İran'daki Protestoların Seyri
13 Eylül’de İran’da hicap kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisleri tarafından gözaltına alınan Mahsa Amini’nin nezaret sürecinde hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protestolar dördüncü haftasını geride bıraktı. Farklı etnik grupların da katıldığı protestolar gün geçtikçe hızla yayılmaya devam ederek sokaklardaki ve siyasetteki gerilimi arttırıyor.
Protestocular, Amini’nin gözaltı sürecinde şiddet gördüğü gerekçesi ile hayatını kaybettiğini iddia ederken, devlet yetkilileri olayın araştırıldığını, herhangi bir kötü muamele yaşanmadığını ileri sürerek iddiaları reddetti. Amini’nin vefatı üzerine İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bizzat Mahsa Amini'nin ailesini arayarak başsağlığı diledi.
Devlet şu ana kadar birçok yönteme başvursa dahi protestoları kontrol altına alamadı. İran İnsan Hakları Örgütü’nün açıklamasına göre, 16 Eylül’den bu yana protestolarda 19’u çocuk en az 185 kişi hayatını kaybetti. İran hükümetine göre; 10 Ekim itibariyle 1.800’den fazla kişi tutuklandı.
Protestoların çıkış noktası Amini’nin ölümü sonrasında İran’daki kadın hakları olsa da çeşitli toplumsal sorunlardan ve ihtiyaçlardan doğan taleplerin karşılanmaması ve bu taleplerin siyasi mecralara etkili bir şekilde taşınamaması da kitleleri sokaklarda hak arayışına yönelten sebeplerden biri oldu. İran siyasal sisteminde etkili bir siyasi muhalefetin olmayışı ve sosyopolitik düzenin tam olarak tesis edilememesi, birçok toplumsal, siyasi ve iktisadi talebin ertelenmesi, bir müddet sonra farklı gerekçelerle patlama noktasına gelinmesine sebep olmaktadır. Protestocular, teokrasi karşıtı tutum içerisinde ‘Kadın, Hayat, Özgürlük’, ‘Kahrolsun Diktatör’, ‘İslam Cumhuriyeti’ni İstemiyoruz’, ‘Din Adamları Defolun’ gibi sloganlar attı.
Olaylar Nasıl Başladı?
13 Eylül tarihinde akraba ziyareti amacıyla ailesi birlikte Kürdistan Eyaleti'nden Tahran’a giden Amini, ahlak polisleri tarafından hicap kurallarına uymadığı gerekçesiyle tutuklandı. Amini’nin ailesi, tutuklandıktan saatler sonra Kasra hastanesine kaldırıldığı ve yoğun bakım ünitesine nakledildiği yönünde bilgilendirildi. Mahsa Amini’nin hastane yatağında komada, başı sargılı olarak solunum tüpleriyle hastane yatağındaki fotoğrafları sosyal medyada hızla yayıldı. Amini’nin kalp krizi geçirdiğine ilişkin polislerin beyanına karşılık ailesi itiraz ederek kızlarının herhangi bir sağlık sorunu olmadığına dair açıklamalarda bulundu. Eş zamanlarda sosyal medyada Amini’nin polis aracına zorla bindirilirken çekilen görüntüleri yayıldı ve görgü tanıkları, Amini’nin polis minibüsünde dövüldüğünü iddia etti.
16 Eylül’de hastane personeli, Amini’nin beyin ölümünün gerçekleştiğini duyurdu. Mahsa Amini’nin ölümünün ardından ilk olarak protestolar Kasra hastanesinin önünde başladı. Buradaki göstericilerin birçoğu tutuklanarak göz altına alındı. İçişleri Bakanlığı, Amini’nin kalp rahatsızlığı nedeniyle bayıldığı yönünde açıklamalarda bulundu. Fakat sosyal medyada paylaşılan görüntülerde Amini’nin kulak çevresinde fiziksel darbelerle tutarlı görünen morluklar ve bandajlar bu açıklamayı protestocular nezdinde pek de inandırıcı kılmadı.
Hayatını kaybeden genç kızın Kürt asıllı olması sebebiyle cenaze töreni ile birlikte Kürt vilayetlerinde büyük çaplı protestolar başlamıştır. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Eski Başkanı Mesut Barzani, Amini’nin ailesini arayarak başsağlığında bulunmuştur. Bunun yanı sıra Suriye başta olmak üzere, dünyanın farklı yerlerindeki Kürt siyasi grupları da çeşitli gösteriler düzenlemişlerdir. Eylemler Kürt Eyaleti’nden başlayarak Tebriz, Erdebil, Kazvin, Tahran, Kirman, Belucistan, Abadan, Basra Körfezi'nde yer alan Kiş Adası gibi farklı bölgelere de sıçrayarak geniş bir alana yayılmıştır.
