Demokrasi, Genelleme ve Kamplaşmaya Dikkat!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) son derece çağdaş ve demokratik bir ülkedir. Öyle ki Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları ve siyasileri rahatlıkla demokrasi sınırları içerisinde eleştirebilir, siyasi düşüncelerine katılmayıp protesto edebilirsiniz. Ancak, eleştiri ve protesto eylemlerinde eğer sınırları zorlayarak ülke demokrasisini istismar eder, işi fiziki şiddete dönüştürseniz, meşru ve haklı olduğunuz bir eylemde bir anda haksız duruma düşebilirsiniz!
Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkını kullanarak ‘Afrin’ bölgesine yönelik olarak başlatmış olduğu ‘Zeytin Dalı’ operasyonu ve ‘20 Temmuz Barış Harekâtı’ bir yayın organı tarafından birbirleriyle bağdaştırılmak istenerek her ikisinin de işgal olarak nitelendirilmeye çalışılması asla kabul edilemez!
İşgal nitelendirmesi ile ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, yaptığı yazılı açıklamasında “20 Temmuz olmasaydı, Kıbrıs, Yunanistan’a ait bir adaya, Kıbrıslı Türkler de en iyi ihtimalle Batı Trakya’daki gibi azınlık haline dönüşmüş olacaktı” dedi. Akıncı’nın bu açıklamasını her kesimin dikkatlice okuyarak idrak etmesi gerektiğini düşünüyorum!
Pazar gününden bu yana meydana gelen bir dizi olay nedeniyle güzelim ülkemiz birdenbire yine barut fıçısına döndü! Arka arkaya bir yayın organı ve bir siyasinin toplumu gerecek yönde yayın, tavır, tutum ve davranış içerisinde girmesi düşündürücüdür! Annan Planı sürecinde olduğu gibi ülkemiz yine kamplara mı bölünmek isteniyor? Halkımızı sağduyulu bir şekilde olayları değerlendirmeye davet etmek istiyorum.
İşgal başlıklı yayınını protesto etmek amacıyla ilgili gazete önünde toplanan kalabalık içerisinden bazı kişilerin şiddete başvurması ve meclis çatısına çıkarak olayı provoke etmeleri hem orada toplanan kalabalığa hem destek verenlere hem de gerçekleşen eyleme ne yazık ki büyük çapta zarar vermiştir. Hele hele olay yerine giden Cumhurbaşkanı’na karşı üç, beş kişinin yaptıkları kabul edilemez! Eylem sırasında bazı kişilerin şiddete başvurması ve meclis çatısına çıkmaları, halkımızı kışkırtarak kamplara bölmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür!
Protesto eylemine gidenlerin tamamını fiziki şiddete başvurmuş gibi kabul ederek suçlamaya kalkmak son derece yanlış olur. Ülke olarak birlik ve beraberliğe son derece ihtiyacımızın olduğu şu süreçte genelleme yapmadan protesto eyleminde yanlış yapan kişilerin bireysel olarak siyaset ve popülizm yapılmadan eleştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Genelleme hastalığı çerçevesinde konuya yaklaşarak protesto eylemine katılan ve destek verenleri topyekûn suçlanmaya çalışılması ülkede kamplaşmalara neden olabilir. Genelleme, bir milleti, bölgeyi, şehri, beldeyi, köyü, mahalleyi, takımı veya aileyi atfen kötüleme hastalığıdır! Bazı kesimler provokasyon ve gerilim yaratarak ülkeyi çatışma ortamına sürükleyip bundan rant elde etmek, gündemi istediği yönde değiştirmek ve süreci kendilerince yönlendirmeye çalışıyor olabilir!
Pazar gününden bu yana meydana gelen olaylar nedeniyle herkesin taraf olmasının istenmesi ve buna zorlanmaya çalışılması oyununa kimse düşmemelidir! Olaylara Fenerbahçe – Galatasaray fanatik taraftar mantalitesinde asla yaklaşılmamalıdır. Bu yaklaşım genelleme hastalığını gündeme getirir.
Örneğin bir derbi maçında on binlerce Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarı arasından kendini bilmez 5-10 kişi ortaya çıkarak birbirleriyle kavga ederse, taraftarlardan biri ya da birkaçı karşı takımın taraftarını döner bıçakları ile doğrar öldürürse bunu genelleyerek tüm camiayı katil olarak suçlamak ne kadar doğru olur?
Ülkemizde ne zaman kritik bir süreç yaşansa karanlık bir el düğmeye basıyor ve kara propaganda yapılarak Türkiyeli-Kıbrıslı ayrışması körüklenmek istenerek ülke kamplara bölünmeye çalışılıyor. Kıbrıs Türk halkı buna benzer o kadar çok olay görüp yaşadığı için bu tür oyunlara artık kolay kolay düşmez diye düşünüyorum. Özellikle sosyal medya üzerinden halkı provoke ederek çatışma ortamı yaratmaya çalışanlara fırsat verilmemelidir.
Gün birlik içerisinde hareket etme günüdür. Meydana gelen istenmeyen olayların bir daha yaşanmaması için gerekli tüm özeleştiriler yapmalı ve yaşananlardan dersler çıkarmalıdır. Önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanına, Başbakana, siyasi partilere, sendikalara, sivil toplum örgütlerine, tüm kolluk güçlerine, özellikle de medyaya büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.