Gümrük Krizinde “Rahatsız Etmenin” Stratejik Yolları ve Lavrov’un Ziyareti
Kafkasya’da Gürcistan ile Rusya arasında yaşanan sıcak savaş bugün tüm bölgeyi ilgilendirir “Soğuk Rekabete” dönüşmüştür. Bu soğuk rekabetin birçoklarının iddia ettiği gibi bir “Soğuk Savaş”a dönüşme ihtimali zayıf görülmektedir. Ancak rekabet her geçen gün soğumakta ve bu rekabet iki ilişkilere zarar verecek düzeye gelmektedir. Türkiye’nin tüm Batı ve Rusya arasında devam eden bu soğuk rekabetin dışında kalması düşünülemezdi. Nitekim öyle de olmuştur. Türkiye başlangıcından beri bu savaş ve rekabette “tarafsız” kalmaya özen göstermesine rağmen sahip olduğu coğrafi ve jeopolitik konumu sebebiyle savaşın doğrudan ve dolaylı bütün taraflarından baskı görmeye başlamıştır.
Malumunuz Türkiye ile Rusya arasında ilişkilerin tarihi seyri inişli çıkışlı bir süreç izlemiştir. Yapılan onlarca savaş ve karşıt guruplarda yer alan Soğuk Savaş döneminden sonra 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla yeni bir sürece kadem basmıştır. Bağımsız Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki ilişkiler sıcak başlamış ama petrol boru hatları rekabeti sebebiyle “soğuk” bir şekilde sürmüştür. İkili ilişkiler 2004 yılında dönemin Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyaretiyle yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemde rekabet yerine işbirliği fikri ön plana çıkmıştır. Ancak bu yeni dönem fazla uzun sürmemiş ve özellikle Nabucco Projesi sebebiyle yeni bir rekabet süreci başlamıştır. Türk-Rus ilişkilerinin genel seyrine bakıldığında zaten Türkiye ile Rusya’nın işbirliği yapmadığı dönemlerde hep rekabet ettiği görülmektedir.
Kafkasya’da yaşanan sıcak savaş ve ardından gelen soğuk rekabetin etkilerini Türk-Rus ilişkilerinde görmeye başladığımız bu günlerde Türk-Rus ilişkileri bu krizden bağımsız olarak başka bir kriz, gümrük krizi yaşamaktadır.
Rusya ile yaşadığımız gümrük krizinin birkaç boyutu bulunmaktadır. Bu boyutları sırasıyla değerlendirmek gerekir.
Sorunu Nasıl tanımlayabiliriz: Türk Tırları ve ürünleri (Avrupa’dan gelse bile) Rusya gümrüğünde normal seyrine ters olarak tarife dışı bir şekilde “Kırmızı Hatta” alındığı için tırlardaki, konteynırlardaki ve diğer araçlardaki bütün mallar tek tek kontrol edilmekte ve sayılmaktadır. Bu durum uzun zaman aldığından gümrüklerde gecikmelere sebep olmaktadır. Gümrük süreçlerinde sarı, kırmızı ve yeşil olmak üzere üç farklı kontrol yapılıyor. Yeşil "kontrolsüz geçiş", sarı "döküman kontrolü" anlamına gelirken, kırmızı hat kontrolü ise fiziki kontrolü içeriyor.
Krizin Kafkasya Savaşı İle Alakası: Rusya ile yaşadığımız bu gümrük krizinin Kafkasya savaşı ile doğrudan alakası yoktur. Zira bu kriz savaştan önce çıkmıştır ve giderek derinleşmektedir. Gümrük krizini savaşın bir sonucu olarak algılamaya kalkarsak yanlış sonuca gider, sorunun ana kaynağını göremeyiz. Bu gümrük krizi iki ülke arasında 2008 yılı başlarında başlayan gümrükleri karşılıklı tanzim etme ve “Yeşil Koridor” oluşturma çalışmalarının çıkmaza girmesinin neticesidir. Maalesef bu kriz şimdi Savaş dönemine rastgelmiş ve genelde krizin Kafkasya’da yaşanan savaş neticesinde Karadeniz’e giren ABD ve NATO gemilerine Türkiye’nin izin vermesiyle çıktığı anlaşılmaktadır.
