Mısır’da Devrimin Adını Biz Koyduk: “Ayakkabı Devrimi”
Daha önce yaşanan bütün devrimlerin bir ismi vardı. Genelde çiçeklerden ve renklerden esinlenen isimler tercih edilmişti. Dönemin ABD başkanı George W. Bush bir konuşmasında Sivil Devrimleri şu şekilde anlatmıştı: “Son 18 ay içerisinde Gül (Gürcistan), Turuncu (Ukrayna), Mor (Irak), Lale (Kırgızistan) ve Sedir (Lübnan) devrimlerine tanıklık ettik ve bunlar birer başlangıçtır… Görüldüğü gibi Doğu Avrupa’da başlayan Avrasya coğrafyasında devam eden ve Ortadoğu’ya kaydırılan devrimler silsilesinde en son geçtiğimiz ay Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta yaşanan ayaklanmanın adına da Yasemin Devrimi denilmiştir. Ancak Mısır’da başlayan sürece şimdiye kadar pek bir isim verilememiştir. Bu konuda değişik teşebbüsler aslında olmadı da değil. Örneğin Nil Devrimi, Deve devrimi gibi değişik öneriler gelmesine rağmen hiçbirisi kabullenilmemiştir. Biz şimdi sona doğru gelinen devrime “Ayakkabı Devrimi” isminin konulmasını önermekteyiz. Ayakkabı’nın Arap coğrafyasındaki anlamını ve Hüsnü Mübarek’in inadını da dikkate aldığımızda bu aşamada en uygun isim olarak “Ayakkabı Devrimi” gelmektedir.
Dün gece Hüsnü Mübarek’in istifa etmeyip yetkilerini kısmen devretmesiyle ortaya yeni bir durum çıkmıştır. Her şeyden önce ordu içerisinde Ömer Süleyman’a bağlı damarın düşünüldüğünden daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer yandan generallerin hem kendi aralarında ve hem de alt kademe subaylarla da fikir ayrılığı içerisinde olduğu da anlaşılmaktadır. Bu durumda ne olur? İnsiyatif ordunun elinden yavaş yavaş çıkarken, meydanları dolduran halkın bu insiyatif ele aldığı ve Devlet Başkanlığı Sarayı ile TV binası ile önemli binaları ele geçirmek üzere harekete geçen halkın karşısında ordunun durmayacağı anlaşılmaktadır. Zira bu halkın karşısına çıkan ordu Mısır’da ciddi bir itibar kaybına uğrar ki, bundan sonraki Mısır siyasi hayatındaki etkisini kaybeder. Dolayısıyla da muhtemeldir ki, ordu bu işi halkın bitirmesine ses çıkarmayacak ve “Ayakkabı Devrimi” halk tarafından gerçekleştirilecektir.
“Cin şişeden çıktı” sözü bugün Mısır’da yaşadığımız hadiselere benzer durumlarda çok sık kullanılır. Mısır’da da sözün gerçek manasında cin şişeden çıkmıştır. Mısır’da 17 gündür devam eden isyana rağmen Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, ikinci kez halka seslendi ve beklenildiği gibi istifa etmeyerek yetkilerinin önemli bir kısmını yardımcısı Ömer Süleyman’a devrettiğini açıklamıştır.
