Libya İç Savaşa Sürüklenirken Libya Ordusu’nun Durumu ve Uluslararası Müdahale Seçeneği
Arap coğrafyasındaki halk isyanları, ilk başladığı nokta olan Tunus’ta oldukça rahat bir şekilde hayata geçmişti. Tunus’tan sonra devrimin ikinci adresi olan Mısır’da biraz sıkıntı yaşansa da netice itibariyle ordunun duruma el koymasıyla Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, görevi bırakmak durumunda kalmıştı. Coğrafi olarak Kuzey Afrika’da Tunus ile Mısır arasında yer alan Libya’ya devrim sırası geldiğinde ise buradaki isyanın çok kanlı olacağı belliydi. Libya’da ne Tunus’taki gibi kurumsal bir yapı, ne de Mısır’daki gibi güçlü bir ordu vardır. Üstelik Libya, 40 yıldan fazla ülkeyi diktatörce yöneten aynı zamanda akıl sağlığından şüphe edilen Albay Muammer Kaddafi ve onun 8 çocuğunun katı yönetimindedir. Bu sebeple de Libya’nın durumu diğer örneklerden farklılık arzetmektedir. Zira burada devrimi gerçekleştirmek için büyük bir kararlılık sergileyen isyancılar ve en az onlar kadar kararlılık sergileyen bir iktidar yapısı mevcuttur. Her ne kadar iktidardan sürekli kopuşlar yaşanmış olsa da halen askeri güç üstünlüğü elinde bulunan Kaddafi ve yandaşlarının ülkeyi iç savaşa sürüklemekten kaçınmayacakları anlaşılmaktadır.
Askeri güç üstünlüğü Kaddafi yanlılarında olsa da, isyancı muhaliflerin uluslararası alanda kabul edilebilirliği ve geniş bir halk kitlesi tarafından da desteği mevcuttur. Bu sebeple de her iki kesimin birbirine üstünlük sağlamaları çok kolay değildir. Bu durum ise ülkenin her geçen gün biraz daha iç savaşa sürüklenmesine sebep olmaktadır. Böylesi bir ortamda Libya lideri Muammer Kaddafi’ye bağlılığı devam eden Libya Ordusu’nun durumu ve uluslararası müdahale seçeneğinin irdelenmesi önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi Libya’daki hadiseler, 17 Şubat gününün “Öfke Günü” ilan edilmesi ile başlamış ve kısa süre içerisinde de ülkede tam bir başkaldırı yaşanmaya başlamıştı. Daha isyanın ilk günlerinde Libya’daki güçler dengesini göz önüne aldığımızda Libya isyanının kanlı geçeceğini ve bir uluslar arası müdahalenin gerekli olduğunu TÜRKSAM web sayfasında yazdığımız “Libya İsyanında Daha Çok Kan Akarken Bir Uluslararası Müdahale Olabilir mi?”[1] başlıklı makalede belirtmiştik. Makalede “isyancıların Kaddafi ve oğullarını devirmeye güçleri yetmezse ve kan akmaya devam ederse uluslar arası bir güç devreye girer mi? Girer ise Türkiye bu güce destek verir mi? Asıl soru burada kilitlenmektedir.” Analizini yaparak bir uluslar arası müdahale durumunda, Türkiye’nin tutumunun çok önemli olduğunu vurgulamıştık. Bugün aradan geçen süre içerisinde yaşanan hadiseler öyle göstermiştir ki: Libya hızla bir iç savaşa sürüklenmektedir. Kaddafi’nin karşı saldırıya geçmesi ile iç savaşın başlaması ve bununla beraber devrim dalgasının Kaddafi tarafından boğulma tehlikesi geçirmesi, uluslararası müdahale ve uluslararası güçlerin müdahale konusundaki tutumlarını önemli kılmaktadır.
BM Güvenlik Konseyi Geçici Eski Üyesi, NATO üyesi ve İKÖ üyesi Türkiye’nin tutumunun ön plana çıktığı süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları bu konuda Ankara’nın tutumunun olumsuz olacağını göstermiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya'da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya'ya nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez' demiştir. Tabi burada Türkiye’nin Afganistan’da ne işi var sorusu da gündeme gelebilir ancak bu ayrı bir tartışma konusudur.