Ambargonun İlanı: Rusya Türkiye’ye karşı hiçbir zaman doğrudan ve/veya dolaylı olarak bir ambargo uyguladığını ifade etmemiştir. Bu yapılanın aslında bir ambargo olduğu, Türkiye’ye karşı bir “uyarı ateşi” olduğunu herkes bilmektedir. Ama bunu Ruslar hiçbir zaman ifade ve itiraf etmemiştir. Dolayısıyla da sizin açıktan ilan ederek bir ambargo uygulamanız diplomatik olarak doğru değildir. Eğer size gizli ambargo uygulanıyorsa siz de bunu gördüğünüzü ve masada sorunu çözme taraftarı olduğunuzu söylersiniz. Yok eğer sorun masada çözülmüyorsa bu defa diplomatik dille siz de karşılık vereceğinizi ilan edersiniz. Ancak bunu yaparken de kesin bir diplomatik dil kullanmak durumundasınız. Uluslararası ilişkilerde “bodoslama” açıklamalar genelde açıklayanın manevra imkanını kısıtlar ve açıklama yapana zarar verir.
Bu Gizli Ambargoya Hangi Araçlarla Cevap Verilmez: Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Rusya’ya karşı bir ambargo uygulayacaksanız Rusya’yı iyi tanımak durumundasınız. Rusya’ya neyin zarar vereceğini iyi bilmek durumundasınız. Rusya’yı Türkiye gibi değerlendirmemek lazım. Türkiye’de özel sektörün, firmaların, hatta TIR şöförlerinin bile kamuoyu ve hükümet üzerinde baskı oluşturma etkisi vardır. Rusya’da durum farklıdır. Kamuoyunun ve şirketlerin Rusya hükümeti üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Dolayısıyla da Rus şirketlerine yönelik bir uygulamaya giderseniz bundan sadece Rus şirketleri ve sizin şirketleriniz zarar görür. Bu zararın etkileri bu şirketlerle sınırlı kalır. Bu durum Rus Hükümetini harekete geçirmez.
Rusya ile ekonomik ve ticari ilişkiler üzerinden bir rekabet etmeniz sözkonusu değildir. Rusya ile ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizin yapısı buna müsait değildir. Böyle bir karşılıklı restleşmeden büyük oranda biz zarar görürüz.
İki ülke arasındaki ticaret hacmine baktığımız zaman açık bir şekilde Türkiye aleyhine rakamsal bir durum söz konusudur. 2007 yılında Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 4 milyar 727 milyon dolar olmuştur. Bu ülkeden ithalatımız ise 23 milyar 506 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir. Bu yılın ilk altı ayında da 3 milyar 428 milyon dolarlık ihracata karşılık 16 milyar 542 milyon dolarlık ithalat gerçekleşmiştir. 2008’in ilk dört ayında 12 milyar 756 milyonluk toplam ticaret hacmine ulaşılan Rusya, Almanya’yı geçerek Türkiye’nin birinci ticari partneri olmuştur. Dış ticaretin hacmine baktığımızda normal şartlarda biz daha çok ithalat yaptığımız için bizim uygulayacağımız ambargonun daha etkili olması gerekir. Ancak durum öyle değildir. Zira aldığımız ve sattığımız ürünlerin yapısına baktığımızda sattığımız ürünlerden Rusya vazgeçebilir ve/veya ikame edebilir. Ancak biz aldığımız ürünlerden vazgeçme ve/veya ikame etme durumumuz sözkonusu değildir. Zira aldığımız ürünlerin önemli bir kısmını petrol ve doğalgaz gibi ürünler oluşturmaktadır. Hızla gelişen ticari ilişkilerimizde bu yıl 38 milyar dolarlık bir hedef bulunmaktadır. Rus dış ticareti genel olarak fazla vermektedir. Geçtiğimiz yıl 352 milyar dolar gerçekleşen ihracata karşılık 200 milyar dolarlık ithalat yapmış Rusya. Türkiye Rusya’nın ihracatında 4. ve ithalatında ise 14. sıradadır.
