Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
“Gaz”a Gelen İddialar!

Rumlar 10. parselde çok büyük kesif yaptıklarını iddia ediyorlar. Mısır’a ait Noor sahasında da 3 sene kadar önce 2,5 trilyon m3 civarında gaz bulunduğu açıklanmıştı. Sonrasında ise ilan edilen rakamın ancak yüzde 10’u kadar rezerv olabileceği ifade edilmeye başlandı. Araştırma yapan şirketler zaman zaman sansasyonel rakamlar açıkladıklarında borsadaki hisseleri anlaşılan o ki, ciddi manada yükselebiliyor.

Şirketler acaba bu yolla yapmış oldukları masraflarını çıkartıp bir de üstüne kara mı geçiyorlar? Aradan birkaç yıl geçtikten sonrada yanıldıklarını bu defa sessiz sedasız açıklayabiliyorlar. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin (United States Geological Survey/USGS) 2010 yılında yayınlanan raporuna göre Doğu Akdeniz bölgesinde 10-15 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,5-3,5 milyar varil petrol olduğu tahmin ediliyor. Adı üzerinde “tahmin edilmekte”… Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin tahminine göre Doğu Akdeniz’de toplam değeri 3 trilyon doları bulan doğalgaz yatağı bulunmakta imiş. Bugüne kadar İsrail, Tamar bölgesinde 320 milyar m3, Leviathan bölgesinde 600 milyar m3, Güney Kıbrıs, Aphrodite bölgesinde 130 milyar m3 ve Mısır ise Zohr bölgesinde tahminen 850 milyar m3 doğalgaz rezervi bulduklarını açıkladılar. Bu rakamların süreç içerisinde aşağı ve yukarı değişkenlik gösterebileceğini unutmamak gerek. Şirketler az olanı çok. Çok olanı az gösterebiliyorlar. Sonrada günü kurtaracak yönde açıklamalarda bulunabiliyorlar.

Bir doğalgaz rafinerisi açabilmek için en az 250 milyar metreküplük doğal gaz rezervinin olması gerekmektedir. Güney Kıbrıs’ta Afrodit olarak nitelendirilen sahada bulunan doğalgazın miktarı 130 milyar metreküptür! Demek ki bu sahada rafineri açmak akıl karı değil. Rakamsal olarak bugün itibarı ile Doğu Akdeniz’de Afrodit, Tamar, Leviathan ve Zhor sahalarında en iyimser rakamlarla 2 trilyon m3 rezerv bulunduğu belirtiliyor. Dünyada kanıtlanmış hidrokarbon rezervlerine göz atacak olursak Rusya 45 trilyon m3, İran 30 trilyon m3, Katar ise 25 trilyon m3 doğal gaz kaynağına sahip oldukları görülecektir. Doğu Akdeniz’de şu ana kadar keşfedildiği belirtilen hidrokarbon kaynaklarının enerji arz güvenliği ve maddi açıdan dünyada kanıtlanmış hidrokarbon kaynakları ile rekabet edebilirliğinin tartışmalı olduğunu düşünüyorum! İddia edilmekte olan rezervlerin ise bulunup bulunamayacağı ise büyük bir muamma! Çünkü adı üzerinde “tahmin”.

Doğu Akdeniz’de bir de sansasyonel keşifler yapıldığı iddia edilen ya da büyük beklentiler yaratılan alanlar mevcut. Örneğin Mısır’a ait Noor sahasında daha önce 2,5 trilyon milyar m3 doğalgaz keşfi gerçekleştirildiği açıklanmıştı! Ancak, geçtiğimiz günlerde bu sahada iddia edilen rakamın en çok yüzde 10’u kadar rezerv olabileceği ifade edilmeye başlandı. Güney Kıbrıs’ta da bu bağlamda 10. parselle ilgili olarak çok büyük beklentiler yaratılmıştı. Ancak yapılan sondaj çalışması bir sonuç elde edemeden kısa bir süre önce sonlandırıldı. Doğu Akdeniz’de görüldüğü üzere şu ana kadar kanıtlanmış rezervlerin dünya doğalgaz talebini çeşitlendirebilmesi açısından çok da ciddi oranda olmadığı görülmektedir. Doğu Akdeniz’in kara, hava ve deniz hâkimiyet teorilerine göre çok stratejik bir konuma sahip olduğunu ve ayrıntılarını yazmaya sanırım gerek yok.