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu da Libya'da askeri bir müdahaleye karşı olduklarını ifade etmiştir. İhsanoğlu, “Libya'ya askeri müdahaleye kesinlikle karşıyız, Libya halkı bu sorunu dışarıdan müdahaleyle değil, kendi içinde çözmelidir" demiştir. Ayrıca Arap Ligi’nin de benzer bir tutum içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
BM Güvenlik Konseyi’nin şimdilik bir müdahale kararı alması da çok kolay gözükmemektedir. Zira Rusya ve Çin gibi ülkeler bu konuda ikna edilebilmiş değildir. NATO’nun da keza aynı şekilde BM kararı olmadan müdahale etmeyiz açıklaması mevcuttur. Ayrıca Ankara evet demeden NATO bunu zaten yapamaz. Hâl böyle olunca da Libya’ya askeri müdahale şimdilik mümkün gözükmemektedir. Geriye ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın ortaklaşa bir müdahale seçeneği ve/veya Libya hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesi seçeneği kalmaktadır. İngiltere Başbakanı David Cameron’un önerisi ile Kaddafi’nin, birçok Libya kentinin kontrolünü ele geçiren isyancılar üzerine bomba atmasını engellemek için uçuşa yasak bölge ilan edilmesi teşebbüsü konusunda farklı tepkiler ortaya çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin Savunma Bakanı Robert Gates, uçuş yasağı için öncelikle Libya’nın hava savunma sistemlerinin etkisiz hale getirilmesi gerekliliğini ifade etmiştir.
Libya gibi despotik yönetimlerin olduğu ülkelerde yaşanan devrimlerde, muhalif kadroların zayıf ve deneyimsiz olması sebebiyle devrim kadrolarının önemli temel taşlarının diktatörden koparılan kadrolardan oluştuğu bilinmektedir. Libya’da da durumun çok farklı olmadığı görülmektedir. Libya’da isyancıların kurduğu geçiş hükümetinin başına da Kaddafi’den kopan eski Adalet Bakanı Muhammed Mustafa Abdulcelil getirilmiştir.
Abdulcelil’in başkanlığındaki yeni hükümet Kaddafi’yi devirmek için isyanı genişletmeye çalışırken Kaddafi’nin de karşı saldırıya geçtiği görülmektedir. Kaddafi Afrika ülkelerinden getirdiği paralı askerler ve ordunun kendisine bağlı birlikleri ile gerçekleştirdiği bu saldırılardan netice alması ihtimali bulunmaktadır. Libya’da isyanın iç savaşa dönüşmesi ile de hem paralı askerleri ve hem de Libya orudusunu yakından incelemek gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Libya Ordusu ve Paralı Askerler
Libya ordusunun tam sayısı hakkında detaylı bir bilgiye sahip değiliz. Ancak kendisi genç bir Albay iken darbe yaparak iktidara gelen Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin, kendisine karşı bir askeri darbe yapılmasın diye Libya ordusunun içerisinin boşaltıldığı söylenmektedir. Ancak tüm bu söylentilere rağmen bizim yaptığımız araştırmalarda Libya’nın hava savunma sisteminin ve hava kuvvetlerinin çok da hafife alınmaması gerektiği yönündedir.
Libya 1999 yılına kadar BM tarafından uygulanan ambargo sebebiyle çok fazla askeri malzeme satın alamamıştır. Ancak ambargonun 1999’da kalkmasıyla birlikte Libya, çok önemli birkaç askeri anlaşma yapmıştır. Bugün Libya ordusunda 1000’den fazla tank, 1000 civarında Zırhlı Personel Taşıyıcı, ciddi bir hava savunma sistemi ve 200 civarında da savaş uçağı, 52 tane savaş helikopterine sahiptir. 90 adet ulaşım helikopteri bulunmaktadır. 6 Milyon nüfusu olan Libya’da asker sayısının 40-50 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.[2] 1994–95 yıllarında Libya ordusunda yeniden yapılandırılmaya gidilmesiyle, ülke 7 askeri savunma bölgesine bölünmüştür.
