Kıbrıs Müzakerelerinde Son Durum
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı “Türk tarafı BM parametrelerini çöpe atma yanlışına düşmeyecek…” demiş. Peki, doğru hareket Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) ortadan kaldıracak olan Birleşmiş Milletler (BM) parametreleri temelindeki çözüm mü? Sayın Akıncı bu tarihî yanlışlığı mı yapmak istiyor?! Türk Milletinin bu yanlışlığa izin vermeyeceğine inanıyorum. Türk milleti KKTC’nin kuruluşuna destek vermiştir. 15 Kasım’da KKTC’nin kuruluşunun 34. yıldönümü kutlanacaktır.
Kıbrıs adasında gerçekçi çözüm Ada’daki gerçekleri dikkate alan çözümdür. Ada’da iki halk ve iki ayrı egemen ve bağımsız devlet vardır. Gerçek budur. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin (BMGS) “iyi niyet” görevi çerçevesindeki müzakereler Ada’daki gerçekleri dikkate almamaktadır. BMGS'nin iyi niyet görevi Ada'daki Rum yönetiminin Kıbrıs Türk'ünü de temsil ettiğini varsaymaktadır. Bu varsayımla 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmektedir. BM parametreleri sadece “Kıbrıs Cumhuriyeti” temelinde ve çatısı altında sözde federal çözüm üretebilir. Gerçekçi ve yaşayabilir çözüm Türkiye de AB üyesi olunca ortaya çıkabilir. O zamana kadar KKTC ve Rum devleti dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği ilişkileri içinde yana yana yaşamalıdır.
Rahmetli Adnan Menderes’in Başbakan olduğu dönemde yapılan 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmaları korunmalıdır. Ada’dan 1878 yılında ayrılmak zorunda kalmış olan kahraman Türk askeri bu Antlaşmalar sayesinde 1960’da Ada’ya dönmüştür. 1960 Antlaşmaları Türkiye’ye Kıbrıs ile ilgili olarak “etkin” ve “fiilî” garantörlük hak ve yetkileri vermiştir. Bu yetkileri kullanarak TSK 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtımızı zaferle sonuçlandırmıştır.
Barış harekâtındaki aziz şehitlerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyor, kahraman gazilerimizi şükran ve muhabbetle kucaklıyorum.
Ada’da 43 yıldır hüküm süren ve müzakereye de imkân veren sükûnet ortamı Türk askerî varlığının sayesindedir. 2017 Cenevre Konferansları da Rumların Kıbrıs Türk halkını eşit ortak olarak kabul etmediğini ortaya koymuştur. Rumlar ve Yunanistan 1960 Antlaşmalarının ilgasını ve Türk askerî varlığının tamamen adadan çekilmesini istemektedir. 1974’den bu yana Rumlar 7. kez BM zemininde ortaya çıkan çözüm imkânını reddetmiştir. Konferans sonuçsuz kalınca Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Çavuşoğlu Birleşmiş Milletler parametrelerinde ısrar etmenin anlamının kalmadığını söylemiştir. Doğrusu budur. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da aynı yönde beyanda bulunmuştur.
BMGS, Cenevre Konferansları hakkında yayınladığı raporunda uzlaşmaz tarafı işaret etmekten kaçınmıştır. Konferansın başarısızlığının sorumluluğunu iki tarafa da yükleme kolaycılığına gitmiştir. BMGS Raporunda Kıbrıs’a askerî müdahale hakkı veren garanti sisteminin “sürdürülemez” olduğunu belirtmiştir. Böylece BMGS Rumlardan ve Yunanistan’dan yana taraf olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü Rum – Yunan tarafının garanti sisteminin iptalini öngören pozisyonuna arka çıkmıştır. Türkiye ve KKTC Dışişleri Bakanlıkları BMGS’nin raporunu eleştiren açıklamalar yapmışlardır. Dışişleri Bakanlığımız açıklamasında “sürdürülebilir bir çözümü” Türkiye’nin destekleyeceğini vurgulamıştır. Dışişleri Bakanlığımız “sürdürülebilir” bir çözümün unsurlarını belirtmemiştir. Bu eksikliktir. Oysa Rum – Yunan tarafı istedikleri çözümün unsurları hakkında pervasızca çok açık konuşmaktadırlar. Onlara göre “sürdürülebilir” çözüm Türkiye’nin garantörlüğünün ve Ada’da Türk askerî varlığının olmadığı çözümdür. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığımız açıklamasında BM zemininde yeni bir müzakere sürecine kapıyı açık bırakmıştır. Bu da Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Çavuşoğlu’nun yukarıda kaydettiğim demeçleriyle çelişen bir tutumdur. Türkiye’nin 2004’de “artık bu defter kapandı” dedikten sonra 2008’de müzakerelerin yeniden başlamasına razı olmasını hatırlatmaktadır.
Sayın Akıncı ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın BMGS’nin iyi niyet görevine, yani BM parametreleri temelinde görüşmelere açık bırakması kapıyı açık bırakıyor olmasını hayretle karşılıyorum. Çünkü, Rum tarafı görüşme sürecinde yaptığı büyük teklifleri geri çektiğini açıklamıştır. KKTC müzakere heyeti de yaptığı bütün önerilerin, açılımların yok hükmünde olduğunu açıklamalıdır. KKTC’nin ve Türkiye’nin çözüm arayışlarına mahkûmmuş gibi davranması, Rum – Yunan tarafını masada daha da katı hâlâ getirmektedir. KKTC’nin Türkiye’den başka Devletler tarafından da diplomatik yoldan tanınmasını teminen diplomasi girişimleri başlatılmalıdır. Kıbrıs adasındaki iki halk ileride gerçek bir federasyon veya konfederasyon çatısı altında birleşmek isterse bunun müzakeresi iki bağımsız ve egemen devlet arasında tam eşit düzeyde yapılmalıdır.
BM zeminindeki müzakerelerin başladığı 1968’de doğan bir Kıbrıslı soydaşımız bugün 49 yaşındadır. Bu 49 yıl çözüm arayışlarıyla Kıbrıslı soydaşlarımızın belirsizlik içinde ömründen çalınmış yıllardır. Soydaşlarımızın artık geleceklerinin 1 yılının dahi belirsizlik içinde geçmesine tahammüllerinin kalmadığına eminim. Sürdürülebilir bir çözüm için Ada’da Türk askerî varlığı ve Türkiye’nin etkin ve fiilî garantörlüğü vazgeçilemez unsurlardır. Bu unsurlar Ada’daki Türk varlığının idamesi ve Türkiye’nin millî güvenliği korunması için olmazsa olmaz niteliktedir. Kıbrıs konusu Türkiye için millî bir davadır. Bu anlayış ve ruhla ele alınmalıdır