Kıbrıs’ta Siyasi Eşitlik ve Avrupa Parlamentosu Adaylığı
Kıbrıs konusunun çözülebilmesi için başından buyana Birleşmiş Milletler (BM) parametreleri zemininde yapılan müzakerelerde Kıbrıs Türk tarafı olarak iyi niyetle bulunacak çözümün “iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitlik” ilkelerine dayanması gerektiğini devamlı suretle ortaya koyduk durduk. Aslında bu formül Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf R. Denktaş tarafından ana hatları belirlenmiş ve tarihe Türk tezi olarak geçmiştir.
Müzakere tarihi boyunca Rum tarafı ise federal bir çözümden yanaymış gibi görünmesine karşın üniter Rum devleti içerisinde Kıbrıs Türklerine bir takım otonom azınlık hakları vererek Kıbrıs konusunu kendi lehlerine çözmeye çalışıp durdu.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Başkanı Nikos Anastasiadis’in “son şans” olarak nitelendirdikleri Crans Montana müzakere süreci hatırlanacağı üzere Rum tarafının katı ve uzlaşmaz tavırları nedeniyle Temmuz 2017’de sonlanmıştı. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafı bir süreden bu yana kendi içlerinde değerlendirmelerde bulunmaya devam ediyor. Federasyon dışındaki çözüm modelleri her iki tarafta da yüksek sesle konuşup tartışılmakta. Kıbrıs Türk tarafını temsilen konuşan yetkililer devamlı suretle siyasi eşitlik konusunun önemine vurgu yaparak asla azınlık haklarına razı olmayacağımızı sık sık dile getirmektedirler.
GKRY’nin Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasının ardından hatırlanacağı üzere Avrupa Parlamentosu’nda (AP) 6 sandalye hakkı verilmişti. Altı sandalyenin 4’ünün Rumlara 2’sinin de Kıbrıs Türklerine ait olduğu açıklanmıştı. Kıbrıs Türk tarafı 2 sandalye için kendi temsilcilerini kendileri seçmek istediği zaman Rum yönetimi AP içerisinde büyük zorluklar çıkartarak bunu engelleyerek önce o iki koltuğun yılarca boş kalmasını sağlamış. Ardından da AB’nin göz yumması neticesinde Rum yönetimi Kıbrıs Türklerine tanınan o iki koltuğu gasp etmişti.
1960 anlaşmalarında Kıbrıs Türkünün ayrı seçme ve seçilme hakkı vardır. Bu durum BM parametrelerinde de mevcuttur. Rum tarafının AKEL üzerinden yapmış olduğu girişimleri Kıbrıs Türk tarafı olarak bizleri 1960’ın da gerisine itme gayretidir.
Bu yıl 26 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimleri olacak. Güney Kıbrıs’ta AKEL, Niyazi Kızılyürek’i kendi listesinden AP milletvekilliği için aday göstereceğini açıkladı. Kıbrıs Türk tarafı müzakere tarihi boyunca “iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitlik” konularında ne kadar hassas olduğunu defalarca ortaya koymuş olmasına karşın Güney Kıbrıs’ta AKEL’in bu son girişimi nasıl değerlendirilmelidir?
Hatırlanacağı üzere 2004’de AP seçimleri için Mehmet Hasgüler ile Şener Levent’in adaylıkları söz konusu olmuştu. 2004’de dönemin Başbakanı Mehmet Ali Talat, Hasgüler ve Levent’in adaylıkları ile ilgili olarak konuyu Kıbrıs Türklerinin haklarının gaspının mazur gösterilmesi olarak niteleyerek tepki göstermişti. Talat ayrıca Rum listelerinden aday olanların Kıbrıs Türklerini temsil etmeyeceklerini, AP adaylığına başvurmanın Rumların yaptıkları gaspa destek olduğunu o dönem açık açık ifade etmişti.
Aynı dönemde AP parlamentosu seçimleri ile ilgili olarak görüşlerine başvurulan Niyazi Kızılyürek ise dönemin Rum Hükümet Sözcüsü Kypros Hrisostomos’un Kıbrıs Türklerinin Rum listelerinden aday olmasından memnuniyet duymasına atıfta bulunarak, Rum hükümeti bu durumdan hoşnutsa, Kıbrıs Türklerinin lehine bir şey olamaz şeklinde değerlendirmede bulunmuştu. Aradan 15 yıl geçti ve Niyazi Kızılyürek Güney Kıbrıs’ta AKEL’in Avrupa Parlamentosu milletvekilliği seçimlerinde aday gösterildi! 15 yıl içerisinde acaba ne değişti?
