Kırgız Türklerinde Kartal Yetiştirme Geleneği
Kırgız Türklerinde nesilden nesile, atadan oğula geçen kartal yetiştirme geleneği asırlardır süre gelen geleneklerindendir. Kırgızlar kartala “bürküt” demektedirler. “Bürküt” kelimesi Türkçe kökenli olup kartalın bedensel duruşu, gücü, yeteneği, keskin bakışı ve ürpertici endamıyla bağlantılıdır. Bu nedenle de Kırgız destanlarında erkek baş kahramanları kartala benzeterek ya da onlara eşlik eden bir dost ve destekçi olarak yansıtırlar.
Kırgız mitolojisinde avcı öldüğünde kuşlarının da birlikte gömüldüğü ya da ağaçtan, demirden, zenginlerde gümüşten, altından yapılan kuş heykelleri ile birlikte gömüldüğü bilinir. Bu inanca göre ölen kişiye ahirette de kuşların eşlik edip desteklediği düşünülür. Daha sonraki dönemlerdeki arkeolojik kazılar bunu kanıtlamaktadır. Kırgızların günlük hayatında kullandıkları eşyalarından, kılık kıyafetlerindeki süs eşyalarına kadar kartal simgelerini görmek mümkündür. Kartallar kutsal hayvan sayıldığından bebeklerin beşiğinde, evin her köşesinde kartal tırnağı, pençesi ve tüyü nazardan ve kötü ruhlardan korunmak için asılır. “Kartalı olan evde şeytan olmaz” derler. Kartal’ın önünden geçilmez. Başı ağrıyan birileri varsa kartal tüyü takılır, hasta insanları kartal tüyünden yapılmış yastığa yatırtırlar. Eğer kartal kazayla ölürse yası tutulur. Kırgızlar erkek çocuklara kartal gibi cesur ve yetenekli olsunlar diye kartalın kalbini yedirirler.
Avcı hayat tarzı dağlık Kırgızistan için uygundu. Tarihte göçer konar hayat yaşayan bu halk geçimini hayvancılık ve avcılıkla sağlamıştır. Kırgızların “Koco Caş” Destanı’nda ve VII-IX asırlardaki Çın tarihi kaynaklarda bu halkın avcılıkla meslek edindikleri belirtilmektedir.
Kırgızların alıcı kuşlar içinde kartalı yakalayıp eğitmeleri, beslemeleri ve avlamaları beraberinde av ve avlama usullerini, avcılıkla ilgili inanç, gelenek ve görenekleri, giyim kuşam, beslenme gibi tarihi kültürel zenginlikleri kazandırmıştır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu gelenek, gün yüzü görmemiş mağaralarda, kaya taşlarında o dönemlere ait ilkel sanatçılar tarafından çizilerek yansıtılmıştır.
Kanatlı ve alıcı kuşlar insanlara göre olağanüstü kabul gören yetenek ve beceri gücü sonucu yaşamın paydaşı olmuş saygı gören ve kutsanan varlıklara dönüşmüştür. Kırgız halkında avcıların alıcı kuşları eğitme, avlama becerileri ve ustalıkları babadan oğula geçen bir meslek hale gelmiştir. Bu durum çoğu zaman boy adlarına, o boyun yaşadıkları yerlere da yansımıştır. Örneğin; Bürküt, Bürkütçülör Boyu, ya da Bürküt Uya (Kartal Yuva), Bürküt Döbö (Kartal Tepe), Bürküt Say (Kartal Dere).
Ateşli silahın olmadığı, ok ve yayın ulaşamadığı, yüksek karlardan geçemediği ve insan gözünün göremediği durumlarda keskin görüş niteliklerini sergileyen kartallar, maral, geyik, ceylan, elik, karaca, tilki, tavşan gibi hayvanları rahatlıkla avlamışlar. Böylece Kırgızlar kartalların avladığı hayvanların derileriyle soğuktan korunmuş, etleriyle de karınlarını doyurmuşlar. Bu kuşlar göçebe Kırgızlar’ın umudu ve yaşam dayanakları olmuştur.
Kırgız bürkütçüleri; kartalı yaşadığı yer, tüy, renk, av becerisi ve cesareti özelliklerine göre 65 türe ayırırlar. Bunların içinde sadece 19 türü eğitilmeye meyillidirler. Çöl kartalı dedikleri çöl renginde olan kartal bunların içinde en yeteneklisidir.
Kartalın yeni yetişmekte olan yavrusuna Kırgızlar “barçın” derler. “Barçın”, kız ve erkek çocuklarına hem geçmişte hem de günümüzde yaygın olarak verilen isimlerdendir.