Protestoların “Bumerang Etkisi”: Tahrir’den Wall Street’e Halk Ayaklanmaları
Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da “domino etkisi” gösteren halk ayaklanmalarıyla Arap Baharı, yıkılmaz sanılan diktatörleri teker teker devirmiştir. Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’yi ülkesinde kaçmak zorunda bırakan, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i parmaklıklar arkasında sedye üzerinde yargılatan ve Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’yi linç edilerek ölümle baş başa bırakan bu süreç, Suriye, Bahreyn ve Yemen’deki iktidarları iyiden iyiye tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Bunların yanında, çeşitli Avrupa ülkelerinde de siyasi ve ekonomik yapıya başkaldırılar sürerken, benzer yöntemleri kullanarak kapitalizmin kalbini fethetmek isteyen bireylerin “Occupy Wall Street – OWS” (Wall Street’i İşgal Et) sloganlarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) New York Borsası’nın bulunduğu Wall Street’in hemen yanındaki Zucotti Parkı’na kamp kurması, birçok kişiye Tahrir Meydanı’ndaki mücadeleyi hatırlatmıştır. Bu noktada, Batı desteğinin azımsanmayacak derecede olduğu Arap ayaklanmalarından sonra bu isyanların ateşini harlayan ABD’de benzer protestoların başlaması “bumerang etkisi” ile “Acaba bu ayaklanmalar ABD’yi de etkiler mi?” sorusuna davetiye çıkarmaktadır.
Kanada’da yayın yapmakta olan Adbusters isimli bir derginin çağrısı sonrasında “Bahar”ın ABD’ye ve birçok ülkeye taşınması olarak sunulan Occupy Wall Street hareketinin Arap devletlerinde meydana gelen ayaklanmalarla bazı benzer yönlerinin olmasına rağmen New York’ta ve dünyanın birçok şehrinde meydana gelen protestolar Arap Baharı’nın küreleşmesi sonucu meydana gelen bir olgu olarak görülse de sonuçları dünya açısından Arap Baharı’nınki kadar reformist ve sansasyonel olmayacaktır.
ABD’nin "Patlama Noktası": "Wall Street’i İşgal Et"
Sermayesini yeni alanlara yönlendirmek isteyen ABD’nin bu paralelde yeni kaynak ihtiyacını karşılamak için gerçekleştirdiği 2001’de Afganistan, 2003’te Irak işgali sırasındaki harcamalarının bütçeye getirdiği yük ve 2008 yılında mortgage kredileri nedeniyle kendini iyiden iyiye hissettirmekte olan krizin ABD ekonomisini zorladığı ortaya çıkmıştır. ABD Başkanı Barack H. Obama’nın Amerikan halkına umut vaad eden “Change” (Değişim) sloganı da pratikte herhangi bir alanda kendini göstermeyince protestocular asıl “değişimi” kendilerinin istediğini belirterek sokağa inmişlerdir.
