Guterres Çerçevesi Var mı, Yok mu?
Kıbrıs Türkünün "varoluş ve özgürlük" mücadelesi halen devam etmekte olan dinamik bir süreçtir. Bugünlere kolay gelinmedi. Bu bağlamda Kıbrıs Türkünün çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları en küçük bir riske atacak çaba ve girişimlerden kaçınılmalıdır.
Risk demişken Annan Planı dönemini hatırlayalım! Annan Planı’na içeriğinden çok sırf Rum tarafı hayır diyecek diye evet denmedi mi? Bu yönde politikalar yapılmadı mı? Ya son anda Rum tarafı karar değiştirerek plana evet deseydi acaba ne olurdu? Annan Planı süreci ne yazık ki Kıbrıs Türklerinin çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları açısından çok büyük riskler alınarak yürütülmüştür.
Rumlar Annan Planı’na hayır demelerine karşın adeta ödüllendirilerek Avrupa Birliği’ne alındı! Peki, büyük riskler alarak plana evet diyen Kıbrıs Türkleri ne elde etti? Kısa bir süreliğine pozitif olumlu bir imaj mı? Başka? Ne yazık ki koskoca bir hiç…
Şimdi de sırada Guterres önerileri ya da çerçevesi süreci mi var? Kıbrıs Türkünün çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları göz göre göre bir kere daha riske mi atılmak isteniyor?
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres taraflara çalışmaları için resmi niteliği olmayan bir kağıt üzerinde bazı öneriler de bulunmuştu. Çerçeve ancak her iki tarafın ortak çalışmaları neticesinde meydana çıkabilirdi. BM Genel Sekreteri Guterres Crans Montana’da iki lidere de herhangi bir çerçevenin ortaya çıkmadığını açık açık söylemiştir. Peki, öyleyse belge niteliği taşımayan, statüsü ve içeriği konusunda konsensüs bulunmayan Guterres Çerçevesi konusu birdenbire nereden çıktı? İçini kim ya da kimler ne şekilde ve hangi zaman diliminde doldurdu? KKTC Meclisi ve Hükümetinin bu konuda bilgi, onay ve rolü var mı?
Guterres önerilerini değerlendiren konunun uzmanları Kıbrıs Türklerinin eşitliği, güvenliği, özgürlüğü, ekonomisi ve toprak yapısının ciddi anlamda risk altına gireceğini dile getirmektedirler. Bir diğer önemli konu da Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin kaldırılarak askeri varlığının ilk günden itibaren azaltacağı konusudur! Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden vazgeçmek hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin gelecek ve güvenliğini tehlikeye atmak demektir.
Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğinin garanti altına alınamadığı, dönüşümlü başkanlık ve karar almada Türk tarafının etkin rol alıp alamayacağı konusunun da tartışmalı olduğu ayrıca belirtilmektedir.
Guterres önerileri içerisinde görüldüğü gibi garantörleri ilgilendiren bölümler var. Sayın Akıncı’nın Türkiye ile yapılan son değerlendirmelerde ortak bir mutabakata varmadığı kamuoyuna yansıdı. Ortada bir mutabakat yoksa acaba Akıncı, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir konuda nasıl imza atabileceğini söylüyor?
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından 30 Nisan günü Rum tarafına önerilen Guterres Çerçevesi konusunda öyle anlaşılıyor ki ne Türkiye’nin ne KKTC Meclis’inin ve ne de KKTC Hükümeti’nin bilgi ve onayı söz konusu değil.
Peki, öyleyse bu Guterres Çerçevesi nereden çıktı? BM Genel Sekreteri Crans Montana’da çerçeve yok diyor. Aradan 10 ay geçtikten sonra sulandırılmamış ya da sulandırılmış çerçeve konusu nasıl gündeme gelebiliyor?
Cumhuriyet Meclisi eski Başkanı Sibel Siber konuyla ilgili olarak “Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Guterres Çerçevesi’ni imzalamaya hazır olduğu yönünde yaptığı açıklama ile yetkilerini aşmıştır. Guterres Çerçevesi diye bir çerçeve oluşmamıştır.” dedi!
