Trump’ın Olası İkinci Dönemi: Ukrayna’da Barış Umudu mu, Yoksa Kaosun Derinleşmesi mi?
5 Kasım 2024 tarihinde yapılacak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) seçimleri ile dünya, Amerikan dış politikasının bir kez daha tarihi bir dönemeçten geçtiğine tanıklık ediyor. Donald Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönme olasılığı, sadece ABD için değil, küresel jeopolitik için de sarsıcı sonuçlara sahne olabilir: Özellikle de, Rusya ile Ukrayna arasındaki kanlı çatışmanın ortasında. Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, barış umutlarını yeniden yeşertebilir mi, yoksa Doğu Avrupa’nın kalbinde kaosu daha da derinleştirecek bir girdaba mı yol açar?
Rusya-Ukrayna Savaşı’na dolaylı yoldan etki eden en büyük aktörlerden biri olan ABD’nin tutumu, seçimler ile birlikte savaşın gidişatını şüphesiz değiştirecektir. Geçmişte Kremlin ile kurduğu samimi ilişkilerle dikkat çeken Trump’ın öngörülemez liderliğinin, zaten kırılgan olan Avrupa güvenlik mimarisini nasıl etkileyeceği ise merak konusudur. ABD’nin Ukrayna’daki rolü, barış ve kaos arasındaki ince çizgide şekillenirken, savaşın gidişatını kaçınılmaz olarak etkileyecektir.
İlk başkanlık döneminde “Önce Amerika” sloganıyla daha milliyetçi ve izolasyonist bir politika seyreden Donald Trump’ın, yaklaşan Kasım ayı seçimlerinde başkan olması halinde Rusya-Ukrayna Savaşı’na ilişkin hangi politikaları izleyeceği tartışmalıdır. Özellikle göç ve uluslararası anlaşmalardan çekilme gibi iç politika konularına yoğunlaşmış Trump’ın, Ukrayna’ya NATO desteğiyle ilgili vereceği kararlar önemlidir.
Donald Trump, ABD’nin kendisi dışındaki ülkelere fazlaca yardım ettiği ve artık kendi iç sorunlarına odaklanması gerektiğini öne sürmektedir. ABD’yi küresel anlaşmalardan çekme, ülkeye gelen göçü azaltma ve sağlık hizmetlerine erişimde kolaylık sağlama gibi hedefleri ve vaatleri söz konusudur. Dış politikada ise Çin ve İran gibi aktörlere karşı sert bir tutum benimseyerek, İsrail’e verilen desteğin artması ve Rusya ile ilişkilerin onarılması gibi yaklaşımlardan söz etmiştir.
NATO bünyesinde ABD’nin diğer ülkelere nazaran ‘cömert’ olduğu perspektifi, Trump tarafından oldukça eleştirilmektedir. Nitekim 2016 yılında Trump’ın ilk başkanlık döneminde ABD, 664 milyar dolarla geri kalan 27 üyenin toplam savunma harcamasının 2,5 katından fazla katkı sağlamıştır.[1] Aktif olarak Ukrayna’ya en çok mali desteği sağlayan ABD için Trump, NATO’nun askeri ve mali faturasının sadece ABD’ye kesildiğini ve Rusya-Ukrayna Savaşında ‘elini tek başına taşın altına koyduğunu’ ifade etmektedir. Ukrayna’nın NATO üyesi bile olmadığı gerekçesiyle yapılan yardımları eleştirerek, Rusya-Çin bloğunun kırılması gerektiğinden bahsetmiştir. Bu sebeple Ukrayna’ya yapılacak yardımların azaltılması, ABD’nin NATO nezdinde, üzerindeki ekonomik yükü bir miktar hafifletecektir. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı’nda bir barış atmosferine girilmesi, olası Trump yönetiminin istediği bir durumdur. Nitekim kendinden önceki Başkan Biden’ın, ABD’nin “ihtiyaç duyulduğu sürece” yardım sağlayacağı yaklaşımını rafa kaldırabilir.