Tunus, Mısır, Yemen gibi ülkelerin meydanlarında toplanan insanların kararlılığının Wall Street’i İşgal Et hareketini tetiklediği mutlak bir gerçektir. Diğer yandan, OWS’i, ABD’de özellikle George W. Bush yönetiminde beliren ve Barack H. Obama döneminde de artarak devam eden hoşnutsuzluğun bir dışavurumu olarak açıklamak gerekmektedir. İlk olarak, ABD’nin Irak Savaşı’na girmesiyle ABD’de savaş karşıtı protestolarla binlerce kişi sokaklara dökülmüştür; fakat bu protestolar sistemin değişmesini arz etmek yerine söz konusu politikalara bir şikayetin dillendirilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Son dönem ABD’sinde OWS’den önce Tea Party (Çay Partisi) hareketiyle Obama’nın hayata geçirmek istediği sağlık reformu paketine ve hükümet harcamalarındaki kesintilere karşı muhalif görüşler ön plana çıkmış; fakat bu hareket sistem içerisinde, özellikle de ABD’deki muhafazakar Cumhuriyetçi Parti’nin tabanına yakın olması sebebiyle küresel bir kimlik kazanamamış; ama ABD iç politikasında ciddi tartışmalara yol açmıştır. OWS ise, ne söz konusu politikalara karşı anlık bir protesto ne de belli bir siyasi görüşe karşı oluşmuş, bizzat kapitalist üretim biçimi ve neden olduğu eşitsizliğin üzerinde durmuştur. Hisse senedi spekülasyonları, anonim şirketleri ele geçirme kumpasları, enflasyonun neden olduğu yapısal değer yitirmeler, birleşme ve kazanımlar aracılığıyla varlıkların parçalanması, iler kapitalist ülkelerde bile tüm halkı pençesine alan yüksek borç yükü, şirket yolsuzlukları, kredi ve hisse senedi manipülasyonlarıyla varlıklara el konulması emeklilik fonlarının hisse senedi ve büyük holdinglerde yaşanan çöküşlerde çağdaş kapitalizm denen olgunun temel özellikleridir.[1] İşte, OWS eylemcileri, kapitalizmine dayalı ekonomik ilişkilerin bu özelliklerinden kar sağlayan yüzde 1’lik bir kısmın kendilerinin zaten fazla olmayan gelirleri üzerinde bir hakimiyet kurduğu argümanına dayanarak “We are 99%” (Biz yüzde 99’uz) demektedir. Bu noktada, artan işsizlik ve kötüleşen yaşam koşullarının isyancıları etkilediği de belirtilmeden geçilmemelidir.
Arap Baharı’ndan başka, ABD içerisinden bakıldığı zaman OWS hareketinin hatırlattığı geçmişte yaşanan bazı hareketler de bulunmaktadır. Bunların başında gelen hareket ise 60’ların sol eğilimli öğrenci hareketi Students for a Democratic Society – SDS”dir (Demokratik Toplum İçin Öğrenciler). 1962 yılında başlayan SDS ile paralel noktalar taşıyan protestolarcular, tıpkı o dönemdeki gibi karar alırken geniş bir tabanda “katılımcı demokrasi”yi kullanmışlardır. Yine benzer şekilde, OWS de tıpkı SDS gibi hayalperest olarak görülen taktikler üzerinden geniş bir kitleye ulaşmıştır. Her iki mücadele de bir koordinasyon olmadan kendiliğinden gelişmiş ve ABD’deki insanlar konulara ilgi göstererek kendi imkanlarıyla hareketi inşa etmişlerdir.[2] Bunlara ek olarak, iki harekette de bir savaş karşıtlığı olduğunu belirtmek gerekmektedir. SDS’de Vietnam Savaşı’na karşı bir duruş olmasının yanında, Zucotti Parkı’nda kurulan kampta da Irak’tan ABD ordusunun çekilmesi gerektiğini düşünen insanlar bulunmaktadır.
Occupy Wall Street hareketinin ideolojik olarak hangi noktadan beslendiğine bakıldığında ise hareketin sola yakın olduğu görülmektedir. ABD’de ve dünyada sistem karşıtı görüşleriyle ünlü dilbilim profesörü Noam Chomsky açıklamasıyla, Slovenyalı Marksist bilim insanı Slovaj Zizek Liberty Plaza’yı ziyaretiyle ve yine muhalif düşünceleri ile tanınan sol cenahtan Michael Hardt ve Antonio Nergi kaleme aldıkları yazılarıyla harekete destek veren entelektüeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Kanada’nın Toronto kentinde yapılan protestolara Kanada Komünist Partisi ve Kanada işçi sendikaları aktif olarak katılmıştır.
