Rum Yönetimi ve Yunanistan Neyin Peşinde?
Geçen yıl Mart ayında “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan barış söylemiyle savaş mı çıkarmaya çalışıyor?” diye yazmıştım. Yazımda Kıbrıs konusuna çözüm bulunabilmesi için müzakerelerin sürdüğü bir dönemde Ege’de Türk karasuları içerisinde Yunanistan Savunma Bakanının Kardak Adası’na yönelik olarak, yine aynı günlerde Yunan Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanının ise Keçi Adası'na yönelik olarak bir takım tecavüz ve kışkırtıcı girişimleri bulunduğunu gündeme taşımaya çalışmıştım! O günlerde ABD’nin Nimitz sınıfı George H.W. Bush isimli dünyanın en büyük savaş gemisini Ege’de Yunanistan’ın tahrik edici ve kışkırtıcı adımları neticesinde sıcak bir çatışma olmasın diye bölgede konuşlandırmış olduğuna da ayrıca dikkat çekmiştim. Köşe yazımın devamında ise müzakerelerin devam ettiği bir süreçte Rum Yönetimi’nin de Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak sözde münhasır ekonomik bölgeler (MEB) ilan etmeye devam ederek arama faaliyetleri için bir yandan ihaleler açtıklarını diğer yandan ise bölge ülkeleri ile MEB anlaşmaları imzalamaya devam ettiklerini ifade etmiştim. Bu çerçevede, Rum Yönetimi’nin hidrokarbon arama çalışmalarına hız vererek bu yolla da gerek Kıbrıs Türklerinin gerekse Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en başta kıta sahanlığı ve MEB alanlarındaki hak ve menfaatlerini gasp etmeye çalıştığını, bu nedenle de önümüzdeki süreçte çözümden yana mı, yoksa savaştan yana mı tavır takınacaklarının ciddi ciddi sorgulanması gerektiği konusunu gündeme getirmeye çalışmıştım.
Yazımda ayrıca Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın bu konuda izlediği yolun temelinin Perikles (MÖ 495-429) stratejisine dayanmakta olduğunu ifade etmiştim. Perikles stratejisi özetle, rakibinin politik ve askeri yönden zayıf olduğu zamanı sabırla bekleyerek, onu güçsüz düşürecek ortamı yaratmak suretiyle, sıcak savaşa başvurmadan, büyük ve güçlü devletlerin desteklerini alarak dolaylı yollardan sonuca varmayı hedef alan bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koymaya çalışmıştım.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye hidrokarbon konusunun gündeme geldiği ilk günden itibaren müzakereleri göz önünde bulundurarak yapıcı bir şekilde konuya yaklaşarak Kıbrıs Türk ve Rum tarafları arasında ortak araştırma, ortak değerlendirme ve ortak kazanımlar sağlama görüşünü ortaya koyarak bu durumun bulunacak çözüme de katkı sağlayacağı görüşünü defalarca ifade etmiştir. Rum tarafının sergilemiş olduğu katı ve olumsuz yaklaşımları ne yazık ki, sadece doğal gaz konusuyla sınırlı kalmayıp, Kıbrıs konusunun çözümüne de zarar vermektedir! Rum Yönetimi ve Yunanistan acaba neyin peşindedir?
*
Türkiye’nin Afrin’e yönelik olarak başlatmış olduğu Zeytin Dalı Harekâtı’nın bugün birinci ayı… Türkiye’nin tüm ilgisinin güneydoğu bölgesine kaydığı bir sırada Yunanistan’ın Ege’de ve Rum Yönetimi’nin de Doğu Akdeniz’de Kıbrıs adası çevresinde uluslararası hukuka aykırı bir biçimde kışkırtıcı girişimlerde bulunması Türkiye’nin sabrını zorlamaya başladı! Rum Yönetimi ve Yunanistan geçen yıl Mart ayında yazdığım gibi Perikles stratejisine uygun tarzda hareket etmeye devam ediyor!
Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’deki tüm kışkırtıcı ve yasadışı girişimleri nedeniyle Türkiye ve KKTC makamlarının yapmış oldukları tüm uyarı ve ikazlar bugüne kadar ne yazı ki bilinçli bir şekilde görmezlikten gelinmiştir!