Trump, kendinden sonra gelen Başkan Joe Biden için 2024 yılının Ocak ayında, “O dönemde ben başkan olsaydım Rusya-Ukrayna Savaşı çıkmazdı” şeklinde konuşmuştur. Ancak bunu ülkesinin bekası için mi yoksa seçim propagandası olarak mı söylediği tartışmalıdır. Nitekim Mayıs 2023 tarihinde CNN’e verdiği bir demeçte de iktidara gelirse savaşı “24 saat içinde bitireceğini” öne sürmüştür. 2019 yılında, savaş çıkmadan 3 yıl önce Amerikan Kongresi’nden geçen ve Ukrayna’ya 400 milyon dolarlık askeri yardım desteğini öngören kararı engelleyerek, hem savaşın tırmanmasını hem de olası bir savaşta Ukrayna’nın doğrudan destekçisi olmayı ve Rusya’yı karşısına almayı reddetmiştir.
Kasım 2024’te yapılacak seçimlerde Trump’ın başkan yardımcısı adayı olan James David Vance de benzer şekilde Ukrayna’ya mesafeli durmuş ve ‘yapılan milyonlarca dolarlık yardımın ABD’yi nereye taşıyacağı’ ile ilgili şüpheli olduğunu öne sürmüştür. Nitekim Vance ve Trump, olası yönetimlerinde Rusya ve Ukrayna’yı masaya oturmaya çalışacaklardır. Şu anda yapılan yardımların Ukrayna’yı 2025 yılına kadar savaşta tutabilecek şekilde olduğu bazı kaynaklarca dile getirilmektedir. Bu durum göz önünde bulundurulursa, bir anda azalan ABD desteği de savaşın gidişatını kısa vadede önemli ölçüde değiştiremeyecektir. Fakat dünyanın ekonomi devi ABD’nin kesilen yardımlarını, Avrupalı devletlerin telafi edebileceği de uzak bir ihtimaldir. Bunun yanı sıra Batı’nın Ukrayna’ya verdiği askeri desteğin, Ukrayna’nın savunmasını güçlendirdiği, Kursk’a yaptığı saldırı ile de görülen yadsınamaz bir gerçektir.
Hem bozulma sinyalleri veren Rus ekonomisi, hem de ABD desteğinin azalma ihtimaliyle kısıtlamalarla karşılaşabilecek Ukrayna ordusu, nihai bir barış görüşmesi için taraflı masaya oturtmak durumunda bırakacaktır. Putin, 14 Haziran 2024 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı’nda yaptığı bir açıklama ile Ukrayna’da barışın Kırım, Donetsk, Lugansk, Herson ve Zaporijye bölgelerinin Rus bölgesi olarak tanınması, Ukrayna’nın NATO’ya katılım planlarından vazgeçmesi, tarafsız ve nükleer silahlardan arındırılmış statüsünün pekiştirilmesi, askersizleştirilmesi ve aynı zamanda Rusya’ya karşı yaptırımların kaldırılması yolundan geçtiğini dile getirmiştir. Ukrayna ise toprak bütünlüğünü savunmakta ve korumakta kararlıdır. Bu sebeple Rusya’nın 2014 sınırlarına geri dönmesini istemektedir. Ukrayna’nın talepleriyle ters düşen noktada, Rusya, eski sınırlarına geri dönmeyi kabul etmeyecektir. Aynı zamanda Rusya’nın talep ettiği şekilde NATO ile bağlarını kopartarak bir güvenlik endişesi yaşamak istemeyecektir. Nitekim her iki tarafı da tamamen tatmin edecek nihai bir barış anlaşması pek muhtemel görülmemektedir.
