarasyonu’na tabi olarak Arap İmparatorluğu içinde Yahudilere mahallî muhtariyet verileceğini bildirdiyse de kabul edilmedi. Çünkü İngiltere Filistin’i kendi hususi himayesi altına almak istedi. İngiltere San Remo Konferansı’nda Filistin’in mandasını da ele geçirdi. İlk günden itibaren Yahudilerin Filistin’e gelip yerleşmelerine göz yumdu. İlerleyen yıllarda Almanya’da yaşanan Yahudilere yönelik soykırım sürecinde bölgeye göç daha da arttı. Nihayetinde 1948 yılında İsrail Devleti kuruldu ve pek çok Filistinli topraklarından sürüldü.
İngiltere için bölgede kendi kontrolünde bir Yahudi devletinin var olması önemliydi. Yahudilerin bölgede devlet kurma çabaları çeşitli isyanların ve çatışmaların patlak vermesine sebep oldu. Soğuk Savaş döneminde İngiltere, İsrail'e askeri ve istihbarat alanlarında destek verdi. İki ülke arasındaki ilişkiler, Sovyetler Birliği'ne karşı Batı bloğunun çıkarlarını koruma amacıyla güçlendi. İngiltere 1990'ların sonlarından itibaren İsrail ve Filistin arasındaki sözde barış sürecine aktif bir şekilde katıldı. Bu süreçte İngiltere, iki devletli çözümün savunucusu olarak hareket etti.
Bugüne gelindiğinde, İngiltere, İsrail'in üçüncü büyük ihracat pazarını konumunda olup, sonrasında ABD ve Çin'in gelmektedir. 2018'de İsrail'den İngiltere'ye özellikle ilaç ürünleri, değerli taşlar, plastik ürünler, makine ve mekanik cihazlar, elektrikli makine ve ekipmanlar ile meyve ve sebzeler gibi ürünler gönderildi. Bu ticaret hacmi her yıl kuvvetlenerek artmakta. Ayrıca, İsrail, İngiltere ile Brexit sonrası ticaret anlaşması imzalayan ilk ülke oldu. Bu anlaşma, tercihli tarifeler ve kotalar, menşe kuralları, hizmetlerin sınırlı alanları, rekabet ve fikri mülkiyet hakları, kamu alımları ve endüstri ürünlerinin uygunluk değerlendirmesi konularını içermektedir.
İsrail-İngiltere İlişkileri Her Daim Yakın
İngiltere ve İsrail ilişkileri her geçen yıl mevcut ilişkilerini muhafaza ederek daha fazla yakınlaşmaktadır. Hem İsrail’in jeopolitik konumunun arz ettiği önem dolayısıyla hem de İsrail’in İran’a yönelik politikaları ile bağlantılı olarak yakın diplomatik ilişkiler ve ticaret hacmi müttefiklik seviyesine yakındır.
Bu yılın başında 21-24 Mart tarihleri arasında Başbakan Benjamin Netanyahu'nun İngiltere ziyaretinde bulundu. Oldukça dikkati çekici olan bu ziyaret öncesi İngiltere, İran İslam Devrim Muhafızları'nın yedi üst düzey yetkilisine yaptırım uygulandığını duyurmuştu. Bu uygulama bölgesel politikaların paralel olarak ilerlediğinin göstergesiydi. Basına kapalı gerçekleşen görüşme sonrasında açıklama yapılmasa da hükümet sözcüsü konuşulanları özetleyerek, en önemlisi, İngiltere ve İsrail'in İran'ın istikrarsızlaştırıcı faaliyetleriyle ilgili önemli endişeleri olduğunu ve nükleer programının yarattığı risklere dair bir görüşme olduğunu belirtmişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, 21 Mart'ta İngiltere Dışişleri Bakanı James Cleverly etmiş, bu ziyaret sonucu "İsrail-İngiltere İkili İlişkileri için 2030 Yol Haritası" başlıklı bir belge imzalanmıştı. Gelinen noktada her iki devlet için de faydaları optimize etmek için tasarlanmış sıkı bir iş birliği düzenlenmişti.
Daha geri bir tarihe gittiğimizde Kasım 2021'de, Sunak’ın "Yahudi halkının anavatanı olarak İsrail'e olan bağlılığını... İsrail'in gururlu bir dostu olarak, İsrail'deki insanların güvenliği için çok mücadele edeceğim ve İngiltere'nin İsrail'e karşı önyargıyı sona erdirmek için kararlı çabalarını sürdüreceğim." ifadeleri ilişkilerin derinliğini göstermekteydi.
