Rum Yönetimi ile Yunanistan Neden Telaş İçerisinde?
Rum yönetimi ile Yunanistan’ın bir süreden bu yana ciddi manada telaşa kapıldıklarının farkında mısınız? Kıbrıs konusunda bir an evvel müzakerelere yeniden başlanması için Rum yönetimi ile Yunanistan’ın açıklama üzerine açıklama yapmalarının altında acaba ne yatmaktadır?
Gerek müzakere tarihi boyunca, gerekse en son olarak Crans Montana’da ellerinde fırsat varken Kıbrıs konusunun çözülmesini her zamanki gibi katı ve uzlaşmaz tavırlar sergileyerek engelleyen Rum yönetimi ve Yunanistan’da son dönemde ortaya çıkan bu telaşın gerçek sebebi nedir? Rum yönetimi ile Yunanistan’ın Kıbrıs konusu başta olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz’de uzun yıllardır yürütmeye çalıştıkları strateji ve politikaları iflas ederek acaba geçerliliğini yitirmiş olabilir mi?
Kıbrıs konusu, bilindiği üzere Rumların 1960 Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni silah zoru ile 1963’de gasp ederek Kıbrıs Türklerinden arındırmaları ile başlamış. Hemen ardından da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih 186 no.lu siyasi kararı çerçevesinde Ortak Kıbrıs Cumhuriyetini 1963’de silah zoruyla gasp eden Rumları Ada’da muhatap alması neticesinde bugünlere kadar gelmiştir. Rumlar, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih 186 no.lu siyasi kararı ile Ada’da muhatap alınır alınmaz silah zoru ile gasp ettikleri Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni süratle üniter Rum devleti haline dönüştürebilmiş! Aynı tarihte BM Barış Gücü’nün, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih 186 numaralı siyasi kararına dayanarak Ada’ya gelmesi sayesinde de mevcut statüko bu şekilde oluşmuştur.
Crans Montana zirvesi tüm taraflarca son deneme olarak nitelendirilmekte idi. Temmuz 2017’de Rum tarafının katı ve uzlaşmaz tavırlarını devam ettirmesi neticesinde müzakere süreci başarısızlıkla sonuçlanarak sonlanmıştı. Türk tarafı en başından bu yana müzakere süreci zarar görmesin diye Ada etrafında var olduğuna inanılan petrol ve doğal gaz da dâhil bütün kaynaklarının kapsamlı bir çözüm çerçevesinde iki toplum arasında adilane paylaşılması gerektiğini devamlı suretle ifade ederek buna uygun hareket etmiştir. Rum tarafı ile Yunanistan, Türk tarafının tüm iyi niyetli öneri ve uyarılarını hiçbir zaman dikkate almayarak Kıbrıs konusu başta olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz’de de saldırgan politikalar izlemeyi tercih etmişlerdir.
Türk tarafı Kıbrıs’ta müzakere sürecinin sonlanmasının ardından Doğu Akdeniz ile Ada etrafındaki uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini sonuna kadar savunacağını ortaya koymak adına birtakım girişimlerde bulunmuştur. Rum Yönetimi’nin Ada’nın tek sahibi kendileriymiş gibi sözde ilan etiği münhasır ekonomik bölgelerinin (MEB) Türkiye’nin kıta sahanlığı ve KKTC’nin MEB’nin içerisine giren kısımları üzerinde uluslararası hiçbir yetkisinin olmadığı Türk Donanması’nın Doğu Akdeniz’deki varlığını ortaya koyması neticesinde açıkça görülmüş oldu.
Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi bir süreden bu yana Ada’nın her bir yanında en son olarak Güney Kıbrıs’ta Baf açıklarında Türk Donanması’nın eşliğinde araştırma ve sondaj çalışmalarını sürdürmektedir. Kısa bir süre sonra Fatih sondaj gemisinin de Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlaması bekleniyor. Rum Yönetimi’nin tek yanlı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgelerinin uluslararası geçerliliği olmadığı ortaya çıkmıştır. Rum Bakanlar Kurulu’nun, Fransız TOTAL, İtalyan ENI ve Amerikan EXXONMOBİL şirketlerinin talip olduğu örneğin sözde 7 numaralı parselin ruhsatlandırma prosedürünün başlatma kararı işlemez bir pozisyona girmiştir.
