Cumhurbaşkanı Gül’ün Bakü Ziyareti Gönül Alma mı, Yoksa Arabuluculuk Girişimi mi?
Bu makale 9 Eylül 2008 tarihinde yayınlanmış şimdi konunun güncelliği sebebiyle yeniden ana sayfada yayına verilmiştir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çok tartışılan Erivan ziyareti gerçekleşti. İki ülke arasında başlatılan “Futbol Diplomasisi” başta Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan olmak üzere dünyanın önemli bir bölümünde yakından takip edildi ve önemli yankılar uyandırdı. Başta ABD ve AB olmak üzere Gül’ün ziyareti iki ülke arasındaki sorunların çözümüne yönelik önemli bir adım olarak değerlendirildi. Türkiye ve Ermenistan basınının geneli bu ziyareti müspet değerlendiriken Azerbaycan basınının neredeyse tamamı ziyarete eleştirel yaklaşmıştır. Azerbaycan’daki resmi ağızlar bu ziyaretin Türkiye’nin kararı olduğu ve kendilerinin bunun üzerine bir yorumda bulunmalarının doğru olmayacağını ifade ettiler. Bununla beraber hükümetin resmi yayın organı olan Azerbaycan Gazetesi’nde Türkiye’nin bu girişimini eleştiren haber ve makalelere yer verildi.
Bu arada Azerbaycan’da faaliyet gösteren “Rey” Kamuoyu Araştırmaları Merkezi 5-7 Eylül 2008 tarihleri arasında 18 yaşından büyük yaklaşık 1.800 kişi ile birebir anket düzenlemiştir. Anketin nispi hatası yüzde 3 olarak hesaplanmıştır. Buna göre ankete katılanlara Gül’ün Erivan seferini nasıl karşıladıkları ve bunun Dağlık Karabağ sorununun çözümüne etkisi v.b. sorular sorulmuştur. Azerbaycan halkının (ankete katılan) yüzde 88’i Gül’ün ziyaretini tasvip etmediğini bildirmiştir. Yine büyük bir ekseriyet bunu Azerbaycan’a karşı dost olmayan davranış olarak değerlendirmiştir. Yine katılımcıların yüzde 90’ı Gül’ün girişimlerinin Dağlık Karabağ sorununun çözümüne herhangi bir olumlu etkisi olmayacağını bildirmiştir. Yüzde 92’lik kesim ise Türkiye’nin Ermenistan politikasının değiştiğine inanmaktadır. Görüldüğü gibi Azerbaycan’da Gül’ün Erivan ziyaretine karşı ciddi bir tepki sözkonusudur ve Gül bu zor psikolojik ortamda Bakü’ye gitmektedir.
Türkiye’nin “Ermenistan açılımı” çerçevesinde bu ziyaret önemliydi. Ancak bunun Azerbaycan’ı kaybetmeye değecek kadar önemli olmaması gerekirdi. Nitekim Azerbaycan’da ortaya çıkan kırgınlığı gidermek ve görüşmeler hakkında bilgi vermek için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 10 Eylül 2008 tarihinde Bakü’ye bir günlük bir ziyaret gerçekleştirecektir. Ziyarette Türkiye’nin bölgede barışın sağlanması için ileri sürdüğü Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisi, bölgedeki son gelişmeler, enerji koridorlarının durumu ve güvenliği, Dağlık Karabağ Sorunu ve Gül’ün Erivan seferinin değerlendirilmesi konularının görüşülmesi planlanmaktadır.
Bu ziyaret her ne kadar basınımızda Azerbaycan’ın gönlünün alınması şeklinde özetlense de yukarıda saydığımız başlıklar çerçevesinde bu ziyaretin “gönül almanın” ötesinde bir arabuluculuk girişimini başlatması da beklenmektedir. Basınımıza bu konuda açıklama yapılmasa da Gerek Sayın gül’ün Sarkisyan ile yaptığı görüşmelerde ve gerekse de Dışişleri Bakanı ali Babacan’ın maç sonrası Erivan’da kalarak meslektaşı Eduard Nalbantyan ile görüşmesinde daha derin konuların ele alındığı ve ortaya net tekliflerin çıktığı düşünülmektedir. Cumhurbaşkanı Gül’ün Azerbaycan ziyaretinde bu teklifler Devlet Başkanı İlham Aliyev ile ele alınacaktır.