Nihai bir barış anlaşmasının olmadığı donmuş bir çatışma durumu, Trump’ın başkanlık yarışında birinci çıktığı senaryoda; ateşkes görüşmeleri ile sağlanabilir. Bu durum da iki tarafın ekonomisinin, halkının ve ordusunun toparlanması için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu noktada Ukrayna’nın elini güçlendirecek bir koz olarak görülen, Rusya’nın Kursk bölgesine saldırması ABD Başkanlık seçimlerinden bağımsız düşünülemeyecek bir husustur. Ukrayna, Trump’ın başkan seçilmesi ile olası bir barış müzakerelerinde zorlanmamak için bu bölgeye ani bir saldırı düzenlemiş ve ilerlemeyi hedeflemiş olabilir. Benzer şekilde olası barış anlaşmasından önce olabildiğince ilerlemek isteyen Rusya da, Ukrayna içlerinde Donbas’ta, Niu York yerleşim yeri gibi çeşitli kasabalara saldırılar düzenleyerek ele geçirmiştir.
İki tarafın da güvenlik endişelerinin devam ettiği bir atmosferde, arabuluculuk görevi oldukça önemlidir. Bu noktada Türkiye’nin arabuluculuğuyla 2022 yılında Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nda olduğu gibi, tarafların müzakereciler eşliğinde bir araya gelerek doğrudan iletişime geçmeden bir görüşme yapılması muhtemeldir. Reuters’ın haberine göre, Trump savaşı sonra erdirmek için Ukrayna’ya, Rusya ile masaya oturma şartı koşacaktır. Adeta ‘barış yoksa silah da yok’ diyen Trump, Ukrayna’ya verdiği askeri yardımları müzakereler için bir önkoşul olarak sunacaktır. Moskova’nın barış görüşmelerini reddetmesi durumunda ise Ukrayna’ya yapılan destek artacaktır.
Değerlendirme
2024 ABD başkanlık seçimleri, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nin iç politikası için değil, aynı zamanda küresel jeopolitik dengeler için de kritik bir dönüm noktası olacaktır. Donald Trump’ın yeniden başkan seçilme olasılığı, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatını etkileyebilecek önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımı ve NATO’ya yönelik eleştirileri, ABD’nin geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini yeniden şekillendirme ve NATO içerisindeki yükümlülüklerini gözden geçirme eğilimlerini yeniden gündeme getirebilir. Bu durum, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinde azalmaya yol açabilir ve bu da savaşın kaderini doğrudan etkileyebilir.
Bu durumda, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın sona erdirilmesi için müzakere sürecinin hızlanması muhtemeldir. Taraflar, nihai bir müzakere öncesi olabildiğince elini güçlendirmeye çalışarak farklı saldırı stratejileri benimsemektedir. Trump’ın olası liderliğinin 2024’ün son döneminde başladığı düşünülürse, 2025 yılının ortaları gibi barış müzakereleri için girişimlerin başlayacağı öne sürülebilir. Ancak Ukrayna’nın envanterinde bulunan silahların bir süre daha yetebileceği düşüncesi ve Rusya’nın, Kursk bölgesine gerçekleştirilen saldırıdan sonra ‘barışa yanaşmayacağı’ söylemleri, bu gidişatı baltalayabilir niteliktedir. Tarafların tamamen tatmin olduğu bir barış anlaşmasının yapılmasının zorluğu, müzakerelerin sonucunda kısa vadeli ateşkes ve ‘donmuş savaş’ ilan edilmesini muhtemel kılmaktadır. Bu ateşkesin sürdürülebilirliği de bir noktada ABD ve onun caydırıcı politikalarıyla belirlenecektir. Trump’ın öngörülemez liderliği, ABD’nin bu süreçte nasıl bir rol üstleneceği konusunda belirsizlik yaratmakta; ancak aynı zamanda diplomasi ve müzakereler için de yeni fırsatlar sunmaktadır.
[1] NATO'da 'bütçe çatlağı', AA, 22.03.2017 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/natoda-butce-catlagi/776875