Müzakere Yönteminde Olsun Uzlaşı Sağlanabilecek mi?
Elli yılı aşkın süredir aynı yöntemlerle bir sonuç elde edilemeyen Kıbrıs müzakere sürecinde yeni bir dönem içerisine girmiş bulunmaktayız! Eski müzakere yöntemleri artık ortadan kalktı. Kıbrıs müzakere süreci hatırlanacağı üzere 14 ay önce Crans Montana’da Rum tarafının her zaman olduğu gibi uzlaşmaz ve katı tutumlarını sürdürmesi neticesinde çökerek sonlanmıştı.
Rum tarafı, elli yılı aşkın süredir Kıbrıs Türklerinden federal çözüm adı altında mevcut Rum üniter devleti içerisinde azınlık olmayı kabul etmesini bekledi! Zamana oynayarak mevcut oluşturduğu statükoyu daha da güçlendirmeye çalıştı. En son olarak da Ada etrafındaki doğal kaynakları uluslararası hukuka aykırı, gayrı meşru bir şekilde tek taraflı olarak gasp etme girişimleri içerisine girdi.
Rum lideri Nikos Anastasiadis, Crans Montana sonrasında, siyasi eşitlik ve dönüşümlü başkanlık konularına sıcak bakmadıklarını, 0 Asker ve 0 Garanti anlayışında müzakerelere eskisi gibi kalındığı yerden başlanacağı görüşlerini sıklıkla dile getirip durdu. Türk tarafı ise Crans Montana sonrasında ilk andan itibaren bugüne kadar gelen müzakere anlayışının artık çökerek ortadan kalktığını, bundan sonra yeni bir süreç başlatılmak istenirse, yeni bir müzakere anlayışına ihtiyaç olacağını sıklıkla dile getirdi. Türk tarafı bu bağlamda, belirlenecek yeni yöntemin, ucu açık olmayacak şekilde bir takvime dayanması gerektiğini, olumsuz bir sonuçla karşı karşıya kalınması durumunda Kıbrıs Türk tarafının durumunun ne olacağı gibi konuların açıkça yazılması gerektiğini net bir biçimde ortaya koydu.
Crans Montana sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Geçici Özel Temsilcisi Jane Holl Lute aracılığı ile tarafların nabızlarını tutmak amacıyla hazırlanan Kıbrıs Raporu en sonunda 15 Ekim 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sundu. Guterres’in, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda ‘’Kıbrıs’ta var olan statükonun sürdürülebilir olmadığını, kalıcı çözüm umudunun hala hayatta olduğunu, Kıbrıs ve etrafındaki doğalgazın iki topluma da ortak fayda sağlaması gerektiğini, sonuç getirmeyen ve sonu gelmeyen görüşmelerin artık geride kaldığını, artık sonuç odaklı ve stratejik bir yaklaşım anlayışına ihtiyaç bulunduğunu’’ ifade etmesi anlaşılan o ki, Rum lider Nikos Anastasiadis ve Rum tarafını ciddi manada tedirgin etmişe benziyor.
Guterres’in, BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Kıbrıs raporu, aynı zamanda Anastasiadis’in müzakerelere kalındığı yerden devam edileceği vb yöndeki söylemlerinin de doğru olmadığını net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Katı ve uzlaşmaz tavırlarıyla tanınan Rum lider Anastasiadis’in BM Genel Sekreteri Guterres’in, Kıbrıs raporunu sunmasına günler kala ‘Gevşek Federasyon’ konusunu gündeme getirmesi öncelikle kafa karıştırıcı ve zaman kazanmaya yönelik bir girişim olarak nitelendirildi. Anastasiadis ‘Gevşek Federasyon’ hamlesi ile BM Genel Sekreteri Guterres’in girişimleri ve yeni müzakere yöntemi belirleme sürecini sabote etmeye mi çalışılıyor?