Kıta sahanlığı jeolojik olarak ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır. Türkiye Cumhuriyeti kara parçasıdır. Adalar, kıta sahanlıkları üzerinde tam iddia sahibi değildir. 1958 Cenevre Deniz Hukuku Konferansı’nda kabul edilen Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin 4. maddesine göre, “sahil devleti, kıta sahanlığı üzerinde araştırma yapmak, doğal kaynakları işletmek bakımından ‘egemen’ haklarını kullanır” denilmektedir.
Münhasır Ekonomik Bölgeyi egemenlik açısından bir devlet ile veya devletin karasuları ile eş tutmak yanlıştır. MEB, uluslararası hukuk, teamüller ve içtihatlara göre 3 temel ilkeye dayandırılmaktadır. Bu ilkeler, ortay hat çizgisi, MEB ve parsellerin ilgili taraflarca anlaşmayla belirlenmesi ve hakkaniyet ilkesidir. Rum yönetiminin yasa dışı biçimde uluslararası hukuku yok sayarak tek yanlı olarak MEB ilan etme girişimi Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin önünün kapatılması anlamına gelmektedir!
İşte tam da bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan son derece kararlı ve sert bir ikaz geldi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklamasında özet olarak, “Türkiye tarihten, anlaşmalardan ve uluslararası hukuktan gelen haklarının sonuna kadar takipçisidir ve takipçisi olacaktır. Ülkemizin, güneyindeki gelişmelere yoğunlaşmasını fırsat bilerek Kıbrıs'ta ve Ege'de haddini aşanları yanlış hesap yapmamaları konusunda buradan ikaz ediyor, Kıbrıs açıklarında faaliyet gösteren yabancı şirketlere, Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz.” dedi.
Yaşanılan tüm bu gelişmeleri göz önünde bulunduracak olursak acaba Rum Yönetimi ve Yunanistan neyin peşindedir? Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın sizce amaç ve hedefleri neler olabilir? Rum Yönetimi’nin ilan ettiği sözde münhasır ekonomik bölgesindeki 3 numaralı parselde sondaj ısrarının devam etmesi bölgede tansiyonu kasıtlı bir şekilde yükseltmiştir. Saipem 12000 sondaj gemisi Türk Deniz Kuvvetlerine ait savaş gemileri ile Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçakları tarafından durdurmuştur. Saipem 12000 gemisinin sondaj yapma girişiminde bulunduğu o alan Türkiye Cumhuriyeti’nin kıta sahanlığı içerisindedir. Türkiye Cumhuriyeti söz konusu kendisine ait kıta sahanlığı içerisinde günler öncesinden Navtex ilanını yapmıştır! Ege’de de birkaç gün önce Kardak açıklarında Yunan sahil güvenlik botu taciz işini o kadar ileriye götürmüştür ki Türk kara suları içerisinde Türk sahil güvenlik gemisine çok yaklaşarak bilinçli olarak çarpmıştır!
Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın yaratmış olduğu gergin ortam hala sürmektedir! Rum Yönetimi ve Yunanistan kurgulamakta olduğu oyun sayesinde öyle anlaşılıyor ki Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda kaba güce başvuran ve dolayısı ile Kıbrıs konusunun çözümünü engelleyen bir ülke olarak uluslararası kamuoyuna lanse etme hayalleri peşindedir. Oynanan oyun budur! Ancak, kimse kusura bakmasın, artık Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın bu acemice oyunlarına kimse inanmaz! Tavşan bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüde yakalanıverir!
*
Rum Tarafında Zihniyet Değişir Mi?
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Crans Montana’da müzakere sürecinin Rumların katı ve uzlaşmaz tavırları neticesinde çökmesinin ardından Ekim ve Aralık ayı içerisinde yapmış olduğu açıklamalarında bu aşamadan sonra artık Kıbrıs konusunu çözebilmek için Rum tarafında ciddi bir zihniyet değişikliği olması kaydıyla bir deneme daha yapılabileceğini açıklamıştı! Anastasiadis ise Akıncı’nın bu açıklamalarına cevaben geçtiğimiz Aralık ayında “esas zihniyet değiştirmesi gerekenlerin Kıbrıs Türkleri ve Akıncı” olduğunu söylemişti!
Özdil Nami, 7 Ocak genel seçimlerinin ardından Bakan olarak atanması nedeniyle müzakerecilik görevini geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya iade etti. Akıncı, Nami’nin müzakerecilik görevini iade etmesi üzerine yaptığı açıklamada, önümüzdeki süreçte Rum tarafında zihniyet değişikliği olmadığı sürece yeni bir müzakereci atamayı düşünmediğini ifade etti.