Diğer yandan, Open Society Foundation’ın (Açık Toplum Enstitüsü) kurucusu ve dünyaca tanınmış finans spekülatörü George Soros da vergi ödeyen kişilerin paralarının zor durumda olan bankalara aktarılması sonucu bankaların yüksek kar sağlamasına karşı kızgınlığını anladığını dile getirmiştir.[3] Soros’un yanı sıra Berkshire Hathaway isimli yatırım şirketinin sahibi ABD’li iş adamı Warren Buffett’ın oğlu Howard Buffett da büyük şirketlerin insanları gerçekten zor duruma düşürdüğünü ifade etmiştir.[4] Bunların ötesinde, ortaya çıkan belgelere göre George Soros’a bağlı vakıfların açık toplum vakıfları tarafından kar gütmeyen liberal gruplara katkı yapan, Ford Vakfı ve Gates Vakfı gibi kuruluşlarla da ortaklıkları olan San Francisco merkezli Tides Vakfı’na 3.5 milyon dolar para transfer ettiği görülmüştür. Dokümanlar ayrıca, açıklamalarla reddedilse de, Tides’ın Adbusters isimli dergiye 2007-2009 yılları arası 26 bin dolar olmak üzere 2001 ve 2010 yılları arasında toplamda 185 bin dolar verdiğini göstermektedir.[5] Buradan bakıldığında Soros, Adbusters’ın ismini bile duymadığını söylese de dolaylı bir para akışının olduğu görülmektedir. Bunların dışında gönüllerin bağışlarıyla protestoların finansmanı sağlanmaktadır.
Amerikan ve Arap Protestoculara Karşılaştırmalı Bir Bakış: Protestocular Ne İster?
Arap coğrafyasında etkin bir şekilde kullanılan internetin Occupy Wall Street hareketinde ve protestoların küresel bir hale gelmesinde önemli bir rol oynadığı bir gerçektir. Bir başka deyişle, Harvard Üniversitesi’nden Mark Zuckerberg isimli bir gencin kurduğu Facebook ve Twitter gibi sosyal medya organları doğduğu ülkedeki insanlara büyük fayda sağlamıştır. Facebook’ta büyük bir grup oluşturan eylemciler ayrıca Twitter’da da “#occupywallstreet” sloganını trend haline getirmiştir. Youtube üzerinden dünyaya dağıtılan videolar ise eylemcilerin sesi olmuştur, fakat Arap coğrafyasındaki eylemleri anında duyuran Katar merkezli El Cezire gibi bir kanaldan Occupy Wall Street hareketi bağlamında bahsedilememektedir. Bazı kaynaklarda “Amerikan Baharı” olarak da geçen bu süreçte aynen Arap coğrafyasındaki isyanlar gibi sosyal medya aktif ve etkin kullanılmakta, iletişimde ve örgütlenmede kullanılan araçlar benzerlik göstermektedir.
Her iki coğrafyada yaşanan protestolarda ekonomik etken, en büyük tetikleyicilerden biri olarak görülürse yanlış olmaz. Arap coğrafyasında, ülke kaynaklarını kendi tekeline almış liderlerin yerinde ABD’de “acımasız” kapitalist şirketler ve bankalar yer almaktadır. Bin Ali, Kaddafi gibi devrilen Arap liderler, siyasi nüfuzları ve halk üzerindeki baskı ile devletin imkanlarını kullanırken ABD’de ise ekonomik alanda faaliyet gösteren aktörlerin sistemden “aşırı faydalanması” ve siyasi mekanizmaların bunu engellemek için hiçbir şey yapmaması söz konusudur.
“Demokrasi” kelimesi iki eylem sürecinde de en fazla dile getirilenlerden biri olmuştur; fakat iki coğrafyadaki demokrasi söylemi ve anlayışı arasında bir nüans vardır. Arap Baharı’nda “gidenin ardından” yeni tesis edilecek bir demokrasinin temel taşları hakkından konuşulurken, ABD’de var olan demokratik ortamın çeşitli yollarla güçlendirilmesinden bahsedilmelidir. Arap halklarının tam anlamıyla bir demokratik geçmişi ve devletlerinin buna dayalı bir yapılanması olmadığından, önce meydana gelmesi şart olan haklı olarak demokratik bir ortamın tesisidir. Arap Baharı’nda liderlerin devrilmesi amacı, ardından da adil ve özgür seçim isteği gibi talepler varken, OWS hareketinin çekirdeği olarak da kabul edilebilen New York Şehir Meclisi’nin deklarasyonuna bakıldığı zaman, cinsiyet, ırk eşitliğinden kontrolsüz finans hareketlerinin önünün alınması ve gelirlerine adaletsiz bir biçimde el konulmamasına, savaşa ve işkenceye karşıtlıktan özel hayatın gizliliğinin korunmamasına, insan hakkı olarak nitelenen eğitimin paralı olmasından silahlanmaya kadar birçok şikayet görülmektedir.