Eski Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanının yetkilerini aşarak Meclis ve Hükümetin bilgi ve onayı dışında kendi inisiyatifi ile hareket ettiğini dile getirmiştir! Guterres çerçevesi diye bir şeyin oluşmadığını ifade etmiştir.
Hükümet kanadından Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ise Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Rum tarafına yönelik olarak yaptığı öneriyi medyadan öğrendiğini ifade ederek memnuniyetsizliğini dile getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy’da 3 Mayıs günü konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada “Rumların zihniyetiyle federal bir çözüme ulaşılamaz. Artık yeni bir yol denenmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi. TC Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün açıklama ve zamanlaması sizce de son derece manidar değil mi?
Birleşmiş Milletler parametreleri çerçevesinde 50 yıldır sürdürülmekte olan müzakere sürecinin Rum tarafının uzlaşmaz ve katı tavırları nedeniyle çöktüğünü BM Genel Sekreteri A. Guterres 7 Temmuz 2017 sabahı Crans Montana'da ilan etmemiş miydi?
Müzakere süreci çöker çökmez önce Rum tarafı ardından da Türk tarafı parametrelerin ortadan kalktığını açıklamışlardı. Hatta Türk tarafı olarak 50 yıllık BM parametrelerinin artık geçerliliğini yitirerek ortadan kalktığını açıklamıştık. Böylelikle 41 yıldır sürdürülmekte olan federal çözüm arayışları da yerini yeni alternatiflere bırakmıştı. Hatta konuyla ilgili olarak Akıncı da Crans Montana’yı işaret ederek ‘bizim nesil için son federal çözüm denemesi’ dememiş miydi?
Akıncı ilerleyen süreçte de ‘Rum tarafında ciddi bir zihniyet değişikliği olması halinde belki son bir deneme daha yapılabileceğini’ de belirtmişti. 16 Nisan liderler yemeği öncesinde Akıncı ‘artık bir yol ayrımına gelindiğini’ açıklamamış mıydı? Hatta yemek sonrasında da ‘Rum tarafında herhangi bir zihniyet değişikliği hissetmediğini’ özellikle ifade etmemiş miydi?
Şimdi ne oldu da Akıncı birdenbire Rum liderliğine “Gelin, Guterres çerçevesini stratejik anlaşma olarak kabul edelim” çağırısında bulundu? Statüsü ve içeriği konusunda konsensüs bulunmayan ve içeriğinin doldurulmadığı iddia edilen öneriler nasıl birdenbire çerçeve haline gelmiştir?
Kıbrıs Türk tarafının yeni yol haritasının konuşulmaya başlandığı bir süreçte Akıncı’nın yaptığı öneri ile iki devletli çözüm vb. alternatiflerinde önünü kapatmaya çalıştığı ifade edilmektedir. Alternatifi olmadığına inanan ve kendini Rum tarafına mahkûm hisseden bir anlayışla müzakere masasında Kıbrıs Türkünün yaşamsal hak ve çıkarlarını korumak mümkün olabilir mi?
Kıbrıs Türkünün ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımlarının risk edilmesi asla kabul edilemez! Kıbrıs Türkü Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden asla vazgeçmez. Rumlar siyasi eşitlik bağlamında dönüşümlü başkanlık konusunu kabullenemiyor. Konuyu sürekli sulandırmaya çalışıyor. 1963’de Gasp ederek üniter Rum devletine dönüştürdüğü yapı içerisine Kıbrıs Türklerini azınlık olarak katabilmenin yollarını aramaktadırlar.
Sonuç olarak, BM Genel Sekreterinin Crans Montana’da da ifade ettiği üzere ortada çerçeve diye bir şey yoktur. Bir diğer ifade ile çerçeve yok hükmündedir. Sadece BM Genel Sekreterinin yapmış olduğu öneriler manzumesi vardır. O konuda dahi Türk ve Rum tarafları arasında bir konsensüs yoktur! Garantiler tabu değildir diyerek tartışmaya açanlar yanlış yapmaktadır. Esas tabu olmayan federasyon dışındaki seçenekleri konuşabilmektir. Federasyon konusunu tabu haline getirmeye çalışanlar statükonun devamını isteyenlerdir. Artık federasyon dışında yeni bir yol izlemenin vakti gelmiştir.