Rumlar Ateşle Oynuyor!
Kıbrıs Cumhuriyeti, Zürih ve Londra’da (1959/1960) imzalanan Garanti ve İttifak Antlaşmalarına dayanılarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğü altında kurulabilmiştir. Rumlar, 1 Mayıs 2004’de Avrupa Birliği’ne (AB) kabul edilirken Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünü de içeren Ek I, Garantiler ve İttifak Anlaşması ile birlikte, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası olduğu gibi kabul ederek AB’nin “birincil hukuku” haline getirmiştir.
Dönemin AB Komiseri Olli Rehn, 2009 yılının Ocak ayında yaptığı resmi bir açıklamada, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olmasının AB’nin kurallarına ve müktesebatına aykırı olmadığını açıklamıştır. Rum yönetiminin oldum olası Garanti ve İttifak Antlaşması’nı sonlandırmak istediği herkesin malumudur. Rumlar anlaşılan o ki, Garanti ve İttifak Antlaşması’nı sulandırarak herhangi bir geçerliliğinin kalmadığını kendilerince ispat etmeye çalışıyor. Rum yönetiminin son dönemdeki girişimleri Doğu Akdeniz’i cadı kazanına çevirmiştir. Rumlar ateşle oynadıklarının farkında mıdır?
Rum ve Fransa savunma bakanları arasında 15 Mayıs’ta askeri savunma işbirliği anlaşması imzalandı. Buna göre, Fransa, Güney Kıbrıs’ın Mari bölgesinde yer alan Evangelos Florakis Deniz Üssü’nü kullanma hakkını elde etti. Deniz üssünün, Fransız donanmasının bölgede sürekli olarak konuşlanmasına imkân sağlayacak şekilde geliştirileceği duyuruldu. Bununla ilgili maddi desteği Fransa’nın sağlayacağı anlaşmanın maddeleri arasında yer aldı. Anlaşmayla birlikte Fransız Charles de Gauelle uçak gemisinin burnumuzun dibinde rahatça seyretmesi hedefleniyor. Anlaşmada yer alan bir maddeye göre Fransız donanması Kıbrıs adası çevresinde hidrokarbon araması yapan Total şirketine ait gemileri korumayı da özellikle taahhüt ediyor!
Türk donanmasının bölgedeki faaliyetlerine karşı Fransa’nın Rum Yönetimi ile işbirliği içinde olacağı da yine anlaşmanın maddeleri arasında yer almaktadır. Anlaşma ile birlikte Fransa’nın Rum tarafındaki askeri üslerde de incelemeler yapacağı, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun silah sistemlerini modernize edilmesi konusunda destek vereceği ve ortak tatbikatların arttırılacağı belirtilmektedir. 15 Mayıs günü Rum yönetimi ile Fransa savunma bakanları arasında imzalanan askeri savunma işbirliği anlaşması Garanti ve İttifak Antlaşmalarının açık ihlali anlamına geliyor.
Rum yönetiminin Ada’nın tek sahibi kendileriymiş gibi davranarak Garanti ve İttifak Antlaşmaları ile garantör ülkeleri yok sayarak askeri anlaşmalar yapmaya yetkisi bulunmamaktadır. Garanti Anlaşması’nın ikinci maddesine göre Ada’nın güvenliği, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan tarafından garanti altına alınmıştır.
1960 Kuruluş Anlaşması’nın üçüncü maddesine göre de Kıbrıs’ın ortak savunması Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında istişare ve iş birliği ile sağlanmasına hükmediyor. Rum Yönetimi ile Fransa’nın 15 Mayıs’ta imzalamış oldukları askeri savunma işbirliği anlaşması Kıbrıs Cumhuriyeti için uluslararası temel belgeler olan Kuruluş, Garanti ve İttifak Anlaşmalarına açıkça aykırıdır. Bu nedenle 15 Mayıs’ta imzalanan anlaşma garantör ülkeler tarafından tanınmayacağı gibi kendileri için bir hükmü de yoktur. Rum yönetiminin Garanti ve İttifak Antlaşmalarını dolayısı ile uluslararası hukuku yok sayarak yapmış olduğu anlaşma ortadadır. Rum Yönetimi, garantör 15 Mayıs Anlaşması çerçevesinde Garanti ve İttifak Antlaşmalarına dayanarak uluslararası hukuk zemininde kendisine müdahale edebilmelerine ortam hazırladığının acaba farkında mıdır? Rum yönetimi ve Fransa imzalamış oldukları askeri savunma işbirliği anlaşması ile Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde yürütülen müzakere sürecini olumsuz şekilde etkilediklerinin de farkında mıdır?
Küresel anlamda bir mücadele alanına dönüşen Doğu Akdeniz’de en önemli konulardan biri de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması meselesidir. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı meselesinin özü; Rumlar nasıl 1963’de silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp ederek üniter Rum devletine dönüştürmüşlerse, günümüzde de Ada’nın etrafındaki tüm deniz yetki alanlarını (MEB) aynı şekilde gasp ederek kendileri adına meşruiyet kazandırabilme girişimidir.
Türk tarafı bugüne kadar, uluslararası hukuka uygun, hak ve adalet ilkelerine saygılı bir şekilde Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta deniz yetki alanlarında eşit, egemen hakların korunması ve kaynakların adil paylaşımı yönünde ilkeli bir tutum sergilemiştir. Buna karşın Rum tarafının en baştan beri inat ve ısrarla ortaya koyduğu olumsuz tutumu ortadadır.
Türk tarafı Doğu Akdeniz’de doğal kaynaklar, güvenlik ve askeri denge çerçevesinde asla bir oldubittiye izin vermeyeceğini sık sık dile getirmektedir. Türk tarafı en baştan buyana uluslararası hukuk zeminindeki mücadelesini büyük bir kararlılık içerisinde sürdürmeye devam ediyor. Rum tarafı ve kendisi ile işbirliği içerisine girenlerin uluslararası hukuku yok sayarak attıkları adımlar bakalım önümüzdeki günlerde nereye varacak? Neler yaşanacağını izleyip hep birlikte göreceğiz.