Kutuplaşma Tehlikesine Dikkat!
Kıbrıs Türk halkı Annan Planı döneminde olduğu gibi yeniden bölünüp ayrıştırılarak kutuplaştırılmak mı isteniyor? İyi de bunu kim ve neden istiyor? İşte bütün mesele bu!
Bir süreden bu yana bazı siyasiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, gazete ve televizyon yorumcularının ufak ufak halkımızı bölüp ayrıştırıp kutuplaştırmaya yönelik ön adımlar attıkları görülmeye başlandı. Sosyal medya aktörleri ayrıştırma ve kutuplaştırma konusundaki görevlerini dur durak bilmeden her an yerine getirmekte…
Kıbrıs Türk Halkının bölünme, ayrıştırılma ve kutuplaştırılma konusunda Annan Planı döneminde ağzı yeterince yanmış vaziyettedir. Yeniden böyle bir dönem yaşamak istemez! Sütten ağzı yanan halkımız yoğurdu üfleyerek yemektedir. Bu nedenle de yapılan her türlü kışkırtıcı söylem ve eylemlere karşı daha dikkatlidir. Dikkatli olması da gerekir.
Annan Planı hemen öncesi ve süreci boyunca ülkemiz hatırlanacağı gibi deyim yerindeyse savaş alanına dönmüştü. Yaşanan ekonomik krizinde etkisiyle Meclis baskını gerçekleşmiş, polis arabaları devrilmiş, kardeş kardeşe, komşu komşusuna küsmüş, kahvehaneler bile ayrılmıştı.
Annan Planı referandum sürecinde gerginlik tırmandırıldıkça tırmandırılarak kutuplaşma had safhaya çıkarılmıştı. Sanki gizli bir el güzelim ülkemizi karıştırdıkça karıştırarak kaos ortamı yaratmaya çalışıyordu. Siyasiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve medya da bu kutuplaşma içindeki yerlerini ne yazık ki almıştı. Şükürler olsun ki, Annan Planı sürecini en hafif yaralarla atlattık. Bir daha öyle günler yaşamamayı dilemiştik! Ancak, öyle anlaşılıyor ki, birileri önümüzdeki süreçte yeniden Kıbrıs Türk Halkını bölerek kutuplaştırmayı hedefliyor gibi.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Crans Montana’da çöken Kıbrıs Konferansı’nın üzerinden bir yıl geçmesinin ardından tarafların nabızlarını tutmak istemesiyle birlikte sanki de gizli bir el yıllar sonra yeniden sahneye çıkarak ülkeyi kutuplaştırma çalışmalarına ağır ağır başladığı gibi bir algı oluşmuş durumda.
Bu gizli el, bazı siyasileri, sendikaları, sivil toplum örgütleri, sosyal medya aktörleri, gazete ve televizyoncuları ülkemizde kutuplaştırma çalışmalarında aktif şekilde yönlendirdiği gibi bir algı söz konusu.
BM Genel Sekreteri A. Guterres’in yeni girişimi en en son deneme olarak nitelendiriliyor! Rum tarafı bu en en son denemde ana hatları ile, Türkiye’nin garantörlüğü derhal kalkmalı, Türk askeri Kıbrıs’tan çekilmeli, Güzelyurt, Maraş, Karpaz ve Maronit köyleri hemen iade edilmeli diyor. Siyasi eşitlik ve dönüşümlü başkanlık konularında ise Kıbrıs Türkleri azınlık olduklarını asla unutmamalılar demektedirler.
BM Genel Sekreteri A. Guterres’in en en son deneme olarak nitelendirilen yeni girişimi tek seçenek federal çözümdür yaklaşımı Türk tarafınca tepki ile karşılandı! Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti (TC) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanları konuyla ilgili görüşlerini açıkça dile getirdiler.
Türk tarafı bu en son deneme eğer söz konusu olacaksa bunun ucu kapalı bir takvime bağlı olmasını ve sonuçsuz kalması durumunda ne olacağının açık açık yazılmasını özellikle istiyor! BM Genel Sekreteri A. Guterres bakalım önümüzdeki süreçte Türk tarafının ortaya koyduğu görüş ve tepkileri ne kadar dikkate alacak.