Devletten baskı görme ve basında sansüre uğrama gibi konularda da Arap ve Amerikan protestocular bir “kader birliği” içerisindedirler. Occupy Wall Street hareketinde bu iki olguya ek olarak çok uluslu şirketlerin çalışanları üzerinden giriştiği önleyici faaliyetler görülmektedir. Dünyanın önemli yatırım bankalarından Goldman Sachs’ın, çalışanlarına Zucotti Parkı’ndaki Occupy Wall Street protestocularından uzak durmasını söylemesi[6] bunun net bir örneğidir.
Arap Baharı ile söz konusu küresel işgaller karşılaştırıldığı zaman ABD’de yaşanan protestoların daha “sivil” hareketler olduğunun da altı çizilmektedir. Bir noktadan sonra hayatında eline silah almamış çeşitli meslek gruplarından insanların Libya’da silaha sarılarak Kaddafi birliklerine karşı savaştığı göz önüne alındığında ABD’nin daha sakin bir süreç içerisinden geçtiği anlaşılacaktır. Zaten ABD’de silahlı bir direnişe geçildiği vakit, Libya halkı gibi onlara destek verebilecek bir “NATO” olmayacağı ortadadır. Ayrıca 11 Eylül’den bu yana ülke içindeki silahlı olaylara hassaslığı artan ve Amerikan halkının Irak ve Afganistan işgalleri sonrası savaş antipatik olarak görmesi nedeniyle meşruiyetlerini yitirecekleri de açıktır. New York Şehir Meclisi’nin “İyi Komşuluk Politikası” başlıklı açıklamasında eylem süresince çevredekileri olabildiği kadar az rahatsız etmek amaçlanmaktadır. Bomba ve silahlar bir yana, eylem alanlarında davul çalmak bile günde sadece iki saatlik bir süre içerisinde yapılacak bir faaliyettir. Bunların yanında, Liberty Plaza’nın herhangi bir yerinde uyuşturucu ve alkol kullanımı yasaklanmıştır.[7] Kaddafi’nin eylemlerdeki aktivist gençlerin uyuşturucu ve alkol ile kandırıldığı ile ilgili bir açıklaması hatırlandığında bu madde böyle açıklamalara karşı bir önlem olarak okunabilir. Bu açıklamanın yanı sıra Yemen’in başkenti Başkent Sana'daki protesto eylemine katılan Muhammed el Kadimi adlı öğrencinin, “Katı çiğnedikten sonra dışarı çıkamıyorum. Katı çiğnediğimde tüm dünya benim oluyor. Kendimi kral gibi hissediyorum”[8] şeklindeki açıklaması eylemlerde uyuşturucunun olumsuz ve yavaşlatıcı bir etkisi olduğunu göstermiştir. Bu bakımdan da OWS hareketinin daha aklıselim davrandığı ve alkol, uyuşturucu gibi eylemleri yavaşlatan maddelerin önüne bir set çekmek için böyle bir kural benimsemiş olduğu düşünülebilir.
Kimdir Bu İsyancılar?