İsrail, İngiltere’nin Orta Doğu ve Akdeniz’deki kilit müttefiki konumunda. Bu sebeple İsrail’in hem Körfez ülkeleri ile normalleşmesi hem de İran’ya yönelik politikaları ve bölgesel açmazlar İngiltere’nin odak noktasında. ABD ile kıyasladığımızda Orta Doğu’daki savaş sahasında aktif olarak İngiltere’yi görebilmek pek mümkün değil. Ancak Hamas-İsrail çatışmasının patlak vermesi ile İngiltere casus gemileri ve silahlı teçhizatlarını ivedilikle gönderdiğine şahit olduk. Çünkü İsrail’in güvenliği aynı zaman İngiltere’nin Orta Doğu’daki güvenliği ile aynı anlamı taşımaktadır. Elbette ki Amerika kadar yüksek sesle İsrail’e yönelik desteğini ifade etmese de İngiltere’nin İsrail’e olan yakınlığı ve derin bağları asla göz ardı edilemez. İngiltere Hamas ile savaş halinde olan İsrail’in politikalarını ve propagandalarını destekliyor, desteklemeye de devam edecek.
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın İsrail Ziyareti
19 Mayıs sabahı Tel Aviv’e inen İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, iner inmez basına verdiği demeçte, ‘Her şeyden önce, İsrail halkıyla dayanışmamı ifade etmek için buradayım. Tarif edilemez, korkunç bir terör eylemine maruz kaldınız. İngiltere’nin ve benim yanınızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum.’ ifadelerini kullandı.
İngiltere Başbakanı Sunak, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile Kudüs’te bir araya geldi. Bu görüşmede Gazze halkına insani yardım ulaştırmanın önemine vurgu yapan Sunak, Filistinliler Hamas'ın yaptıklarının kurbanı olduğunu belirterek, İsrail'in "uluslararası hukuka uygun olarak meşru müdafaa hakkına" sahip olduğunu ifade etti.
Görüşmede, Gazze’ye insani yardım gerekliliğine ilişkin konunun görüşüldüğü, Sunak ve Herzog’un Gazze'de acı çeken Filistinlilere acil insani destek sağlanmasının önemi konusunda anlaştığı bildirildi. Elbette ki İsrail bu sözüne uygun bir yaklaşım sergiler mi kamuoyu tarafından kuşku içerisinde dikkatle takip edilecektir.
Sunak, daha sonra Netanyahu ile görüştü ve ardından basın toplantısı düzenlendi. Netanyahu savaşın uzun süreceğini söyledi ve "inişler ve çıkışlar" olmasına rağmen, İsrail halkının hiç bu kadar birlik içinde olmadığını belirtti.
Sunak, Salı günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki hastanede meydana gelen patlamaya atıfta bulundu, ancak bundan kimin sorumlu olabileceği konusunda spekülasyon yapmadı. Sunak: ‘Geçtiğimiz gün hepimizi şok eden sahneler gördük, özellikle de hastanede ve kaybedilen her masum hayatın yasını tutuyoruz.’ dedi. Sunak, İsrail hükümetine Gazze'ye insani yardım yollarının açıldığını duyurma kararından dolayı da teşekkür etti.
Değerlendirme ve Politika Önerileri
Sunak’ın bu ziyareti İsrail’in bölgede tesis etmeye çalıştığı psikolojik üstünlük çabalarını güçlendirmiştir. Yukarıda belirtmiş olduğumuz tarihsel dinamikler ve gelişmeler doğrultusunda İngiltere’nin İsrail ziyareti şaşırtıcı değildir. Ancak savaşa gidişatına barışçıl bir katkı sunar mı sorusuna bir cevap teşkil etmemektir. Filistinli sivillere ilişkin yaşanan insani drama dikkat çekilse de, alınan kararların pratiğe güçlü bir şekilde yansımayacağı açıktır. Yerel kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre bu drama ilişkin basına yansıyanlar, yaşananları çok fazla yansıtmadığı yönünde. İsrail ise dünya kamuoyuna yönelik yerelde yaşananları realiteden uzak bir biçimde kamuoyuna sunarak propaganda yürütme amacı taşımakta.
Açıklamalar açıkça göstermektedir ki, İngiltere Başbakanının bu ziyareti, savaşı barışa götüren barışçıl bir yol arayışında olmak için değil, İsrail’e tam destek sunmak amacıyla gerçekleşti. Elbette aksi yönde düşünmekte tarihsel hafızayı inkâr etmeyi gerektirir.