Kaddafi’den önceki Libya yönetiminde bir donanmadan bahsetmek pek de mümkün gözükmemektedir. Kaddafi öncesi yönetimde donanma personeli yalnızca 200 civarındayken, Kaddafi bu sayıyı 6.500’e çıkarmıştır.[3] Eğitim ve ekipman eksiği Libya donanmasının en önemli sıkıntılarıdır.[4]
1 Eylül 1969 tarihinde, bir grup subay ile darbe yapan Kaddafi, iktidara geldikten sonra SSCB tarafından her anlamda destekleniyordu. Kaddafi yönetiminin askeri harcamaları, 1970’lerin sonuna doğru Libya’nın silah ithalatı toplam savunma harcamalarının yarısını teşkil ediyordu.[5] Bu sebeple de özellikle SSCB’den aldığı silahlarla Libya, adeta bir silah deposuna dönüşmüştü.
Kaddafi’nin ordusu 1977’de Mısır ile giriştiği savaşta da, 1978-87 yılları arasında Çad ile birleşmek için girişilen anlamsız müdahalede de ve yine 1980’de Almanya’da Amerikan askerlerinin de gittiği bir diskoteke yapılan bombalı saldırı sonrası 1981’de ABD operasyonu esnasında da aslında Libya ordusu çok ciddi bir varlık gösterememiştir. Şu kadarını söylemek mümkündür ki, Kaddafi döneminde Libya ordusu savaşa hazırlıktan daha ziyade Kaddafi’nin huzurunda gerçekleştirilen ve adeta bir şova dönüştürülen askeri geçit törenlerine daha fazla vakit ve emek harcamıştır. Ancak bütün bunlar Kaddafi’nin elindeki hava savunma sistemlerinin, tankların ve savaş uçaklarının hafife alınması manasına da gelmemelidir. Zira muhaliflerin bütün gayretlerine ve halktan aldığı desteğe rağmen Kaddafi’nin özellikle de savaş uçakları açısından kıyas götürmez bir üstünlüğü vardır. Ayrıca Kaddafi’nin elinde kimyasal ve nükleer silahlar da mevcuttur ve bu silahları kullanmaktan çekinmeyecek bir diktatör ile de karşı karşıyayız.
13 Hava üssüne sahip Libya hava kuvvetleri üsleri El Adem, Ecdebiye, El Bayda, Auzo, Bingazi, Misurata ve Bengali şehirlerinde yerleşiktir. Libya hava kuvvetleri personel sayısının 22.000 kişi civarında olduğu düşünülmektedir.
Libya ordusu, ağırlıklı olarak ülkenin en büyük üç aşireti olan Kaddaf, Megrah ve Varfela'ya mensup askerlerden oluşmaktadır. Libya ordusunda 10 tank taburu, 10 adet zırhlı piyade taburu, 18 Piyade taburu, 6 komando taburu, 22 top taburu, 4 tugay, 7 hava savunma ağır silah taburu bulunmaktadır.
Libya ordusu içerisindeki 32. piyade bölüğü özel bir öneme sahiptir. Bölük Kaddafi’nin oğlu Hamis tarafından yönetilmekte ve bölüğün rejimi korumada en donanımlı ve özel tabur olduğu düşünülmektedir.[6]
Libya ordusu kadın askerleri ile de farklılık göstermektedir. Libya’da kadın ve erkek ayırımı yapılmadan her Libyalı için askerlik hizmeti mecburi kılınmıştır. Bu sisteme göre yaşı gelen her Libyalı, kız ya da erkek fark etmeksizin, askerlik görevini yerine getirecektir. Kaddafi, askerlik görevine kadınların dâhil edilmesi üzerinde ısrarla durmuş, 1979’da kadınlar için bir askeri okul dahi açmıştır. Okul 1983 yılına kadar 7000 mezun verse de halk bunu benimsememiş ve 1983 yılında okul kapatılmıştır. Ancak bu okul kapatılmasına ve kadınlar askere alınmamasına rağmen Kaddafi’yi koruyan bir kadın askeri birliği mevcuttur. Bu haliyle Libya, ordusunda kadın asker olan tek İslam devletidir. Albay Kaddafi’nin 200 kişilik özel muhafız birliği Amazon Muhafızları olarak bilinmekte ve sadece kadın askerlerden oluşmaktadır.