Detaylar Öncesi Genel Değerlendirme
Bu teklifleri sıralamadan önce bazı değerlendirmelerde bulunmak gerekir. Ermenistan’ın yeni açılımının sebeplerini de kısaca incelememiz gerekir. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın maç davetini “büyük bir jest” olarak görmemek gerekir. Ermenistan bir dizi açılımı ve hatta tavizi de beraberinde getirecek böyle bir adımı neden atmıştır. Ne değişmiştir de Ermenistan bölgede barışı isteyen taraf olmuştur? Her şeyden önce Ermenistan bu adımı atmaya mecbur kaldığı için atmıştır. Özellikle Gürcistan Savaşı’ndan sonra Ermenistan’ın Rusya ve Batı ile tek bağlantısı olan Gürcistan’ın Ermenistan’a lojistik imkan sağlayan limanlar, kara ve demiryolları işlemez hale gelmiştir. Kriz derinleştikçe de Ermenistan Gürcistan üzerinden ne Rusya’dan ne de Batıdan fazla bir yardım alamayacağını anlamıştır. Ermenistan 4 sınır komşusundan Azerbaycan ile savaş halindedir. Türkiye ile bugüne kadar sıcak olmasa da Soğuk Savaş’ı ısrarla sürdürmüştür. İran Ermenistan’ın çıkış kapılarından birisi olmuştur. Ama İran’ın Batı ile ilişkilerinin “kısıtlı” olması ve bu ülkeye yönelik ABD ve İsrail’den bir saldırı olasılığının giderek güçlenmesi İran’ı da Ermenistan için kısıtlı bir sınır komşusu olarak adlandırabiliriz. Geriye bir tek Gürcistan kalmaktaydı. Ermenilerin çoğunlukta yaşadığı Ermenistan ile sınır bölgesinde bulunan Cevehati bölgesi (Ahıska Türklerinin tarihi anavatanı ve dostumuz! Saakaşvili’nin dönmelerine izin vermediği bölge) Gürcistan’ın zayıf bir anında Ermenistan ile birleşmeye fırsat kollamaktadır. Bu sebeple Gürcistan ile ilişkiler her an bozulabilir. Diğer taraftan Ermenistan’daki 102. Rus Havva Üssü’nden kalkan Rus uçakları Gürcistan’ın Marnauli başta olmak üzere stratejik noktalarını bombalamıştır. Bu Ermenistan’ı Gürcistan’a karşı savaşın doğrudan tarafı yapmıştır. Diğer taraftan da Gürcistan’ın Rusya ile sınırları kapanmış, liman, karayolu ve demiryolları zarar görmüştür. Bu da demektir ki Ermenistan ekonomik yönden tam bir çıkmaz yoldadır. Ermenistan’ın bir çıkış yolu, Ergenekon kapısı bulması gerekirdi. İşte bu noktada Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi Ermenistan’ın yeni çıkış yolu olmuştur.
Bilindiği gibi Dağlık Karabağ sorununun halli için 1992 yılında yılında kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT Minsk Grubu ve grup üyeleri ABD, Fransa ve Rusya o tarihten beri dağlık Karabağ sorununa bir çözüm bulamamışlardır. Bununla beraber sorununun çözüm sürecine Türkiye’nin katkılarını ısrarla reddederek Türkiye’yi bu sürecin dışında tutmaya çalışmışlardır. Bunda tabi Ermenistan’ın da rolü büyük olmuştur. Ancak bugün gelinen noktada artık AGİT Minsk Grubu’nun bu sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlayamayacağı anlaşılmıştır. Bu sebeple de önümüzdeki günlerde bu kurumun varlığının sona ermesi ve yerine Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu çerçevesinde yeni bir aracı kurumun oluşturulması beklenebilir.
Sorunun bu şekilde sürüncemede bırakılmasından Azerbaycan’ın son derece rahatsız olduğu ve askeri çözümleri de masada tuttuğu bilinmektedir. Azerbaycan’ın artık doksanlı yıllarında başındaki Azerbaycan olmadığı ve güçlenen ordusu ve ekonomisi ile Dağlık Karabağ’ı geri alabilecek kapasitede olduğu bilinmektedir. Bunu iyi bilen ülkelerden birisi de Ermenistan’dır. Ermenistan’ın bugün en çok çekindiği konu Azerbaycan’ın bir savaşa başlamasıdır. Özellikle Gürcistan savaşı sonrasında Azerbaycan bu çözümü her an uygulayabilecek durumdadır. Hatta bu konuda Azerbaycan’ın girişimleri olduğu da ifade edilmektedir.