Mahsa Amini’nin ölümün ardından İran'ın tanınmış şahsiyetleri ve reform yanlısı politikacılar, genç kızın ölümünün araştırılmasını talep ederek, birçok eleştirel yorumlarda bulundular.
İranlı reform yanlısı politikacı Mahmud Sadıki 16 Eylül'de, "George Floyd'un ölümüyle ilgili olarak ABD polisini haklı olarak suçlayan ruhani lider, İran polisinin Mahsa Amini'ye yönelik muamelesi hakkında ne diyor?" şeklinde tweet atarak Hamaney’i hedef almış ve kendisinden durumu açıklaması için çağrıda bulunmuştur.
Tahran Polis Müdürü Hüseyin Rahimi ise, düzenlediği basın toplantısında suçlamaların asılsız olduğunu belirtmiştir. İran eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise, Amini'nin başına gelenlerden utandığını söylemiştir. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Amini'nin ailesiyle telefonda görüşerek "Kızınız öz kızım gibi ve bu olayın sevdiklerimden birinin başına geldiğini hissediyorum. Lütfen başsağlığı dileklerimi kabul edin" şeklinde ifadelerde bulunduğuna dair resmi yayın organlarında bilgilendirmeler yapıldı.
Nükleer müzakereler kapsamında 21 Eylül’de New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan İran Cumhurbaşkanı Reisi, gösterilerden ve Mahsa Amini isminden bahsetmeyerek protestolara ilişkin ‘İran’da soruşturulan bir olaya’ ifadesini kullanarak konuya ilişkin batılıların tepkisini eleştirdi.
Medyaya yansıyan bilgilere göre, on yedi ile yayılan isyanları bastırmak için sokaklarda polisler görevlendirildi. 16 Eylül’den bu yana protestocular, çatışmaları belgelemek ve dünyaya duyurmak için sosyal medyada protestolara ilişkin yüzlerce fotoğraf ve video paylaşımında bulundu. Paylaşımlar içerisinde kadınların başörtülerini ateşe verdiği videolar sosyal medyada viral oldu. Eylemlere dünyanın birçok yerinden destek verildi. Eyleme destek vermek amacıyla dünya çapında farklı milletlerden onlarca kadın saçlarını keserek çekmiş oldukları videoları #MahsaAmini etiketiyle sosyal medya hesaplarından paylaştı ve sokak eylemleri düzenleyerek destekte bulundu.
Hükümet sosyal medyada fotoğraf ve video paylaşımlarına karşı önlem almak amacıyla interneti sınırlandırdı. İran hükümetinin bu adımına yönelik protestocuları destekleme adına Elon Musk, Starlink’i etkinleştireceğine yönelik açıklamalarda bulundu. Nitekim bir süre sonra Starlink uydularının İran'a doğru yöneldiği görüldü.
Eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin kızı Faize Haşimi, göstericilere destek verdiği için, rejim karşıtı faaliyet yürütmek” ve “kamu düzenini bozmak” suçlamalarıyla 27 Eylül’de tutuklandı.
İran’da eylemler, alınan güvenlik tedbirlerine rağmen hızla artmaya devam ederken, 8 Ekim’de devlete ait televizyon kanalında Hamaney’in devlet yetkilileri ile yaptığı görüşme esnasında kanal hacklendi. Televizyon ekranında protestolarda hayatını kaybeden göstericilerin görüntüleri yer aldı.
Güvenlik Kaygısının Gölgesinde Devlet Görevlilerinin Tepkileri
Tahran Valisi Muhsin Mansuri, protestolar için "bazı ülkelerin ayak izleri görülüyor, üç ülke vatandaşı tutuklandı" şeklinde ifadede bulundu. Mansuri, 20 Eylül’de Twitter'da yapmış olduğu paylaşımlarda protestoların Tahran’da kargaşa yaratmak için organize edildiğini, bayrak yakmak, taş atmak, polise saldırmak, kamu malına zarar verme vs. sıradan insanların işi olmadığını belirtti. Mansuri’nin paylaşmış olduğu tweete göre; "yaşananların toplumsal bir refleks değil, kurgu niteliğinde olduğu çıkarımı yapılabiliyor. Muhalefet mekanizmasının neredeyse olmadığı siyasal sistemdeki bu politik yaklaşım, toplum üzerindeki iletişimsizlik ve baskı hissi yaratmakla beraber, isyanların boyutunu daha da şiddetlendirdi."