Zucotti Parkı’ndaki aktivistlerin tasnifine gidildiğinde ise Judith Stein’a göre dört ayrı grup karşımıza çıkmaktadır. Birinci grup gençler, özellikle Obama’dan sıtkı sıyrılan, sandık politikalarına artık bel bağlamayanlar. İkinci grup, kadın hareketi, ekolojik hareket gibi toplumsal hareketlerdeki deneyimlerini buraya aktaranlar. Üçüncüsü, ezeli sistem muhalifleri. Dördüncüsü, medya toplumunun efsununa kapılıp, olup biteni yerinde görmek için şenliğe koşanlardır. [9] Küresel çapta eyleme geçen işgalcilere bakıldığı zaman ya sistemin öğüttüğü ve ya da sistemin dışladığı kimselerin protestolara yoğun olarak katıldığı görülmektedir. İşsiz kesimlerin ön sıralarda yer aldığı eylemlerde toplumun değişik katmanlarında insanlar yer almaktadır. ABD’de yaratılan terörizm tehdidiyle dışlanan Müslümanlar, Irak Savaşı’ndan ülkesine dönen gaziler, siyah Amerikanlar, Latinler, emekliler gibi pek çok grup, ortak bir paydada toplanmış gözükmektedir. Tartışmalı olan bir konu ise Zucotti Parkı’nda herhangi bir lidere rastlanmamasıdır. Kendiliğinden örgütlenmiş olan hareket şu an için herhangi bir politik partiyle organik bağ kurmamaktadır.
“Öfkeliler”, “Bunga Bunga” ve “V For Vendetta”: Avrupa İşgal Altında
OWS protestoları gittikçe yaygınlaşarak küresel bir isyan halini almakta, Avrupa’dan Güneydoğu Asya’ya birçok ülkede binlerce kişinin katıldığı halk hareketlerine dönüşmektedir. Avrupa’daki duruma bakıldığında, Euro bölgesinin krize girmesiyle uzun zamandır yaşanan protestoların OWS hareketiyle işgale evirildiği görülmektedir. Baskıcı bir sisteme karşı kişisel başkaldırının işlendiği “V For Vendetta” filmindeki maskeyi sembol olarak kullanan gençler ekonomik krizden en sağlam çıkan ülkelerden olan Almanya’nın Frankfurt şehrinde bulunan Avrupa Merkez Bankası’nı Wall Street’e benzer şekilde tabir-i caizse “kuşatmıştır”.
İspanya'da gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 43 civarında olması ve kriz sonrasında bir milyondan fazla İspanyol ailenin, tek bir aile bireyinin maaşıyla geçinmek zorunda kalması[10] İspanyol eylemcileri sokağa döken durumlardan olduğu söylenebilir. İspanya’da kendilerini “Los Indingados” (“Öfkeliler”) diye tanımlayan grup eylemlerine başlamış ve OWS hareketine benzer nedenlerle Madrid’deki Puerto Del Sol (Güneş Kapısı) Meydanı’nda binlerce kişi toplanmıştır. Protestolar daha sonra Barcelona, Sevilla gibi bir çok şehre de yayılmıştır.
Avrupa içerisinde belirginleşen hareketin “en sivri uçlarından birisi” de İtalya’da yaşanan protestolar olmuştur. Aktivistlerin hedeflerinin ABD’dekilerden farklı olmadığı İtalya’da göstericiler kendilerini İspanyollar gibi “Indignati” (Öfkeliler) olarak tanımlamaktadır. Ekonomik olarak tarihinin en zor günlerini geçiren İtalya’daki eylemler ise büyük bir tahribata yol açmıştır. İtalya’daki eylemlerin çok sert geçmesinde İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi faktörünün azımsanmayacak bir rol oynadığı söylenmelidir. İtalya’da kötü giden ekonomik yapının dışında İtalya’nın medya patronu olarak anılan Berlusconi, başbakan olduktan sonra devlet kanalları üzerinde de etkisini artırmış ve medyayı bir nevi tekel haline getirmiştir. Ekonomik faktörlerin yanında diğer Avrupa ülkeleri ulusal refaha katkı sağlayan bir unsur olarak gördükleri cinsiyet eşitliğini bilfiil teşvik ederken, Berlusconi ibreyi tersine döndürmüştür.[11] 75 yaşındaki Berlusconi’nin Libya’nın eski diktatörü Muammer Kaddafi’den öğrendiğini söylediği “bunga bunga”[12] skandalları da ekonomik nedenlere ek olarak siyasi düzlemde bir yozlaşmanın olduğunu göstermiştir. Buna bağlı olarak İtalya’daki tepki de diğer Avrupa ülkelerine göre sert olmuş, “öfkeli İtalyanlar” Neron misali Roma’yı adeta yakmıştır. Olayların ardından toplam yirmi metreküp büyüklüğünde sökülmüş kaldırım taşları bulduklarını belirten Roma Belediye Başkanı Gianni Alemmano’nun, “İlk belirlemelere göre, kentte en az 1 milyon avroluk maddi hasar olduğuna inanıyoruz”[13] açıklaması bunun pekala kanıtı sayılabilir.