Rusya’da yayın yapan haftalık “Ruskiy Reporter” Dergisi, son derece ilginç bir iddiada bulunmuştur. Derginin iddiasına göre Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırmasından sonra Azerbaycan’ın da Ermenistan’ın işgali altında olan Dağlık Karabağ bölgesini almak için harekete geçtiğini ancak Ankara’nın araya girerek Azerbaycan’ı bu saldırıdan vazgeçirmiştir.
Yukarıdagösterilen durum sebebiyle Azerbaycan’ın yeniden savaşa başlamasının önüne geçmek için çareler aranmaktadır. Bu çarelerin başında da Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununun çözüm sürecine katılması da bulmaktadır. Şimdi Türkiye’nin bu sorunun çözüm sürecine katılası Erivan yönetimi tarafından da tartışılmaktadır. Bu yapıldığı takdirde yeni bir süreç başlatılmış olacak ve barışa kapı açmak adına en azından beş yıl daha görüşmeler sürdürüleceğinden Azerbaycan’ın savaş tehditleri bir süreliğini de olsa ortadan kalkacaktır. Bunun Ermenistan’ı ciddi olarak rahatlatacağı açıktır.
Bu amaçla bölgede ciddi bir diplomasi trafiğinin yaşandığını da söylemek gerekir. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti öncesi Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un İstanbul’a geldiği, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov’un önce İstanbul’a ve ardından da Moskova’ya gittiğini belirtmekte fayda var. Bu ziyaretler esnasında Türkiye’nin önerisi olan Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu, bölgesel gelişmeler ve Dağlık Karabağ sorununu görüştüklerini söyleyebiliriz. Ayrıca yine Gül’ün Erivan ziyareti öncesi Serj Sarkisyan 2 Eylül 2008 tarihinde Rusya’ya giderek Dmitri Medvedev ile görüşmüştür. Daha sonra da ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney 3 Eylül 2008 tarihinde bölge ziyareti çerçevesinde Azerbaycan’ı da ziyaret etmiştir. Görüldüğü gibi bütün bu ziyaretlerde doğrudan ve/veya dolaylı olarak Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye hattında atılması beklenen yeni adımlar görüşülmüştür.
Bu Teklifler Neler Olabilir?
Türkiye ile sınırların açılması ve tanınması: Ermenistan uzun bir süredir Türkiye ile sınırların açılmasına nail olmaya çalışmaktadır. Bu amaçla AB ve ABD başta olmak üzere birçok faktörü devreye sokmaya çalışmıştır. Ermenistan sınırların tam olarak açılmasına nail olamasa da sınırların gevşemesini sağlayabilmiştir. Bu çerçevede Türkiye, Ermenistan'a sefer yapan uluslararası havayolu şirketleri için 1995'den itibaren H-50 hava koridorunu açmış durumdadır. Ayrıca Erivan-İstanbul ve Erivan-Trabzon güzergahında uçak seferleri düzenli olarak yapılmaktadır. 10 Ocak 2002'den itibaren uygulamaya konulan sınırda vize rejimi ile Türkiye'ye girişin önündeki zorluklar kaldırılmıştır. Ermenistan vatandaşları Gürcistan üzerinden karayoluyla da Türkiye’ye gelmekte ve ticaret yapmaktadır. Bu amaçla otobüs seferleri dahi yapılmaktadır. Bir miktar Ermeni turist Türkiye’ye gelirken, 70 bin civarında Ermeni Türkiye’de kaçak olarak çalışmakta ve Türkiye bunlara göz yummaktadır. Ayrıca Türkiye Ermenistan'ın Trabzon limanını ithalat-ihracat için kullanmasına izin vermektedir.
Şimdi sınırların tam anlamıyla açılması konusu gündemdedir. Eğer Azerbaycan’ın çok ciddi bir itirazı olmadığı takdirde sınırların tam olarak açılması gerçekleştirilebilir. Elbette sınırların açılabilmesi için onun tanınması gerekir. Bu amaçla Ermenistan’ın 1920 Gümrü ve 1921 Kars anlaşmalarında yer alan sınırların karşılıklı olarak tanınması anlaşması gerçekleştirilebilir. Bu da Ermenistan’ın Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgelerini “Batı Ermenistan” olarak görmekten vazgeçeceği anlamına gelir. Ermenistan’ın uzun süreden beri bu konuda adım atmaya hazır olduğunu da belirtmek gerekir.