Daha önce eylül ayındaki seçimlerde aday olmayacağını ve yetkilerinin önemli bir kısmını devrettiğini açıklayan Mübarek, konuşması sırasında geçmişte kazandığı zaferlerden v.s. bahsederek Mısır için daha yapacakları şeyler olduğundan falan bahsetmiştir. Mübarek örneğinde aslında tipik bir “diktatör psikozu” ile karşı karşıyayız. En başından beri ifade ettiğimiz şudur, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek bölgedeki diğer diktatörlerden farklı olarak değişime daha fazla direnen, Mısır gibi zor bir ülkeyi yıllardır yöneten, adeta kendisini Mısır ile özdeşleştiren, ilerleyen yaşın ve hastalığın da verdiği sıkıntı ile durumu tam olarak kavrayamayan bir lider portresi ile karşı karşıyayız… Mübarek Tahrir Meydanı’ndaki milyonları “300-500 çapulcu” olarak görmektedir. Mübarek Ömer Süleyman ile beraber bu işi götürebileceğini zannediyor… Mübarek yapabilse kendisini Mumya haline getirtip Devlet Başkanlığı koltuğuna monte edecek… Bu tam bir psikolojik vakıadır…
Bu gelişmelerden sonra ne olur. Öncelikle şunu söyleyelim ki, Tunus sonrası süreçte Mısır ordusu bütün süreci kontrol altında tutmakta ve inisiyatifi elinde tutmaktaydı. Mübarek’in son hamlesi sonrasında Mısır’da inisiyatif meydanların eline geçmiştir. Meydanlar elindeki inisiyatifi nasıl kullanacağını bilemezsiniz. Hele ki, Cuma namazı sonrasına kadar 5 milyona ulaşması beklenen kalabalığın devlet başkanlığı sarayı başta olmak üzere devlet kurumlarına yürüyüşe geçmemesi için herhangi bir sebep ve engelleyici güç kalmayacaktır. Bu yürüyüşün önünde durabilecek iki güçten birisi olan ordunun buna kalkışması durumunda Mısır halkı gözündeki prestiji önemli bir riskle karşı karşıya kalır. Ordunun böyle bir şeye girişmesi pek mantıklı gözükmemektedir. Diğer ihtimal ise Mübarek ve Süleyman’a bağlı milis güçleri polisler ve istihbarat birliklerinin halkın karşısında çıkmasıdır. Bu ihtimalde ise ülkede çok kan dökülür. Ordu bu ihtimale de çok sıcak bakmayacaktır.
9 Şubat 2011 tarihinde Twitter hesabımızda (http://twitter.com/sinan_ogan) Mübarek giderken İsrail'in HAS adamı Ömer Süleyman ipleri ele alıyor… "Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak" böyle bir şey olsa gerek… Mısır halkı bir diktatörden kurtulurken İsrail ile çok daha yakın mesai içerisinde olan bir başka diktatörü, Ömer Süleyman’ı kabul etmeyecektir. Bu yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Mısır halkı açısından tam bir “Yağmur’dan kaçarken doluya tutulmak” olur… Ancak Mısır halkı ne yağmura ne de doluya rıza göstermeyecektir. Zira tüm devrimlerde olduğu gibi diktatörler taviz vermeye başladılar mı, halk artık durmayacaktır. Mübarek’in Eylül’de aday olmayacağını açıklaması da, yetkilerini Ömer Süleyman’a devrettiğini açıklaması da bir tavizdir. Halk daha fazlasını isteyecektir. Hatta bu açıklama sonrası Meydan’lardaki Mısır halkı sadece Mübarek ve Süleyman ile de kifayetlenmeyerek bütün yönetimin devrilmesini isteyeceklerdir…
Tunus Devrimi yaşandığında Türkiye’de devrimin ne olduğunu bilmeyen, önceki süreçlerden haberdar olmayan “dış politika uzmanları” Tunus’un domino etkisinin olmayacağını iddia etmişlerdir. Mısır’a sıçramayacağını söylemişlerdir. Bu konuları çeşitli tv kanallarında tartıştığımızda ısrarla bu devrimlerin dış dinamiklerinin önemine dikkat çekmiş, domino etkisinin mutlaka olacağını, Mısır’da da Mübarek rejiminin mutlaka yıkılacağını, Mısır’ın kale olduğunu, Mısır düştükten sonra bütün Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun diktatör rejimlerinin düşeceğini ifade etmiştik. Biz elbette ki, bu gelişmeleri kristal küreye bakarak veya kahve falları açarak öngörmedik. Turuncu Devrim’ler kitabını 2006 yılında çıkardığımızda Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 2006 yılında kadar geçen sürede dünyadaki neredeyse bütün halk hareketlerini, sivil devrimleri yakından incelemiştik. Herkes Sosyal Medya’nın önemini şimdi daha yeni fark ederken biz Temmuz 2009’da Sosyal Medya’nın özellikle de Twitter, Facebook ve Demotix’in halk ayaklanmalarında ve sivil devrimlerde nasıl önemli rol üstlendiğini görerek Sosyal Paylaşım Ağları’nın Sivil Devrimlerde Rolü’nün Moldova ve İran örneklerinde incelemiş ve bu alandaki perspektifleri ortaya koymuştuk. Bu sebepledir ki, bu alanda ortaya koyduğumuz bütün öngörüler sağlam temellere dayanmakta ve doğruluk payı yüksek olmaktadır.