İsyan O Kadar da Uzak Değil: Japonya
ABD’nin “Uzak Doğu” olarak tanımladığı coğrafyanın isyanlara uzak kalmadığı görülmüş, isyan dalgası Japonya’ya kadar ulaşmıştır. Japonya’daki protestoların odak noktasına kapitalizme karşı sloganların yanında protestocular, ekolojik söylemler de yerleştirmişlerdir. 11 Mart’ta yaşanan deprem ve ardından meydana gelen tsunami felaketi sonucu küresel bir sorun haline gelen radyasyon sızıntısına Fukuşima Daiçi Nükleer Santrali’nin yapımı üstlenen “Tokyo Electric Power Company – TEPCO”ya (Tokyo Elektrik Şirketi) yürüyerek tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bu çerçevede Japonya, işgal hareketlerinin hem coğrafyasının genişlediğine hem de konularının çevreden ekonomiye kadar çeşitlilik gösterdiğine ilişkin iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Suskunlar Topluluğu ve “Batsın Bu Dünya”: Türkiye
Dünya çapında protesto için kurulan çadır kamplarının yerine Türkiye’de Van’da meydana gelen deprem felaketi sonucu kurulan çadır kentler yer almaktadır. Farklı bir biçimde izah edilirse, dünyayı kasıp kavuran ayaklanma hareketlerinin Türkiye boyutunun sessiz geçtiği görülmektedir. ABD’de Türkçe olarak “Batsın bu dünya!” yazılı afişin yarattığı arabesk atmosferin Türk kamuoyuna yayın organları tarafından servis edilmesinin ötesinde kayda değer bir durum yaşanmamış, eylemler Türkiye’yi “teğet geçmiştir.”
Taksim’de düzenlenen “Ayaklan İstanbul” isimli organizasyona yaklaşık 70 kişinin katılması ayaklanmanın Türkiye ayağının sönük geçtiğine, hatta yaşananın “ayaklanma” bile olmadığına işaret etmektedir. ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) zammına denk gelen zamanlarda tüm dünyada devam etmekte olan isyan hareketleri, Türkiye’de suskunlukla izlenmiştir. 2009 yılında, Tekel işçilerinin mücadelesi hatırlandığında Ankara’ya gelerek verdikleri mücadele bazı bakımlardan global işgal hareketlerine benzese de küresel bir olayın yansıması olmadığı sadece hükümetin işçileri dezavantajlı konuma düşüren 4/C statüsüne geçirmeye yönelik politikalarına karşı işçilerin kendi haklarını savunması olarak değerlendirilebilir. Japonya’da meydana gelen deprem sonrası nükleer santralin tehlikelerine karşı düşüncelerini sokağa inerek sergileyen Japon toplumuyla sınırlarının 16 kilometre ötesinde Metsamor gibi tehlikeli bir nükleer santral bulunan Türk toplumunun tepkisiz davranışları karşılaştırıldığından ise Türk halkının bu konuya karşı da duyarsız kaldığı nettir.