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 36. İslam Birliği Konferansı’nda protestolara ilişkin, yabancıların iç meselelerini suistimal ederek İran’a müdahale etmeye çalıştıklarını belirtti. Abdullahiyan, ‘Bir kızın ölümünün batılılar için önemli olduğuna kim inanır? Öyleyse, Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Lübnan’da ölenler için ne yaptılar? Onlar İran’da mezhep savaşı başlatmak istiyorlar’ şeklinde ifadelerde bulundu. Açıklamalarına devam eden Abdullahiyan, barışçıl taleplerin bir kısmının cevaplandığını ve cevaplanmaya devam edeceğini, bazı eylemlerde ateşli silahların kullandığını ve bu silahların İran’da olmayıp, yurtdışından gizli yollarla getirdiğini belirtmiştir. Ahmet Hatemi ise yaptığı açıklamalarda; "kargaşanın liderlerinin dışarıdan beslendiğine, para alıp yönlendirildiğine hiç şüphe yok. Benimle iletişime geçenler istifa etmezseniz başınızı göğsünüze koyacağız’ şeklinde ifadelerde bulundu. İran Emniyet Genel Müdür Yardımcı Kasım Rezai ise, protestoculara için ‘bu kişilerin bir kısmı paralı asker ve terörist’ ifadelerini kullandı.
İran’ın Ruhani lideri Ali Hamaney, protestoları "ufak çapta bir olay" olarak nitelendirerek, protestoculara karşı her zamanki gibi sert önlemler alınması çağrısında bulundu. Hamaney, protestocular için şu ifadelerde bulundu: "Bugünlerde sokaklardakilerden bazıları ya düşmanın ajanı ya da düşmana sempati duyuyor. Yargı ve güvenlik görevlileri bu kişilere karşı sorumluluklarını yerine getirmeli. Hala başkaları tarafından kışkırtıldığı için sokağa çıkanlar var." Hamaney, yaşanan son gelişmelerin kendiliğinden olmadığını vurgulayarak, bu noktadaki itici gücün "düşmanların propagandası" olduğunu ifade etti.
İran’daki protestoculara ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin üst düzey yetkililerinden ve siyasetçilerinden de destek geldi. Bilhassa ahlak polisleri ve uygulamalarına karşı yaptırım uygulanması tartışma konusu olmuştur. Beyaz Saray ulusal güvenlik konseyi sözcüsü, "Mahsa Amini'nin polis nezaretinde 'uygunsuz' başörtüsü taktığı için aldığı yaralardan sonra ölümü, insan haklarına korkunç bir hakarettir" dedi. Eski ABD Başkanı Donald Trump, Nevada’da 9 Ekim’de düzenlediği mitingde İran’daki protestolara destek vererek şu ifadelerde bulundu: ‘İran halkı, şiddete, zulme, hapse, işkenceye ve hatta ölüme karşı cesurca yüzleşerek, yozlaşmış ve acımasız rejimlerini korkusuzca protesto ediyor. Sizinleyiz, daima sizinle olacağız. Trump’ın bu desteği İran basınına ‘Kasım Süleymani’nin ölüm emrini veren ABD eski Başkanı Trump, mitingde yaptığı konuşmada İran’da kaos yaratılmasına destek verdi ve ‘ben yanınızdayım ve her zaman yanınızda olacağım ’dedi’ şeklinde yansıdı.
Değerlendirmeler ve Politika Önerileri
İran’da son kırk yılın en büyük ayaklanması yaşanırken, hükümet ile protestocular arasındaki makas gittikçe açılmaktadır. Dördüncü haftasını geride bırakan protestolar, olayların nasıl bir yöne evrileceğine ilişkin farklı soruları da beraberinde getirmektedir.
Devlet bu protestoları, terör eylemleri ve dış düşmanların yönetimi dahilinde mezhepsel çatışmaya götürme hedefi olan "kaos yaratma projesi" olarak değerlendirmektedir. İran rejimi, olayları güvenlik kaygısı zemininde değerlendirerek, eylemcilerin taleplerini göz ardı etmektedir. Bu tarz protestolar mahiyeti gereği çıkış noktasından hızla uzaklaşma ve farklı boyutlara evrilme eğilimine sahiptir. İran hükümetinin Eylemlerin temel çıkış noktasını ve sebeplerini görmezden gelerek farklı bir amaca hizmet ettiğine dair söylemlerde bulunması; protestocuları daha da hiddetlendirmekte ve Masha Amini'nin hakkını aramaktan öteye geçerek farklı taleplerle yoğurulan rejim karşıtı gösterilere dönüşmektedir.
Rejim ile protestocular arasındaki en temel problematik, teokratik cumhuriyet yönetim şeklidir. Teokratik yönetim, dini normlar çerçevesinde siyasi politikalar üretip bunun dışına çıkamamaktır. Bu yönetimsel açmaz, halkın taleplerini ne kadar ve ne yönde karşılayabileceği, cevaplanması gereken kritik noktalardan biridir. Bu açmazın en merak edilen sorulardan birincisi, bu eylemlerin, İran rejiminin sonunun başlangıcı olup olmadığıdır. İkincisi ise devletin bu kritik süreci nasıl yöneteceği ve uzlaşı arayıp aramayacağıdır.