Anastasiadis’in ‘Gevşek Federasyon’ hamlesinde bulunması hem rapordan rahatsız olduğu, hem de gizli bir ajandası bulunduğu gibi bir algıya neden olmuştur! Anastasiadis anlaşılan o ki gizli ajandasında yürüttüğü süreçte köşeye sıkışmışa benziyor! Anastasiadis’in asıl gayesinin Guterres raporu ışığında BM’nin inisiyatif üstlenmesini engellemek. Bu süre zarfında zaman kazanmak. Tek yanlı ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde gasp etmeye çalıştıkları Münhasır Ekonomik Bölgelere meşruiyet kazandırmak ve veya bu durumu gizli bir pazarlığa dönüştürebilmek olduğu düşünülmektedir.
Rum liderliği Kıbrıs Adası etrafında tek yanlı ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türk tarafını yok sayarak gasp etmeye çalıştığı Münhasır Ekonomik Bölgelere meşruiyet kazandırabilmek için bilindiği üzere Fransız TOTAL, İtalyan ENI ve Amerikan Exxonmobil şirketleri yanında İsrail ve Mısır ile çeşitli anlaşmalar yaptıkları bilinmektedir.
Türk tarafı en başından beri Doğu Akdeniz’deki meselesinin barış ve uzlaşı zemininde Kıbrıs konusuna zarar vermeyecek bir şekilde uluslararası hukuk ve hakkaniyet çerçevesinde çözümlenebilmesi için çaba göstermektedir. Doğu Akdeniz’de günümüzde yaşanmakta olan mevcut tartışma ve gergilimin ana nedenini Rum Yönetimi’nin hukuken tek taraflı olarak ilan ettiği sözde münhasır ekonomik bölge (MEB) anlaşmaları oluşturmaktadır. Rumlar 1963’de nasıl silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp ederek üniter Rum devletine dönüştürmüşlerse, günümüzde de Ada’nın etrafındaki tüm yetki alanlarını benzeri şekilde gasp ederek bu duruma meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Türk tarafı, Rum tarafının tüm uyarılara rağmen tek yanlı gayri meşru girişimlerini inat ve ısrarla sürdürmesi nedeniyle artık ‘’Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’nin ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk halkının hakkını kimseye yedirmeyiz’’ yönünde son derece kararlı ve ciddi açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Bu bağlamda 17 Ekim 2018 tarihi itibarı ile Barbaros Hayreddin Paşa Sismik Araştırma Gemisi Türk Kıta Sahası ve KKTC MEB’i içerisinde bulunan ve Rum tarafının sözde ilan ettiği MEB’in 4 ve 5 numaralı parsellerinin sınırında 1 Şubat 2019’a kadar Navtex ilan ederek sismik araştırmalar yapmaya başladı. Yunanistan Deniz Kuvvetleri zaman kaybetmeden daha ilk günden arama faaliyetini uluslararası hukuka aykırı bir biçimde taciz girişiminde bulundu! Yaşanan bu gelişme üzerine T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı derhal bir açıklama yaparak, ‘’Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını sonuna kadar savunmaya devam edecektir. Yunanistan’a ikili ilişkilerin ve iyi komşuluk ilişkilerinin sürmesi adına hukuk dışı kurallara tevessül etmemesi ve bölgedeki gerilimi tırmandıracak her türlü girişimden uzak durmasını tavsiye ediyoruz.’’ ifadelerini kullandı.
Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki süreçte çözümden daha çok Doğu Akdeniz’de yaşanacak karşılıklı gerilimler ve yeni müzakere yöntemi konusunda bir uzlaşıya varılıp varılamayacağı konusu önce çıkacak gibi görünüyor. Acaba Anastasiadis’in ‘Gevşek Federasyon’ hamlesi fırsata çevrilerek Türk ve Rum tarafının birbirlerinden farklı şekilde algıladıkları federal çözüm seçeneği bir kenara bırakılarak artık yeni alternatifler gündeme getirilebilir mi?
Geçtiğimiz elli yılı aşkın süre zarfında Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varılamadı! Bakalım önümüzdeki süreçte en azından müzakere yöntemi konusunda olsun bir uzlaşıya varılabilecek mi? Anastasiadis’in ne doğal kaynaklar, ne de yeni müzakere yöntemi konusunda bir uzlaşıya şu aşamada sıcak bakmadığı aşikar! Bundan sonra neler yaşanacağını hep birlikte bekleyip göreceğiz…