Türkiye'nin petrolde yüzde 40, doğal gaz yüzde 60 oranında Rusya'ya bağımlı olduğunu unutmamak gerekir. Rusya’ya ambargo uygulayacağız diye aldığımız mallardan vazgeçemeyiz. Yani önümüz kış iken ne gazı kesebiliriz ve ne de petrolünüzü almıyoruz diyebiliriz.
Rusya’ya Hangi Araçlarla “Rahatsız” Edebiliriz: Rusya’yı “korkutmak” istiyorsunuz ona ticari değil, jeopolitik gerekçeler sunmanız gerekir. Tam da bu Noktada Türkiye’nin jeopolitik silahının bölgede en etkili “silah” olduğunu hatırlatmamız gerekir. Ancak Rus dış politikasında SSCB’den kalma pazu gösterme alışkanlığı olduğundan bu tür girişimlerin ters tepme ihtimali de mevcuttur ve çok iyi hesaplanması gerekir.
Jeopolitik Konum: Yaklaşık iki yıl önce yazdığımız bir makalede “Karadeniz’in dünyada ABD’nin giremediği tek denizdir. ABD’nin Karadeniz’e girme girişimleri Türkiye ile Rusya’nın ortak çabaları sonucu önlenmiştir. Dolayısıyla da Karadeniz’in ve özellikle de Türkiye’nin bu bölgede önemini en iyi bilen ülke Rusya’dır. Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerden Gürcistan ve Ukrayna Rusya karşıtı bir duruş sergilemektedir. Diğer iki ülke Bulgaristan ve Romanya ise açıktan Rusya karşıtı olmasalar da Amerikan yanlısıdırlar. Geriye kalan diğer sınırdaş ülke Türkiye tarafsızdır. Boğazların Türkiye’nin elinde olması, Karadeniz’e en uzun kıyı şeridinin Türkiye’de olması, Karadeniz’in en büyük askeri gücünün Türkiye olması ve aynı zamanda Türkiye’nin hem Avrupa’ya ve hem de Kafkasya’ya sınırdaş olması ona çok büyük stratejik ve jeopolitik üstünlük kazandırmaktadır. Bölgede Türkiye’nin tarafsız kalması bile Rusya için büyük avantaj sağlamaktadır. Türkiye’nin Batı yanlısı bir politika izlemesi Karadeniz’i bir anda NATO ve ABD-Batı gölü haline getirebilir. Bu Rusya’nın hiçbir şekilde arzulamayacağı bir durumdur. Dolayısıyla da Rusya’nın bölgede Türkiye’ye karşı davranışlarında hassas davranması gerekir. Rusya’nın Türkiye’nin sinir sınırlarını ölçmemesi gerektiği hatırlatılmaldır. Bunu Rusya’nın en kısa zamanda anlayacağı düşünülmektedir.
Boğazlarda İş Yavaşlatma: Rusya için etkili yaptırımların bir diğeri Türk boğazlarından geçiş olabilir. Boğazlar tankerlerine ve gemilerine kapatılırsa (Bunu doğrudan kapatma olarak algılamamak lazım. Aynen Rusya’nın gümrüklerde yaptığı gibi işi yavaşlatarak) bu takdirde Rusya’nın büyük petrol şirketleri zarar görebilir. Ancak onların hükümet üzerinde kısmi bir etkisi olabilir.
DTÖ: Dünya ticaret Örgütü’ne üyelik konusu bütün Batılı ülkelerin ve hatta Gürcistan’ın dahi Rusya’ya karşı uyguladığı bir ambargo ve caydırma yöntemi olduğu için bu “silahın” Rusya için pek anlamı olmayacağı düşünülmektedir. Zira bize sıra gelinceye kadar bu aracı kullanmaya hevesli en az bir düzine devlet bulunmaktadır. Rusya da bunun farkında olduğu için bu konuda restini çekmiş ve “elinizden geleni ardınıza koymayın” anlamında ifadelerde bulunmuştur.
