Doğu Türkistan’da Vahşet: Gulca Katliamı
Asya kıtasının kalbinde yer alan Doğu Türkistan, zengin tarihi, yer altı zenginlikleri, jeopolitik önemi ve yıllarıdır Uygur Türklerine uygulanan asimilasyona şahitliği ile öne çıkmaktadır. Asya’nın mihveri olarak değerlendirilen Doğu Türkistan tarihte siyasi, askerî ve ekonomik faaliyetlerin üssü ve ikmal merkezi olarak kullanılmıştır. Jeopolitik açından kritik bir önem arz eden Doğu Türkistan kükürt, bakır, uranyum, platin, gümüş, zümrüt, demir, kömür ve petrol gibi zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir.
Rus Çarı Deli Petro'nun ‘Türkistan'a hâkim olan Asya’ya hakim olur.’ şeklindeki sözü bölgenin doğu tarafının önemine binaen kritik bir vurgudur. Doğu Türkistan uzun yıllardan beri Çin sömürgesi alında kalmıştır. Doğu Türkistan’ı Çin eyaletine çevirmek isteyen Çin İmparatoru I. Mançur 1776’da yayınlamış olduğu bir fermanla Çinlilerin diledikleri takdirde Doğu Türkistan'a gidip yerleşebileceğini ilan etmiştir. İstilaya resmiyet kazandıran bu ferman ile günden güne Çin’in hegemonyası ile baskılanan Doğu Türkistan’a Çin’in farklı eyaletlerinden Çinli mülteciler getirilmeye başlamıştır. Bölgesel asimilasyon iskan politikaları başta olmak üzere demografiye bağlı sosyolojik dönüşümü sağlayabilecek çeşitli politikalar uygulanmıştır. Örneğin, Doğu Türkistan Türk Müslümanları Çinlilerle evlenmeye zorlama, Çin’in geleneksel kıyafetlerini giymeye tabi tutma ve hatta Çinli memurlar karşısında diz çöküp selam vermeye zorlanacak kadar baskı politikaları uygulanmıştır. Çin hükümeti tarafından belirlenen kurallara uymayan itiraz hakkı vermeyerek, idam gibi ağır cezalar vermiştir. Bu politikalara uymayan binlerce kişi katledilmiş ve her geçen yıl insani koşullar ağırlaşmıştır.
Çin’in azınlık hakları kapsamında uyguladığı siyasetin temel anlayışını açıkça ifade edilen gazete yazısı dikkat çekicidir. Doğu Türkistan Komünist Partisi’nin yayın organı olan ‘Şincang Ribao’ gazetesi 14 Aralık 1960 tarihli sayısında şunları yazmaktadır:
‘Çin Halk Cumhuriyeti'nde genel nüfusun yüzde 94'ünü Çinliler teşkil eder. Biz Çin'deki milletlerin kaynaştırılmasına taraftarız. Bunu sağlayabilmek için bir milleti esas almak gerek. Bu millet de Çin milletidir. Azınlık milletlerle Çinliler arasındaki evlenmeleri daha da sıkılaştırmak lazım. Buna kimsenin mani olmaya çalışmaması gerek. Zaten kimse de buna mani olamaz.’
Bakıldığında Çin’de ideolojik olarak farklı hükümetler iktidara gelmesine rağmen, bu hükümetlerin azınlıklar konusunda aynı çizgide oldukları görülmektedir. Bu hükümetler tarihsel süreç içerisinde azınlıkların asimile edilmelerini hedefleyen sosyal politikalar uygulama gayreti içinde olmuşlardır. Çin’in Komünist lideri Mao döneminde yukarıdaki ön görülen politikalar kabul görmekle birlikte ırksal faktörlerin yanı sıra dinsel farklılıklar da hedef alınmıştır. Kuran-ı Kerîm ve birçok dini kitap tamamen imha edilmiş, ibadethaneler kapatılarak yeri ve konumuna göre hizmet binası, kışla, mezbaha gibi farklı amaçlarla kullanılmıştır. Yıllarca süren bu insanlık dışı yaptırımlara karşı mücadele veren yüzbinlerce kişi katledilmiştir.[1] 5 Şubat 1997 tarihinde yaşanan Gulca Katliamı da bu asimile politikasının sancılı sonucunun tarihe düştüğü vahşet dolu bir olaydır.
Çin, Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerini asimile etmek amacıyla yapmış olduğu baskılar doğrultusunda, Komünist Parti Hükümeti’nin daha önce resmiyetle tanıdığı Uygurlara ait kültürel meclisleri hiçbir gerekçe göstermeksizin yasa dışı ilan etmiştir. Kültürel ve dini kimlikleri asimile etmeye çalışan hükümetin bu uygulaması 5 Şubat 1997’de 15.000-20.000 civarı Uygur’un Gulca’da ayaklanmasına sebep olmuştur.
Olayların başlangıcına bakıldığında, Gulca şehrindeki bir mahallede bulunan camide Kadir gecesi münasebetiyle toplanan 30’u aşkın kadın Kuran-ı Kerim okurken Çin hükümete bağlı silahlı kuvvetler tarafından silahlı baskına uğramıştır. Gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılması için karakolun önünde büyük bir grup toplanmıştır. Göz altına alınan kişilerden 3’ünün cansız bedeninin karakolun önünde bekleyen insanların önüne fırlatılması isyanın başlamasına neden olmuştur. Bu dehşet karşısında kalabalık grup 2 polisi linç ederek ayaklanma başlatmışlardır. 4/5 Şubat gecesi başlayan isyan çatışmaya dönmüş ve 7 Şubat gecesine kadar devam etmiştir. 7 Şubat sabahı 3500’den fazla kişi tutuklanmıştır. 1000’den fazla yaralı olmakla birlikte, 100’ü aşkın Uygur Türk’ü hayatını kaybetmiştir.[2] Tutuklar arasından 300’den fazla gencin -30 derece soğukta bekletilip soğuk su ile ıslatılarak hayatını kaybettiği bazı bağımsız kaynaklarca kayda geçmiştir. Gözaltına alınan çoğu kişinin akıbeti belli olmamakla birlikte, Uluslararası Af Örgütü Gulca Katliam’ı ile ilgili olarak 200’den fazla Uygur’un göstermelik mahkemelerde yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırıldığı, 90 kişiye de müebbet hapis cezası verildiğini bildirmiştir. Esasen bu katliama ilişkin açık veriler bulunmamaktadır. İsyanın yaşandığı o günlerde Çin hükümeti 40.000’e yakın silahlı kuvvet sevk ederek bilgi akışını kesmiştir. [3]
Gulca katliamına yönelik araştırma talepleri geçmiş de olduğu gibi bugün de Çin tarafından reddedilmektedir. Bu katliamlar aradan geçen 27 yıla rağmen Doğu Türkistanlıların ve tüm soydaşlarımızın tarihsel hafızasında yerini korumaya devam etmektedir.
[1] ‘Çin'in Doğu Türkistan Siyaseti’, (5 Şubat 2024). Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusoskon/issue/9527/119105
[2] ‘Doğu Türkistan Raporu ve İnsan Hakları İhlalleri’, (5 Şubat 2024). Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/suhfd/issue/26617/280439
[3] ‘5 Şubat 1997 Gulca Katliamı’, (5 Şubat 2024). Erişim Adresi: https://ihh.org.tr/haber/5-subat-1997-gulca-katliami-2091