Türkiye’deki suskunluğun nedenleri incelendiğinde karşımıza çeşitli sebepler çıkmaktadır. Küresel işgalcilerin genelde sol söylemlerden beslenmesi ve Türkiye’deki sosyalist geleneğin günümüzde güçlü olmaması Türkiye’ye etkisiz bir yansımanın ip uçlarını vermektedir. Türkiye’de ifade özgürlüğünü çok iç açıcı olmadığı da bir diğer nedendir. Türkiye 2010 yılı verilerine göre Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından yapılan Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması'nda 178 ülke içerisinde 138. sıraya gerilemiştir.[14] Üçüncü olarak Türkiye’nin Facebook kullanımında dünya çapında üçüncü devlet olmasına rağmen Facebook’un bu çerçevede etkin kullanılamaması henüz sanal ortamlar üzerinde örgütlenme konusunda Türkiye’de tam bir farkındalık yaratılmadığına işaret etmektedir. Son dönemde Türkiye genelinde büyük bir üzüntü yaratan şehit haberlerinin alınmasından sonra birçok şehirde düzenlenen teröre lanet yürüyüşlerinin organize edilmesinde ve Van depremine yardım toplama konularında Twitter ve Facebook yeni yeni bir örgütlenme sahası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerlendirme
Küreselleşmeye karşı bir hareket olarak karşımıza çıkan “işgaller” de küreselleşmiş ve Helsinki’den Viyana’ya, Melbourne’den Taipei’ye birçok şehirde yaşanmıştır. Küreselleşmeye karşı bir hareketin küreselleşmiş olması en başta bir paradoks gibi görünse de aslında küreselleşmenin kendi kurşunuyla kendisini yok etmesi eylemcilerin asıl hedefi olarak gözükmektedir.
Diğer yandan, Arap Baharı sürecinde liderlere halkına baskı yapmaması hakkında birçok çağrı yapan ABD’de de polis baskısının hiç de az olmadığı fark edilmiştir. Irak savaşı gazisi ve aynı zamanda Savaş Karşıtı Irak Gazileri Derneği üyesi Scott Olsen’ın 25 Ekim 2011 tarihinde olaysız bir biçimde Occupy Oakland protestolarına katıldığı sırada polis tarafından kafatasının çatlatılması sonucu şuursuz bir biçimde Oakland Highland Hastanesi’nde yattığı belirtilmiştir. Protestocu gruplar da bu olay üzerine “Hepimiz Olsen’ız” başlığıyla bir bildiri yayınlayarak kalplerinin ve dualarının Olsen ve ailesiyle birlikte olduğunu belirtmişlerdir.[15] ABD’nin bu davranışları üzerine hep ABD’nin despotizmle eleştirdiği İran’daki devlet adamları bu sefer tam tersine ABD’yi eleştirmiştir. Tahran Üniversitesi’nde Cuma namazından sonra namaz kılmaya gelenlere hitap eden Ayetullah Ahmet Cenneti, “İnsanlarınıza acımasızca davranıyorsunuz, insanlarınıza kuvvet zoruyla davranmamanız gerektiğini bilmeniz gerekir”[16] diyerek ABD’ye yüklenmiştir. Bu açıklamalarla aslında İran, ABD’nin desteğiyle bölgenin yeniden tasarlanmasını sağlayan Arap Baharı sürecine de bir tepki göstermektedir.
Arap Baharı’nın heyecanıyla yüzlerce şehirde yaşanan protestoların hepsinin sayısının fazla olmadığı da burada vurgulanmalıdır. Kapitalizme karşı olan söz konusu ayaklanmaların tetikleyicisi ekonomik sebepler olmuş ve eylemciler alternatif bir dünya düzeni için çevre, kadın hakları, ücretsiz eğitim gibi daha farklı konular hakkında kendilerini ifade etme olanağı bulmuşlardır; fakat Soros ve Buffett gibi isimlerin gösterilere sempatisini açıklamasından sonra gösterilerin sistem içerisine çekilebileceği ihtimali de görmezden gelinmemelidir. Diğer yandan Occupy Wall Street’e 20 bin dolarlık bağışıyla en büyük desteği veren petrolcü Robert Halper’ın aynı zamanda Cumhuriyetçilerin önde giden adayı ve eski Massachusetts Valisi Mitt Romney’e de para transferinde bulunması[17], ABD’nin yaklaşan seçim döneminde giderek olgunlaşan OWS hareketinin mevcut başkan Obama’ya karşı seçime giren aday tarafından kullanılabilme ihtimalinin sinyallerini vermiştir.