Ege ve Doğu Akdeniz’de Rum Yönetimi ile Yunanistan’dan kaynaklı olarak yaşanmakta olan gelişmeler ortadadır. Daha önce de birçok kere yazdığım üzere zihniyet değişikliği öyle üç, beş ayda olabilecek bir süreç değildir. Örneğin, Rum Yönetimi bugüne kadar içten ve samimi biçimde federal bir çözümü istiyor olsa idi Rum toplumunu buna hazırlaması gerekmez miydi? Zihniyet dönüşümü öyle biz değiştik demeyle olabilecek süreçte değildir.
Bakın yeni Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, zihniyet değişikliği ile ilgili olarak ne diyor; “Zihniyet ne 3 günde değişir, ne 3 ayda, ne de 3 yılda. Zihniyet değişimi zaman gerektiren bir şeydir. Dolayısıyla bu zihniyet değişikliği olmadan ya da çözümün parametrelerinde taraflar aynı şeyi anlamadığı sürece, başlayacak bir müzakerenin hiçbir yere gidemeyeceğini ve kısır bir döngüye dönüşeceği ortadadır.”
Geçtiğimiz Mayıs ayı başında, Kıbrıs müzakerelerinin devam ettiği o en sıcak günlerde Rum lideri Anastasiadis ve Rum Ulusal Konseyi’nin kapalı kapılar ardında yaptıkları bazı gizli değerlendirmelerde “anlaşmalı ayrılık” konusunu gündemlerine alarak tartışmaya başladıklarını yazmıştım. Yazımda özellikle Kıbrıs Rum paradigmasında (değerler sisteminde) meydana gelen radikal değişime dikkat çekmeye çalışmıştım.
Kıbrıs Rum toplumunun düşünce yapısını şekillendirerek yön veren mekanizmaların başında Kilise ve Rum Ulusal Konseyi gelmektedir. Kilise ve Rum Ulusal Konseyi “anlaşmalı ayrılık” konusunu gündemlerine alarak tartışmaya başlamışlardır. Peki, biz de durum nedir? Rum tarafında ciddi bir zihniyet değişikliği olması halinde bir deneme daha yapılabileceği ifade edilmektedir! Mevcut durum bundan ibarettir!
Gizli İngiliz belgelerinden öğrenebildiğimize göre, 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşması, İngiltere’nin Makarios’a geçmişiyle ilgili şantaj yapması sonucunda imzalatılabilmişti! Kıbrıs konusunun özü 1963’de uluslararası camianın Rum ve Yunanlıların lehinde taraf olması ile birlikte konu içinden çıkılmaz bir hal almıştır! Rum Yönetimi ve Yunanistan’da var olan bu gerçek doğrultusunda yıllardır uluslararası camiayı etkileyip yön verebilecek bazı ülkeleri kendileriyle birlikte hareket etmeye yönelik bazı girişimleri söz konusu olmuştur. Günümüzde Ege’de ve Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan olayları bu çerçevede değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Müzakerelerin önümüzdeki süreçte Guteress Belgesi çerçevesinde yeniden başlatılabilmesi için gizliden gizliye bazı çalışmaların yürütüldüğü yönünde ciddi emareler söz konusudur. Acaba ülkemizde yaşadığımız gerginliklerinde yaşanan bu gelişmelerle bir ilgisi söz konusu olabilir mi? Son federal çözüm sürecinin çökmesi nedeniyle önümüzdeki sürçte acaba kadife ayrılık gündemde olabilir mi? Özerk Kıbrıs Türk Devleti ilerleyen günlerde acaba gündeme gelebilir mi? Gelirse bu durum kimleri rahatsız eder?
Yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında Rum tarafında yakın bir zamanda zihniyet değişimi olabilmesi ve federal zeminde yeniden müzakere sürecinin başlayabilmesi sizce mümkün olabilir mi? Önümüzdeki süreçte neler yaşanacağını hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın sergiledikleri kışkırtıcı, katı ve uzlaşmaz tavırlar bakalım bizi önümüzdeki süreçte bizi nereye götürecek? Çözüme mi? Çatışma ortamına mı? Hep birlikte bekleyerek göreceğiz. Ege’de ve Doğu Akdeniz’de satranç oyunu son sürat devam etmektedir.
Yazıma Yunanlıların Türklerle ilgili bir atasözüne yer vererek son vermek istiyorum. Yunan atasözü diyor ki; “Türkler yaban tavşanını kağnı ile yakalar!”