Kars-Gümrü Demiryolu Hattının Açılması
Daha Cumhurbaşkanı Gül Erivan’a gitme kararı vermeden önce Ermenistan’ın demiryolarını kiralayan Rus şirketinin Kars-Gümrü Demiryolu’nun Ermenistan tarafında temizleme ve tamir işlerine başlamıştır. Gül’ün ziyaretinin hemen öncesinde de Sarkisyan gönlünden geçeni açıklamaktan çekinmemiş ve “İlk hedef Kars-Gümrü demiryolunu yeniden açmak” demiştir.
Rusya Demiryolları – RJD’nin en önemli projeleri arasında Ermenistan ile Türkiye arasındaki demiryolları seferlerini yeniden başlatmak bulunuyor. Bu konuda Ermenistan Ulaşım ve İletişim Bakanlığı’na söz veren RJD, 2010’da seferleri başlatacağını açıkladı. Ermenistan Demiryolları yönetiminin özelleştirilmesini öngören ihaleye katılan tek şirket konumunda bulunan RJD, 230 milyon doları ilk 5 yılda olmak üzere toplam 570 milyon dolarlık yatırım yapmaya hazırlanmaktadır.
Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu ile beraber Kars-Gümrü Demiryolu Hattının da açılması hedeflenmektedir. Bu hattın Azerbaycan’ın kabul etmesi durumunda Azerbaycan’a ve Nahçivan’a uzatılması da gündemdedir.
Nabucco Hattı ve Diğer Bazı Enerji Hatları Ermenistan’dan Geçirilmesi
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney 3 Eylül 2008 tarihinde bölge ziyareti çerçevesinde Azerbaycan’ı ziyareti sırasında ilginç bir konu gündeme gelmiştir. Cheney Aliyev’e Nabucco hattının Ermenistan’dan geçirilmesi konusunu gündeme getirmiş ve bu sebeple de Cheney-Aliyev görüşmesi oldukça serin geçmiştir. Cheney Bakü’den ayrılır ayrılmaz Medvedev Bakü’ye telefon ederek Aliyev ile görüşme ihtiyacı hissetmiştir.
Boru hatlarının Ermenistan’dan geçmesi aslında ABD’nin uzun süreden beri istediği bir konuydu. Ancak buna uygun ortam hazırlanamamıştı. Şimdi bunun için uygun ortam yaratılmıştır. Özellikle de Gürcistan savaşından sonra bu ülkenin istikrarsızlaştığına yönelik yorumlar bulunmaktadır. Bu sebeple de şimdi Ermenistan güzergahı sadece diplomatik olarak ABD’nin yansıra bu projeye kaynak yatıracak finans çevrelerinin de Ermenistan güzergahına üstünlük verdikleri bilinmektedir. Bu güzergahın kısa olması sebebiyle maliyet açısından avantajlı olması ve Ermenistan’ın istikrar açısından Gürcistan’a göre daha avantajlı konuma geçmesi bu ülkeyi yeni dönemde boru hatları açısından cazip kılmaktadır. Gürcistan savaşı sonrası ortaya çıkan Rusya-Batı restleşmesinden sonra Rusya’nın enerji kartını ileri sürmesi ihtimali Batıyı alternatif hatlara yöneltmiştir. Bu çerçevede Rusya’nın önerisi olan Güney Akım hattının şansı azalırken Nabucco’nun şansı artmıştır.
Şimdi bu yeni jeo-siyasi ortamda Nabocco Projesi ile Batı bir yandan Avrupa’nın enerji güvenliğini temin etme ve diğer yandan da bu hattı Ermenistan’dan geçirerek Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye arasında bir barış hattına dönüştürmek istemektedir. Batı bu yolla Ermenistan’ı Rusya’nın kontrolünden de (kısmen bile olsa) çıkarabileceğini hesaplamaktadır.
Bu arada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in Bakü’ye gittiği ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Azerbaycan Enerji Bakanı Natıg Aliyev ile görüştüğünü de belirtmekte fayda vardır. Gül’ün ziyareti öncesi gerçekleşen bu seferde 2013 yılında faaliyete geçmesi beklenen Şahdeniz bölgesindeki faz-2 doğalgaz sahasından Türkiye'ye yıllık 8 milyar metreküplük doğalgaz arzı sağlanması konusu ele alınmıştır.
Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu
Görüşmelerin bir diğer maddesi Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu olacaktır. Türkiye bütün menfi durumlara rağmen bu önerinin peşinden ısrarla gitmektedir. Gürcistan ve Rusya açıkça bu öneriyi bazı şartlarla destekleyebileceklerini açıklamışlardı. Azerbaycan bu öneriye ihtiyatla yaklaşmıştı. Şimdi benzer ihtiyatı sürdüreceği beklenmelidir. Diğer taraftan şunu da belirtmek gerekir ki, başlangıçta Saakaşvili gitmeden bu öneriyi görüşmeyeceğini açıkça ifade eden Rusya şimdi bölgede her gün değişen ve gelişen şartlar çerçevesinde Türkiye’nin önerisi olan Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’na sıcak bakmaya başlamıştır.
Anlaşılan o ki, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin kurulması konusu uzun bir süreden beri diplomasi çevrelerinde görüşülmekte ve fakat uygun zaman ve zemin aranmaktaydı. Dolayısıyla da bütün bu görüşmelerin daha yeni başladığını söyleyebiliriz. Abdullah Gül’ün 20 Eylül’de ABD’ye gideceği ve ihtimaldir ki, burada ABD Başkanı Bush’un yanı sıra yine Bush’un huzurunda Serj Sarkisyan ile bir araya gelmesi de mümkündür. Ayrıca Kasım ayında da Bush’un bölgeye ziyareti planlanmaktadır.
Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye Dışişleri bakanlarının New York'ta buluşacağını söyledi. Gündemde Karabağ sorununun yer aldığı buluşma 16 Eylül'de New York'ta başlayacak olan BM Genel Kurulu 63. oturum dönemi çalışmaları çerçevesinde gerçekleştirilecek.
Dağlık Karabağ Sorunun Ele Alınması
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ele alması beklenilen en önemli konuların başında 1988 yılından başlayan ve bugüne kadar çözüm bulamayan Dağlık Karabağ sorununun da ele alınması beklenmektedir. Aslında bu konuda Erivan’ın herhangi bir adım atması beklenmemektedir. Azerbaycan daha önce Gürcistan gibi kendisinden ayrılan bu cumhuriyete en yüksek muhtariyet önermiş ama bu teklif Ermeniler tarafından kabul edilmemişti. En yüksek muhtariyetin kabul edilmemesi ondan bir adım sonrası olan bağımsızlık isteği ile açıklanabilir. Zira Azerbaycan’ın önerebileceği başka bir formül kalmamıştır.
Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorunundaki ana felsefesi bu sorunun Ermenistan-Türkiye ilişkilerine endekslenmemesi ve bu konunun ayrıca değerlendirmesi şeklinde olmuştur. Hatta önceki Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın bu konuda açıkça bir teklifi de olmuştur. Koçaryan teklifinde “Türkiye ile Ermenistan ilişkileri üçüncü ülkelerin çıkarlarına bağlı kalmamalıdır” demişti. Şimdi gelinen noktada Türkiye için vazgeçilmez bir konumda olan Azerbaycan’ın çıkarları Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin dışına çekilmektedir. Zira Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığından herhangi bir taviz verme niyeti yoktur. 2 Eylül 2008 tarihinde işgal altındaki Dağlık Karabağ bölgesinin sözde “bağımsızlığının” 17. yıldönümü kutlamalarına katılan Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan yaptığı konuşmada Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığından asla taviz vermeyeceklerini belirtmiştir.
Hal böyle iken bu konuda Ermenistan’ın ne gibi “yeni” bir teklifi olacağı merak konusudur. Ermenistan ile Azerbaycan arasında AGİT Minsk Grubu çerçevesinde gelinen noktada Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan çekilmesi ve barış anlaşmasının imzalanmasıdır. Ancak burada esas nokta anlaşma imzalandıktan sonra referandumun yapılmasıdır. Ermenistan bu sürenin 20 yıl olmasını isterken Azerbaycan 5 yılda ısrar etmektedir. Gül’ün bu ziyaretinde süre konusunda bir anlaşma sağlanması da beklenebilir.
Dağlık Karabağ konusunda ilerleme sağlanamazsa yukarıda ifade edilen hiçbir konuda Azerbaycan’ın adım atmayacağı da bilindiğinde Ermenistan’ın bu konuda mutlaka bazı adımlar atması gerekebilir. Ermenistan açılım adına belki Dağlık Karabağ dışında işgal ettiği bazı bölgelerden çekilebilir. Ermenistan buraları zaten masada elini güçlendirmek için işgal etmişti. Şimdi buralardan vazgeçtiğini açıklayarak görüşmelerde bir açılım sağlayabilir. Onun dışında Dağlık Karabağ bölgesinden çekilme sözkonusu olamaz. Unutmamak lazım ki, Azerbaycan kadar Ermenistan’da da Dağlık Karabağ sorunu en hassas konuların başında gelmektedir. Ancak Dağlık Karabağ’dan çekilmeyen bir Ermenistan ile birkaç yerleşim biriminden çekildi diye masaya oturmak ve sınırları açarak demiryolu hattına işlerlik kazandırmak ve hatta Nabucco boru hattını buradan geçirmeye kalkmak Dağlık Karabağ’ın tamamıyla kaybedilemsi anlamına gelir ki, buna Azerbaycan’ı ikna etmeye çalışmak iki ülke ilişkilerinde tamiri imkansız sorunlar ortaya çıkarır. Azerbaycan’ın şimdiki ve gelecek nesilleri Dağlık Karabağ’ın kaybından Türkiye’yi sorumlu tutarlar.