Türk ve Müslüman Kartı: Bu kart ilişkilerde kullanılması aslında hiç arzulanmayan, mecbur kalınmadıkça da başvurulmaması gereken tehlikeli bir karttır. Doksanlı yıllarda zaman zaman kullanılmış ve ilişkiler hem büyük zarar görmüş ve hem de Rusya başka kartlara özellikle de Kürt kartına el atmıştır. Bu kart Türkiye’nin başta Azerbaycan ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Rusya içerinde yer alan 20 milyon civarındaki Türk ve Müslüman bölgelerle ilişkilerin geliştirilmesi üzerine kurgulanabilir. Ama unutmamak lazım ki bu kart daha önce denenmiş ve karşılığında Rusya’nın Kürt kartını etkili bir şekilde kullandığına şahit olunmuştur. Dolayısıyla son derece tehlikeli olan bu kartın kullanılması tavsiye edilmez. Zaten iki ilişkilerin o derece kötüleşeceği düşünülmemektedir.
Daha önceki domates krizleri gibi bu krizin de çözüleceği düşünülmektedir. İki ülke ilişkilerinde maalesef ki, kötü bir alışkanlık oluşmuştur. Domates krizi bile iki ülke başbakanlarının devreye girmesiyle çözülmektedir. Bu konuda da aynı metodun uygulanacağı beklenmelidir. Rusya’nın İran’dan öğrendiği krizi kontrollü yükseltme politikası böylesi dönemlerde maalesef bölgede tansiyonun yükselmesine sebep olmaktadır. Eğer Kafkasya’da savaş olmasaydı bu krizin de domates krizinden fazla bir farkı olmayacaktı. Bu sebeple tarafların böylesi hassas dönemlerde son derece temkinli ve dikkatli davranmaları özellikle önemlidir.
Son Not: Dünya’da genelde ambargo uygulanan ülkeleri imkanları ile doğru orantılı olmak kaydıyla zayıf olan yanlarını güçlendirir ve kendi yerel üretimini artırma yoluna giderek dışarıya bağımlılığını azaltır. Rusya da aslında benzer bir yola başvurmayı düşünmektedir. Rusya özellikle gıda alanında dışarıya bağımlı kalmaktan rahatsızdır. Bu alanlarını güçlendirmek için fırsat kollamaktadır. Rus halkının psikolojik yapısının oluşumunda II. Dünya Savaşı’nın etkisinin büyük olduğunu dikkate alırsak aslında Rusya’ya uygulanacak bir ambargo Putin yönetimindeki Rusya hükümetinin ithal ettiği ürünlerin yerli üretimini hayata geçirmek için iyi bir fırsat yakalamış olacaklardır.
Son Uyarı: Rusya ile yaşadığımız kriz, Kafkasya Savaşı ve sonrasında yaşanan soğuk rekabetle ilgili değildir. Meseli bu çerçevede tutmak ve bu çerçevede çözmek gerekmektedir. Bu krize zemin değiştirilmesi ve karşılıklı restleşmelerle krizin Kafkasya savaşı zeminine taşınması son derece tehlikeli olur. Bu taktirde kriz çıkış noktası olan gümrük prosedürü niteliğinden sıyrılarak jeopolitik bir hal alır ki, bunun diğer krizleri tetikleme ihtimali mevcuttur. Bu durumda Türkiye’nin savaşın başından beri sürdürdüğü tarafsız tutumunu bir tarafa bırakarak Kafkasya’daki savaşın tarafı haline gelebilir. Bu krizin 2 Eylül’de gelecek olan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşülerek çözülmesi Türk-Rus ilişkilerinin bundan sonraki seyri açısından son derece önemlidir.