Kaddafi ve Oğullarının Paralı Askerleri
Libya’da Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ve Deniz kuvvetlerinin yanı sıra Kaddafi tarafından 1980’li yıllarda oluşturulan paramiliter birlikler ve milisler de bulunmaktadır. Halkın Milisleri, İslam-Arap Birliği ve Pan-Afrika Birliği paramiliter birliklerin en önemlisidir. Pan-Afrika Birliği, iç isyanları bastırmak için yabancı paralı asker kullanmasıyla bilinmektedir. Paramiliter birlikler, yaklaşık 45000 kişilik bir güce sahiptir. Söz konusu olan, paramiliter birlikler, güvenilen yandaşlardan oluşan "devrimci komiteler," aşiret liderleri ve ülkeye getirilmiş olan yabancı paralı askerlerdir.
Libya'nın da Kaddafi’ye ve oğullarına bağlı, genellikle paramiliter güçlerden oluşan bir iç güvenlik mekanizması mevcuttur. Libya'nın iç ve dış güvenlik yapılanmalarında anahtar isim Kaddafi'nin eniştesi Abdullah Senussi’dir. Taviz vermeyen bir çizgisi olan Sennusi'nin özellikle de Bingazi'de ve ülkenin doğusunda protestoların şiddet kullanılarak bastırılmasında itici güç olduğundan şüphelenilmektedir. Kaddafi iktidarının, silahsız sivil göstericilere acımasızca müdahale eden paralı askerlerinin çoğunluğu Çad ve Nijer ülkelerinden geldiği söylenmektedir.
Libya'da aynı zamanda Kaddafi'nin Devrim Komiteleri'ne karşı sorumlu "özel birlikler" de vardır. Bu birliklerden birinin, en azından sembolik olarak, Kaddafi'nin başına buyruk oğlu Hannibal tarafından yönetildiği düşünülmektedir.
Kaddafi’nin kendi halkıyla savaşması için paralı asker tutmuş olmasının, halkın yanı sıra ordudaki subayları da endişeye sokmakta ve Kaddafi’den uzaklaşmalarına sebep olmaktadır.
Değerlendirme
Libya’da devrimin tamamlanamaması özellikle ABD açısından iki büyük tehlikeyi ortaya çıkarmaktadır. Bunlardan ilki, dünya petrol piyasalarındaki hareketlenmeler ve yükselen petrol fiyatlarıyken bir diğeri ise Kaddafi tarafından ezilecek bir isyanın diğer Afrika ve Ortadoğu ülkelerine sıçramasının önünün kesilmesidir. Her iki durum da ABD tarafından kabul edilebilir bir durum değildir. O halde ‘bundan sonra ne olacaktır?’ sorusu gündeme gelecektir. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ABD tarafından başlatılan “Demokrasi ihracı” ve “Ilımlı İslam Projesi” başlamadan bitirilecek midir? Yoksa Kaddafi engeli de aşılarak, proje tüm bölgede hayata geçirilecek midir? Örneğin Türkiye’de artık neredeyse hiçbir radikal dinci ögütünün kalmadığını gördüğümüzde ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu ülkelerinde de Ilımlı İslamcı rejimleri yönetime getirip, radikal dinci örgütlerin törpülenmesi ve terör örgütlerine eleman transferinin önüne geçilmesi projesi olarak da görebileceğimiz bu projenin, ABD ve İsrail tarafından kolaylıkla vazgeçileceğini düşünmemekteyiz. O halde Kaddafi nasıl devrilecektir?
Mevcut seçenekler göz önüne alındığında, Libya’ya sınırlı hava saldırısının ardından uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve isyancı muhaliflere sağlanacak askeri destek ile isyancıların Kaddafi’yi devirmesi seçeneği ön plana çıkmaktadır. Zira ABD’nin, Kaddafi’nin isyanı bastırıp bundan sonraki devrimlerin önünü kesecek kötü bir geleneği başlatmasına izin vermeyeceği düşünülmektedir.
Dipnotlar:
[1] http://www.turksam.org/tr/a2336.html
[2] Bu rakamlar konusunda çok değişik bilgiler mevcuttur. Örneğin değişik kaynaklarda bu rakamlar şu şekilde de geçmektedir:
[3] http://www.globalsecurity.org/military/world/libya/navy.htm
[4] http://www.globalsecurity.org/military/world/libya
[5] De Maio, P: “From Soldiers to Policemen: Qadhafi’s Army In The New Century”, sayfa 1
[6] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/02/110224_libya_army.shtml