Her ne görüşülürse görüşülsün Türkiye-Ermenista-Azerbaycan hattında en temel konu Dağlık Karabağ konusudur ve bu konuda ilerleme sağlanmadan diğer konularda mesafe alınamaz. Türkiye ise bu konuda ciddi bir arabuluculuğa soyunmuştur. Bu sebeple de Gül’ün Erivan ziyaretinde olduğu gibi Bakü ziyaretinde de ana konu Dağlık Karabağ ve bu konuda Ermenistan’ın yeni teklifi olacaktır. 2004 yılında Ermenistan’a yaptığımız ziyaret sonrasında yazdığımız bir raporda o dönem Savunma Bakanı olan Serj Sarkisyan’ın Koçaryan sonrası devlet başkanlığı için en şanslı aday olduğu ve Ermenistan’ın en zengin işadamı olan bu zatın işadamı olması sebebiyle iktidara gelmesi durumunda farklı açılımlara gidebileceğini belirtmiştik. Umuyoruz ki, Sarkisyan yeni ve farklı açılımlarda bulunsun. Yoksa koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ermenistan’ın ayağına kadar gitmiş ve eli boş dönmüş olacaktır ki, bu da Türkiye’nin bölgedeki ağırlığına ve bölge politikalarına ciddi zararlar verebilecektir.
Rusya şimdi şunun farkına yeni varmıştır, Gürcistan’ın batı için stratejik değeri oradan geçen stratejik boru hatları ile doğru orantılıdır. Türkiye ve Azerbaycan’ın daha kısa olmasına rağmen Ermenistan yerine Gürcistan’ı tercih etmelerinin sebebi Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile diplomatik ilişkilerinin olmamasıdır. Burada Rusya’nın önemli katkısı vardır. Rusya şimdiye kadar Ermenistan’ı Azerbaycan ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmasına izin vermemiştir. Ancak bu durum Rusya’ya pahalıya patlamıştır. Rusya Ermenistan’ı devre dışı bırakmakla Gürcistan’a stratejik değer yükleyen ve bugün batının, AB-ABD-NATO’nun Gürcistan’ın arkasında durmasına sebep olan boru hatlarının ve ulaşım dehlizlerinin bu ülkeden geçmesine sebep olunmuştur. Rusya şimdi politika değiştirmektedir. Rusya Türkiye’nin Kafkasya krizinde ABD’nin etkisine girmeyerek bağımsız hareket etmesi Rusya’nın Türkiye’yi Kafkasya krizinde çözüme yönelik bir ortak olarak görmesine sebep olmuştur. Bu sebeple Rusya şimdi politika değiştirerek Ermenistan ile Türkiye’nin barışmasına yönelik çabaları desteklemekte ve hatta Ermenistan’a bu yönde tavsiyelerde bulunmaktadır. Rusya bununla hem stratejik Nabucco Hattının ve hem de Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projesi yerine Kars-Gümrü Demiryoru Projesine dönüştürerek Gürcistan’a yüklenen stratejik değeri azaltmaya çalışmaktadır.
Bu arada Rusya’nın AGİT Minsk Grubu temsilcisi Yuriy Merzlyikov Karabağ sorununun çözümüne yönelik Türkiye’nin girişimlerini olumlu bir adım olarak değerlendirmiştir. Yuriy Merzlyikov dışişleri bakanları üçlü zirvesinin de sorunun çözümüne yönelik bir adım olarak Rusya’nın desteklediğini bildirmiştir. AGİT Minsk Grubu’nun üyelerinden olan ABD’nin Kafkasya’daki sorunların çözümüne yönelik girişimlerini artık olumsuz karşılayan Rusya şimdi ABD yerine bölgede tarafsız rol oynayan Türkiye’yi tercih etmektedir.