Bu makale A. Gencehan BABİŞ ile birlikte kaleme alınmıştır.
Bu makalenin yazımındaki yardımlarından dolayı TÜRKSAM Ekim Ayı Stajyerleri Tuğçe ERTEK, Selin ÇİÇEK, Ozan Can GÜMÜŞ, Tuğba KATMER, Atilla DEMİR, Enes TEZCAN, Gizem Beril ÜNAL, Yelda CİKOĞLU, Elifnaz AKDOĞAN ve Elif Cansu YURDAKUL’a teşekkür ederiz.
Dipnotlar
[1] David Harvey, Yeni Emperyalizm, Everest Yayınları, İstanbul, 2004 s. 122
[2] OWS Has Lessons to Learn From Past Movements, http://www.huffingtonpost.com/michael-zweig/ows-has-lessons-to-learn-_b_1064743.html, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.
[3] George Soros' Sympathy For Wall Street Protesters, http://www.bbc.co.uk/news/world-us-canada-15155046, Erişim Tarihi: 30 Ekim 2011.
[4] Buffett’s Son Defends Occupy Wall Street Protests, http://www.bloomberg.com/news/2011-10-13/howard-buffett-defends-occupy-wall-street-protests-to-make-things-happen-.html, 30 Ekim 2011.
[5] On George Soros, Occupy Wall Street, and Reuters, http://www.reuters.com/article/2011/10/13/idUS11735271620111013, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.
[6] Goldman Sachs to Employees: Avoid Occupy Wall Street, http://www.cnbc.com/id/44876867, Erişim Tarihi: 30 Ekim 2011.
[7] Good Neighbor Policy, http://www.nycga.net/resources/good-neighbor-policy/, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.
[8] Yemen'deki Protestolara 'Kat' Engeli, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1092017, Erişim Tarihi: 31 Ekim 2011.
[9] 10 Soruda Wall Street Eylemleri, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1067139&Date=22.10.2011&CategoryID=81, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.
[10] İspanyol 'Öfkeliler' Yeniden Madrid Meydanlarında, http://www.euractiv.com.tr/abnin-gelecegi/article/ispanyol-ofkeliler-yeniden-madrid-meydanlarinda-020001, Erişim Tarihi: 29 Ekim 2011.
[11] Barbie Nadeau, Bunga Bunga Ülkesi, Newsweek, Sayı: 108-109, s.52.
[12] Jacopo Birigazzi, Silvio’nun Tahtı Sallantıda, Newsweek Türkiye, sayı:108-109, s.56.
[13] "Roma Yangınının" Bedeli 1 Milyon Avro, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2011/10/16/roma-yangininin-bedeli-1-milyon-avro,
[14] Türkiye Basın Özgürlüğü'nde En Kötü 40 Ülke Arasında, http://bianet.org/bianet/bianet/125547-turkiye-basin-ozgurlugunde-en-kotu-40-ulke-arasinda, Erişim Tarihi: 31 Ekim 2011.
[15] We Are All Scott Olsen: Occupy Oakland #OWS, http://occupywallst.org/forum/scott_olsen/, Erişim Tarihi: 31 Ekim 2011.
[16] Senior Cleric Warns White House To Avoid Clampdown On Americans, http://english.farsnews.com/newstext.php?nn=9007271092, Erişim Taihi: 31 Ekim 2011.
[17] Occupy Wall Street Financial Backer Also Supports Mitt Romney, http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/northamerica/usa/8834523/Occupy-Wall-Street-financial-backer-also-supports-Mitt-Romney.html, Erişim Tarihi: 31 Ekim 2011.