Kıbrıs’ta Gaz Diplomasisi
Diplomasi tarafların birbirlerini ‘gaza (dolduruşa) getirerek’ sorunlarına çözüm bulabilecekleri bir yol değildir. Lakin Rum yönetimi ve destekçilerinin son dönemde ‘tehdit, gaza getirme ve kışkırtma’ üzerine kurgulamaya çalıştıkları diplomasi sürecini de hiç kimse göz ardı etmemelidir.
Kıbrıs konusunda yeniden bir müzakere süreci başlayıp başlayamayacağını anlayabilmek üzere önümüzdeki günlerde Ada’da nabız yoklayacak olan Birleşmiş Milletler idaresi acaba Rum yönetimi ve destekçilerinin son dönemde yaptıklarını göremiyorlar mı? Çok ilginç!
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Guterres birkaç gün önce ABD’li Diplomat Jane Holl Lute’u ‘Üst Düzey BM Yetkilisi’ olarak Kıbrıs’a atamış. Jane Holl Lute, geçmişte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşmiş Milletler’de çok özel kritik görevlerde bulunmuş, Beyaz Saray ve BM’ye yakın biri olarak tanınıyor. Diplomat Jane Holl Lute ve eşi General Douglas Lute kariyerlerinde pek çok uluslararası kritik görevlerde yer almışlar. Şu işe bakın ki karı koca her ikisi de ‘şahin’olarak nitelendirilmekte! Bir konuyu uzlaşı yolu ile çözmek isteyenler nasıl olurda şahin olarak nitelendirilen birini böyle bir göreve atayabilir? Bu nasıl bir çelişki? BM ne yapmaya çalışıyor?
ABD’li diplomatın, Temmuz ayı içerisinde Lefkoşa, Ankara ve Atina’da yapacağı temaslarda Guterres çerçevesi konusunda tarafların hangi noktada olduğunu öğrenmeye çalışacağı belirtiliyor. BM Genel Sekreteri Guterres’e, ABD’li Diplomat Lute’u ne zaman Kıbrıs’a atamayı düşündüğü geçmişte sorulduğunda, ‘Kıbrıs’ta ne zaman umut görürsem o zaman’ demişti. Öyle anlaşılıyor ki, BM Genel Sekreteri Guterres Kıbrıs konusunda kimlerden bilgi alıyorsa son derece umutlu ve iyimser!
Guterres çerçevesi konusuna gelecek olursak tarafların duruşunda hiçbir değişiklik yok! Rum yönetimi garantilerin kaldırılmasını, Türk askerinin sıfırlanarak en kısa zamanda adadan ayrılmasını, siyasi eşitlik ve dönüşümlü başkanlık konusunda ise son derece isteksiz olduğunu her gün dile getiriyor! Bilakis Kıbrıs Türklerini azınlık olarak gördüklerini dile getiriyorlar. Rum yönetiminin ajandasında dönüşümlü başkanlık ve siyasi eşitliğe dayalı federal bir çözüm yok. Bunu görmek istemeyenler hala inatla iyimser ve umutlu olduklarını ifade ederek yeni süreçler başlatmaya çabalıyorlar.
Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken diğer bir yanda ise Strazburg’da geçen gün Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu’nda alınan bir kararda Avrupa Parlamentosu kişisel bilgilerin paylaşımı konusunda Avrupa Birliği ile Türkiye arasında müzakerelerin başlatılabilmesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile tam, geçerli ve ayrım yapmadan iş birliği şartını öne sürdü. TC vatandaşlarının vizesiz seyahati için büyük önem taşıyan kişisel bilgi paylaşımı anlaşması konusu böylece Kıbrıs koşuluna bağlanmış oldu! AB’nin bu girişimini acaba ne şekilde değerlendirmeliyiz?
AP Genel Kurulu’nda konuşan AKEL’in Avrupa Parlamentosu Milletvekili Neoklis Silikiotis, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Türkiye’ye baskı yapmasını istedi! Rum yönetimi, Avrupa Birliği’ni Türkiye ve KKTC’nin üzerine sürerek sonuç elde edebilmek için elinden geleni yapıyor. AB böyle bir şeye neden müsaade ediyor! Rum yönetiminin Türk tarafı aleyhine istekleri AB bürokrasisi içerisine yerleştirilerek karşımıza çıkartılsa da sırıtıyor! AB bu konuda kendi yaklaşım, tavır, tutum ve davranışlarını gözden geçirmelidir. AB’nin Kıbrıs konusundaki tarafsızlığını yitirmesiyle birlikte ilişkiler de haliyle gerildikçe gerilmeye devam ediyor.
Doğu Akdeniz çanağında hidrokarbon rezervlerinin varlığının ortaya çıkmasıyla birlikte Kıbrıs konusunun seyri de önemli ölçüde etkilenmiştir. Bu süreçte Rum yönetimi BM Annan Planı’nı reddetmiş, sonrasında da Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmiştir! AB Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgelerinde yer alan hidrokarbon rezervlerine duyduğu ilgi nedeniyle mi Güney Kıbrıs’ı üye yapmıştır?
Doğu Akdeniz çanağında yer alan hidrokarbon rezervi acaba rantabl mı? İsrail ve Mısır bu konuda mesafe kat eden ülkeler olarak görülmekte. İsrail ve Mısır’ın hidrokarbon rezervlerinin çıkartılarak satıldığını ve bu işten kar elde ettiklerini görüp de duyan var mı?
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin Dünya gaz piyasasını ellerinde bulunduran Rusya, İran ve Katar hidrokarbon piyasası ile rekabet edebilmesi mümkün mü? Doğu Akdeniz çanağında bulunan dolayısı ile Kıbrıs’ı da içerisine alan bu bölgedeki hidrokarbon rezervlerinin çok derinde yer aldığı ve rezerv açısından çıkartılsa bile Rusya, İran ve Katar gazları ile rekabet etmesinin mümkün olmadığı belirtilmektedir.
Peki, öyleyse Kıbrıs ve etrafında olup biten nedir? Rum yönetimi ve destekçileri Kıbrıs’ta hem karada hem de denizdeki alanları bir şekilde kitabına uydurarak gasp edebilmenin peşine düşmüşlerdir.
Pokerde elinde bir şey yokken blöf yaparak oyun kazanılabiliyor. Bu poker oyununa has bir özelliktir! Anlaşılan o ki, Rum yönetimi ve destekçileri de poker oynar gibi hidrokarbon ve diplomasi konusunda blöfler yaparak Kıbrıs konusunda belli kazanımlar elde etmeye çalışmaktadırlar.
Türk tarafı dün olduğu gibi içerisinde bulunduğumuz süreçte de uluslararası hukuk zemininde sürdürdüğü mücadelesinden asla taviz vermeden Rum yönetimi ve destekçilerinin ‘tehdit, gaza getirme ve kışkırtma’ girişimlerini soğukkanlılıkla bertaraf etmelidir. Bu bağlamda Rum yönetimi ve destekçilerinin medyaya servis ettikleri tüm haberleri büyük bir dikkatle değerlendirmemiz gerektiğinin özellikle altını çizmek istiyorum. Blöf yapabilmek için medyayı kullanmaya çalışanların oyunları karşısında çok dikkatli olmak gerek…