Kıbrıs Türk Halkı her şeyden önce güvenliğiyle ilgili olarak yıllar içerisinde yaşamış olduğu acı tecrübeler ve BM Barış Gücü’nün gerek Kıbrıs’ta ve gerekse dünya genelindeki kötü karnesi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin garantisinden vazgeçmeyi düşünmemektedir. Sonuç itibarıyla Kıbrıs Türk Halkı garantilerin kalkacağı, siyasi eşitliğinin sulandırılarak anlamsız bir hale dönüştürüleceği ve azınlık durumuna düşeceği bir anlaşmaya asla evet demez. Buna karşın Rum tarafının talebi bu yöndedir.
Halkımızı ülkemizde hakim kılınmak istenen kutuplaştırma tuzağına karşı dikkatli olmaya davet etmek istiyorum. Kutuplaşma girdabı içerisine girmek yerine uzlaşı kültürü çerçevesinde kalarak birbirimize karşı sevgi, saygı ve hoşgörü ile yaklaşmalıyız. Halkımızın bölünme, ayrışma ve kutuplaşmasını engellemek için tüm paydaşların ortak bir kararda birleşmesi her zamankinden daha da önemlidir. Geleceğini bu topraklarda gören insanların, şiddete değil hoşgörüye, çatışmaya değil huzura ihtiyacı vardır.
Gerginlik, bölünme, ayrışma ve kutuplaşma girdabı içerisine girersek hep birlikte kaybetme tehlikesi ile yüz yüze kalabiliriz. Kıbrıs Türk Halkının vermiş olduğu varoluş ve özgürlük mücadelesinde çok kritik bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu yolun sonunda kazanmakta var. Kaybetmekte! Birlik ve beraberliğimizi korusak kazanan biz oluruz. Bizi kutuplaştırarak birbirimize düşürmek isteyenlerin oyunlarına karşı hep birlikte hareket ederek buna asla müsaade etmemeliyiz!
Öğrenilmiş Çaresizlik
Ülkemizi kutuplaştırmak isteyen gizli el ve ona hizmet edenler diğer bir yandan da halkımıza öğrenilmiş çaresizliği aşılamaya çalışmaktadırlar. Bu çerçevede kendimizi hiçleştirmemiz, çaresiz durumda hissetmemiz ve kendine güveni olmayan nesiller yetiştirmemiz sağlanmaya çalışılıyor.
Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin ve toplumların herhangi bir durum karşısında çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsalar da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrollerinde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşılamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir. Çaresizliği ya da başarısızlığı öğrenenler, bunu öğrenmekle kalmayıp çevresindekilere de aynı şekilde öğretmeye çalışıyorlar. Buna da “öğretilmiş çaresizlik” denmektedir.
Yıllardır ülkemizde bazı medya kuruluşları, siyasi partiler, sendikalar, vakıflar, dernekler ve kişiler tarafından her gün koro halinde halkımıza, felaket telalığına varan şekillerde haber, açıklama, konuşma ve dedikodular yolu ile telkin edilerek bilinçaltlarımıza çaresizlik kazınmaya çalışılmaktadır! Kıbrıs Türküne 1968’den buyana ’’Siz kendi kendinizi idare edemezsiniz. Rumlara mahkûmsunuz. Rumlarla federal bir anlaşma yapmaktan başka bir seçeneğiniz yok’’ denilerek öğrenilmiş çaresizlik zihinlerimize kazınmaya çalışılmıştır. Telkin ve öğrenilmiş çaresizlik Kıbrıs Türkünün kaderi değildir. Örneğin kamudaki verimsizlik, trafikteki sorunlar ve iyi idare edilememekten şikâyet ediyor isek öncelikle halk olarak silkelenerek kendimize gelmeliyiz. Uzun yıllardır karamsar şekilde bilinçaltımıza kazınan öğrenilmiş çaresizlik anlayışından kurtulmaya çalışmalıyız. Halklar ve devletler için bazı özel ve kritik dönemler vardır. Kıbrıs Türkleri olarak içerisinde bulunduğumuz bu özel ve kritik süreçte varoluş ve özgürlük mücadelesi neticesinde kurmuş olduğumuz devletimize, bağımsızlık, özgürlüğümüz ile Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne sahip çıktığımızı tüm dünyaya göstermeliyiz.
Kıbrıs Türkü çaresiz değildir! Çare SİZ siniz. Çare, Kıbrıs Türk halkının irade ve kararlılığıdır.