Rum yönetimi ve Yunanistan, Fransız TOTAL, İtalyan ENI ve Amerikan EXXONMOBİL şirketleri ile işbirliği yaparak Doğu Akdeniz’de AB ve ABD’yi arkalarına alarak Türk tarafı ile karşı karşıya getirme stratejisi görüldüğü üzere tutmamıştır. Yunanistan, Türkiye ve Rusya’nın birlikte yürütmekte oldukları Türk Akımı projesine dahil olabilmek için son dönemde telaş içerisinde her yola başvurduğu görülmektedir. Yunanistan’ın Ege’de adeta efelenen tavırlarından son dönemde eser yok şimdi.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun son Kıbrıs ziyaretinde “federasyon dışındaki başka seçenekler de olabilir” şeklindeki açıklamaları anlaşılan o ki Rum yönetimi ve Yunanistan’ın telaşlanmalarına neden olmuşa benziyor. Rum yönetimi ile Yunanistan görüldüğü üzere Crans Montana sonrası süreçte müzakerelerin sonlanmasının ardından Kıbrıs konusu, Ege, Doğu Akdeniz ve enerji konularında ciddi anlamda telaşa kapılmış vaziyettedirler. Rum yönetimi ve Yunanistan alelacele yeniden bir müzakere süreci başlamasını Türk donanmasının Ada etrafında yapmakta olduğu araştırma ve sondaj çalışmalarına engel olmak için mi istiyor? Rum yönetimi bir taraftan müzakerelere acilen başlamaya hazırım mesajı veriyor diğer bir yandan ise Fransa ile ABD’ye Güney Kıbrıs’ta askeri üs vermeye çalışıyor! Rum yönetiminin bu girişimlerinin barış ve çözüm için yaptığını acaba kim iddia edebilir?
ABD Kongresi Araştırma Servisi’nin geçtiğimiz günlerde yayınlanan raporunda İki kesimli, iki toplumlu federal bir çözüme ulaşılması artık çok zor. Hatta belki de artık elde edilemeyecek bir model olduğu ifade edildi. Adada tek anlaşma modelinin federasyon olduğunu söyleyen çevreler acaba bu işe ne der? Hangi çözüm modeli olursa olsun taraflar artık yeni bir müzakere sürecine başlamadan önce ilk olarak takvimi belirlemelidir. Buna göre ortak bir vizyon ve yol haritası belirlemelidir. Kıbrıs Türklerinin ne olursa olsun siyasi eşitlik ve garantilerden asla taviz vermeyeceği bilinmelidir.
Şubat ayı sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı ve Rum liderinin bir araya gelmesi planlanıyor. Liderlerin bir araya gelip görüşmeleri müzakerelerin yeniden başlayacağı anlamına gelmez. Anastasiadis dilinin altındaki baklayı hemen çıkartarak “Türk donanması bize ait MEB’den çıkmazsa müzakereler başlayamaz” dedi. Anastasiadis’in amacı laf ola müzakerelere başlamaksa buna asla müsaade edilmemelidir.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da ifade gibi “Artık laf ola beri gele müzakere dönemi kapanmıştır.” Kıbrıs Türk halkının Sayın Akıncı’dan beklentisi ucu açık olmayan bir takvime dayalı ortak bir vizyon ve yol haritası belirlenip belirlenemeyeceğini ortaya çıkartmasıdır. Tüm seçeneklerin ele alınabileceği bir anlayışla yaklaşım göstermesidir. Müzakerelere son bir kez başlanacaksa olumsuzlukla sonuçlanması durumunda Kıbrıs Türk tarafının durumunun ne olacağının en başından resmi olarak yazılı olarak kayda geçirilmesidir. Rum yönetimi ile Yunanistan’ın içerisinde bulundukları telaş görmezlikten gelerek asla laf ola bir müzakereye başlanmamalıdır. Neler olacağını hep birlikte yakından takip ederek göreceğiz…