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmeye başlamasıyla birlikte bazı bölge ülkeleri hızla münhasır ekonomik bölgelerini (MEB) ilan etme ve karşılıklı olarak deniz yetki alanları ile ilgili olarak anlaşma yapma telaşı içerisine girmişleridir. Bu bağlamda başı Güney Kıbrıs, İsrail ve Mısır’ın çektiği görülmektedir. Bu süreçte özellikle Rum yönetimi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ve İsrail ile de Filistin’in deniz yetki alanları konusunda çok ciddi ihtilafları gündeme gelmiştir. Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin kıta sahanlığını da içerecek şekilde tek yanlı olarak sözde ilan etmeye kalkıştığı MEB bu anlamda çok ciddi sorunların yaşanmasına neden olmuştur.

Uluslararası ilişkilerde bilindiği kadarı ile dostluklar değil ülkelerin milli çıkarları söz konusu olur. Lakin Doğu Akdeniz’de bu durumda ciddi bir çelişki söz konusudur. Dr. Cihat Yaycı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzaladığı İsrail’e ait 4 bin 600 kilometrekare ve Mısır’a ait 21 bin 500 kilometrekare büyüklüğünde bir deniz yetki alanını bu ülkelerin aleyhine olacak şekilde sahiplendiğini ortaya koymaktadır. Dr. Yaycı’nın yaptığı çalışmaya göre, eğer İsrail GKRY yerine Türkiye ile sınırlandırma anlaşması imzalamış olsaydı, GKRY’nin ihaleye açtığı 13 ruhsat sahasından 12. parselin tamamı, 8, 9 ve 11. parsellerin büyük kısmı ile 1, 7 ve 10. parsellerin bir kısmı İsrail’in olacaktı. Ancak İsrail GKRY ile anlaşarak çok daha sınırlı bir alanla yetindi! Eğer Mısır yetkisi tartışmalı olan GKRY yerine Türkiye ile bir sınırlandırma anlaşması yapmış olsaydı, 11 bin 500 kilometre kare daha fazla deniz yetki alanına sahip olacaktı.

İsrail ve Mısır daha büyük deniz yetki alanlarına sahip olmak varken acaba neden böyle bir yol izlediler?  Bu sorunun cevabını bulmak gerek. Doğu Akdeniz’de tek taraflı ilan edilmeye kalkışılan münhasır ekonomik bölgeler ve bunlara bağlı olarak yapılmaya kalkışılan deniz yetki anlaşmaları çok ciddi sorunları içerisinde barındırmaktadır. Doğu Akdeniz’de içerisinde bulunduğumuz en önemli konu görüleceği üzere hidrokarbon rezervlerinin keşfinden daha çok deniz yetki sınırlandırma anlaşmalarıdır. Türk tarafı bugüne kadar sağduyulu bir şekilde hareket etmiş. Aynı zamanda kendi hak ve hukukunu da uluslararası alanda gerek yazılı olarak gerekse alanda göstermiş ve göstermeye de devam etmektedir.

İsrail ve Mısır’ın tartışmalı deniz yetki anlaşmalarını gözden geçirmeleri kendi menfaatlerine olacak gibi görünüyor. Yine, bu bağlamda İsrail ve Mısır’ın keşfettikleri ve ileride keşfedecekleri kaynakları en pratik, en güvenli ve en ekonomik şekilde Avrupa’daki pazarlara ulaştırabilmesi Türkiye ile iş birliğine dayandığını görmeleri gerçeğine bağlı olduğu görülmektedir. Doğu Akdeniz’de iş birliğine dayanmayan, dayatmacı ve oldubittiye dayalı girişimler bölgede huzuru getirmeyeceği gibi mevcut keşiflerin devamı ve var olan kaynakların uygun şekilde değerlendirilmesini ciddi anlamda riske sokabilme potansiyeli içermektedir.

Sonuç olarak; Türk tarafı bu manada kendisine ait olan tüm deniz yetki alanlarını (Mavi Vatan) sonuna kadar kararlılıkla koruyacağını devamlı suretle muhataplarına ifade ediyor. Doğu Akdeniz’de her ne yapılmak isteniyorsa sansasyonel iddialarla değil mevcut gerçekler üzerinden yapılmaya çalışılmalıdır. İşbirliğine dayanmayan, dayatmacı ve oldubittiye dayalı girişimler üzerinden başarı elde edilmesi mümkün olamaz. İşbirliğine dayanmayan, dayatmacı ve oldubittiye dayalı girişimler ancak bölgedeki barış, huzur ve istikrar ortamının devamını ciddi anlamda tehlikeye sokar.