Rum yönetimi bir taraftan haklarımıza saygılı olduğundan söz ederken, diğer bir taraftan ise Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs Türklerine ayrılan iki sandalyeyi tekrardan gasp edebilmek için yeni girişimlerde bulunuyor. Kıbrıs Türklerine çağırıda bulunarak gelin Rum seçmen listelerine kaydolun. Rum partilerden aday olun. Sınıra yakın bölgelere kurulacak sandıklarda oy kullanın şeklinde propaganda yapıyor. AKEL, Kıbrıs sorununa artık yurttaşların eşitliğine dayanan bir çözüm yolu mu arıyor? AKEL’in yaklaşımı BM parametreleri zemininde iki bölgeli, iki toplumlu, iki halkın siyasi eşitliğine dayalı federal çözüm ilkesi ile ters düşmektedir. AKEL’in mevcut yaklaşımı federasyon değil bilakis üniter bir çözümü işaret etmektedir! AKEL üniter çözüm ile iki halkın eşitliği yerine, yurttaşların eşitliğini öne çıkararak Kıbrıs Türklerinin uzun yılardır vermiş olduğu siyasi eşitliği sulandırmaya mı çalışıyor?
AKEL’in mevcut yaklaşımı neticesinde iki halkın siyasi temsilcilerinin uzlaşılarak bir sonuç elde etmeleri mümkün olamaz. AKEL’in yaklaşımı Rum Ulusal Konseyinin gizli emellerine hizmet eder niteliktedir! AKEL’in yaklaşımı neticesinde üniter Rum devleti içerisinde Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını içerisinde eritmesinin önü açılmak mı istenmektedir? Eğer öyle ise bunun adı Osmosis’tir. AKEL’in mevcut girişimi görüldüğü üzere “iki kesimli, iki toplumlu, iki halkın siyasi eşitliğine dayanan federal bir çözüme gerek kalmadığını ortaya koyar niteliktedir! AKEL ne yapmaya çalışmaktadır?
KKTC Cumhuriyet Meclisi eski başkanı Dr. Sibel Siber geçtiğimiz günlerde katıldığı bir TV programında, “Türk kökenli Alman vatandaşı seçmenler Avrupa Parlamentosu için yapılan seçimlere katılarak, etnik kökeni Türk olan adayları seçtiklerinde, seçilenler Türkiye’yi mi yoksa Almanya’yı mı temsil eder?” diye sordu. AKEL’den aday olan Kıbrıs Türkü adaylar seçildiği takdirde, GKRY’nin Avrupa Parlamentosu’ndaki milletvekili olacaktır. Kıbrıs Türklerinin temsilcisi olmayacaktır.
Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken diğer bir taraftan ise Cumhurbaşkanı ve Hükümetten henüz bir açıklama yok! Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın “Artık federal temelde bir anlaşma doğru değildir. Yeni fikirler üzerinde durmak lazım” şeklinde açıklamaları bazı kesimlerde ciddi rahatsızlık yaratmışa benziyor. Özersay, açıklamalarının ardından Hükümet ortakları ve Cumhurbaşkanı tarafından ciddi manada eleştirilere maruz kaldı! Hükümet ortakları arasında Kıbrıs konusunda ciddi görüş ayılıkları olduğu artık inkâr edilemez. Bu konuda ne gibi gelişmelerin yaşanacağını önümüzdeki süreçte hep birlikte göreceğiz.
Sonuç olarak; GKRY’nin “sıfır asker, sıfır garanti” anlayışı çerçevesinde Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi yanında siyasi eşitliğimizi yok saymaya yönelik girişimleri asla başarılı olamayacaktır.
AKEL’in Rum Ulusal Konseyi’nin geliştirmiş olduğu stratejiler doğrultusunda taşeron gibi yapmış olduğu girişimleri başarılı olamayacaktır.
Kıbrıs Türk tarafı dün olduğu gibi bugün de “iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitlik” ilkelerinden ödün vermeyecektir! Zaman federasyon dışındaki yeni fikirleri konuşma zamanıdır…