Suriye’nin Kuzeyinde Yaşanan Çatışmaların Seyri
Suriye’nin Kuzeyinde, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) olarak nitelendirilen ve aralarında görece küçük gruplarında yer aldığı çatışmalar bilindiği üzere 10 Ekim tarihinde başlamıştı. Kısa süre içerisinde, bazı yerel unsurlarında farklı kaygılardan yahut beklentilerinden dolayı bu çatışmaya katılması ile bölge denkleminde, öngörülenden daha büyük bir kırılmaya sebebiyet verebileceği görülmektedir. Nitekim, ÖSO içerisinde yaşanan çatışma neticesinde, durumdan istifade eden HTŞ, Afrin ilçe merkezini ele geçirmiş ve bölgede psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye başlamıştı.
Yerel gazetelerin, yaşanan çatışmalara karşın bakış açısı ve bölge üzerine çalışan yetkin akademisyenlerden olan Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serhat Erkmen’e göre “Suriye’nin Kuzeyinde yaşanan çatışmalar dar çıkar gruplarına indirgenemeyecek kadar derin ve dengeleri değiştirebilecek kadar ciddi seyretmektedir.”
Buraya kadar kısaca özetlemek gerekirse olayın gelişme şeklinden ve Prof. Dr. Serhat Erkmen’in aktardıklarından anlaşılacağı üzere ; ilk olarak ÖSO içerisinde eski dinamiklere dayalı olarak bir çatışmanın çıkması, sonrasında ise ÖSO mensubu bir grubun HTŞ’den yardım istemesi, HTŞ’nin bölgeye intikâl etmesi ve arkasına almış olduğu güçle, Afrin ilçe merkezini alıp Azez’e kadar ilerlemesi söz konusu olmuştur.
13 Ekim itibariyle tablo daha da netleşmeye başlamış, Afrin'in güneyinden merkezine doğru ilerleyen HTŞ unsurları, batısı Emşat Tugayının, kuzeybatısı ise Hamza grubunun eline geçmiştir. Afrin ilçe merkezi dışında El-Bab ve Halep’in, Kuzey-Kuzeybatı kırsalında da birkaç kez kazanılan yerlerin gün içerisinde el değiştiği anlaşılmaktadır. Yaşanan tüm bu hadiselerin neticesinde Suriye’nin Kuzeyinde, Türk Ordusu gerilimi düşürmek ve çatışma yoğunluğunu azaltabilmek amacıyla, 15 Ekim’de bölgede devriyelere başlamıştır.
Bölge halkına ait bazı sosyal medya paylaşımları ve Yerel bazı hesaplardan paylaşılan görüntülerde; Türk ordusunun, zırhlı araçlar ile devriye attığı da açıkça görülmektedir. Bununla birlikte, halkın bir kısmının ise Türk ordusuna tepki gösterdiği ve aleyhte bazı sloganlar attığı anlaşılmaktadır. Bölge üzerine çalışan diğer uzmanların yapmış oldukları paylaşımlara bakıldığında ise; bu protestoların büyük mahiyetli olmadığı, olaylara müdahale etme konusunda, Türkiye’nin geç kaldığını düşünen bir grup ÖSO yanlısının kısa süreli tepkisinden ibaret olduğu ifade edilmektedir.
Bölgeyi en iyi tahlil eden uzmanlardan birisi olan Levent Kemal’in, “middleeasteye.com” adlı web sitesinde, 15 Ekim tarihinde yayınlanan yazısına ve yerel kaynaklara dayandırdığı bilgilere göre ; HTŞ’nin, Afrin’de ele geçirmiş olduğu askeri mevzileri ve bölgeyi, Türkiye’nin aracılığı ile SMO (Suriye Milli Ordusu)’ya bağlı Ahrar el-Şam’a devredeceği hususunda anlaşmanın sağlandığı bilgisine yer verilmekteydi lâkin bölgedeki gelişmelerin daha farklı bir şekilde seyrettiğini belirtmek gerekiyor.
Rusya Federasyonu’nun, bu gelişmeler karşısında, Azez Kırsalını 16 Ekim tarihinde düşük yoğunluklu olarak bombalamaya başlaması ise olayın gidişatı açısından fikir vermektedir. Rusya, başlatmış olduğu hava bombardımanı ile bölgede inisiyatifinin kırılmasına müsaade etmeyeceğini bir kez daha deklare ederek; SMO’ya ya bağlı ve özellikle Türkiye’nin kontrolü altındaki gruplara yönelik saldırılar ile Radikal Dini örgütlere karşı yaptığı hava bombardımanının şiddetini giderek arttırma eğilimi gösterecektir.
Halihazırda ise Halep’in Kuzeyinde devam eden çatışmalarda, HTŞ ile SMO 3. Kolordusu olarak adlandırılan ve bölgeye konuşlu yapı ile karşı karşıya gelmiş vaziyetteydi. Fırsattan istifade etmeye çalışan YPG/PKK terör örgütü ise 17 Ekim’de, Afrin’in doğusuna yönelik saldırılarını şiddetlendirmiş TSK’nın kontrolü altında bulunan Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekât bölgesine sızmaya çalışmış ancak başarısız olmuştur.
18 Ekim itibariyle son duruma bakılacak olursa, Türkiye’nin inisiyatifiyle masaya oturtulan SMO 3.Kolordu ve HTŞ, yapılan anlaşmanın üzerinden henüz 48 saat geçmeden birbirlerine karşılıklı suçlamalar getirerek, Halep’in Kuzeyindeki Kefercan köyü kırsalında dağlık arazide çatışmaya başlamışlardır. Yeniden çatışmaların yoğunlaşması üzerine, TSK unsurları da bölgeye intikâl ederek devriye faaliyeti icrâ etmeye başlamıştır. Akabinde, ABD Şam büyükelçiliği “HTŞ terör örgütünün bölgeden çekilmesi gerektiğini” ifade eden açıklama yapmıştır.
Değerlendirme
SMO içerisindeki eski dinamiklere dayalı olarak gelişen hadiseler dikkatle incelendiğinde; Türkiye’nin olaylara itidâlli yaklaşmakla birlikte, son dönemlerde yaşanan spesifik birtakım konularda, sorun açmaya başlayan grupların hizaya sokulması, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarına zaman zaman aykırı hareket edenlerin ise denklem dışına itilmesinin hedeflenebileceği de göz ardı edilmemesi gereken ihtimallerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
HTŞ’nin tekrar bölgede güç kazanmaya başlaması ise “Dini Motifli Radikal Terör Örgütleri” açısından hiç şüphesiz büyük bir motivasyon kaynağı oluşturacaktır. Sonrasında ise, El- Kaide ve İŞİD örneğinde görüleceği üzere; kazanılan taktik başarılar, örgütün stratejik hedefleri ve o stratejik hedefe ulaşma amacıyla izlediği ideolojik-kültürel ekosistemi tekrar dirilterek “Din Temelli Şeriat Devleti ” kurma arzusunu arttırma eğilimini gösterebilir. Dolayısıyla, eski güçlerinde olmasa da, HTŞ tekrar bölge denklemine girmiş vaziyettedir.
Bölgedeki gelişmeler, askeri ve siyasi açıdan Türkiye’yi daha çok zorlayacak bir seviyeye geldiği taktirde, 20 Ocak 2018 tarihinde TSK tarafından icra edilen Zeytin Dalı Harekâtından sonra ilk kez Türkiye kapsamlı bir harekât yapmaya mecbur kalabilir. Dolayısı ile göstergeler takip edildiğinde hadiselerin birbirini tetiklediği ve bir “Domino taşı” etkisi yarattığı görülmektedir. Türk Ordusu’nun, harekât kabiliyetini sınırlayabilecek ani çatışma ve gelişmelerin sulh edilerek çözülmesi gerektiği, mecbur kalındığı taktirde ise söndürülmesinin gerekli olabileceği, önümüzdeki dönemde daha karmaşık ve muhalefet içi sorunlu bir sürecin bizi beklediği açıkça görülmektedir.