Çevreleme Politikasında Yeni Perde: Karadağ NATO’nun 29.Üyesi Oldu
İki gün önce Karadağ’ın da resmen NATO’ya katılmasıyla beraber ittifakın üye sayısı 29’a çıkmış olmuştur. Balkan ülkelerinin AB’ye üyelik süreçleri genel anlamda “milli bir konsensüs” odağında ilerlese de NATO üyeliği söz konusu olunca ülke içerisindeki muhalif seslerin çok daha yüksek sesle çıktığına tanık olmaktayız. Hal böyle olunca aslında Karadağ’ın da ittifaka üyelik süreci son derece çetin bir iç muhalefete rağmen gerçekleşmiştir. Lakin, belki de iç muhalefetten çok daha fazla göz önünde bulundurulması gereken dinamik Rusya’nın, Karadağ’ın NATO’ya üyeliğine karşı olduğunu defalarca dillendirmiş olmasıydı. Hatta geçtiğimiz gün Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen yazılı bir açıklamada, NATO’nun Karadağ hamlesinin Balkanlar’da istikrara zarar vereceği belirtilmiştir.
Hiç şüphe yok ki Arnavutluk, Hırvatistan, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerin yanına Karadağ’ın da en genç üye sıfatıyla NATO’ya katılması, ittifakın Balkanlar’daki varlığını iyiden iyiye güçlendirmesini sağlamış olmuştur. Bir diğer ifadeyle 2014’te Kırım’ın ilhak edilmesiyle beraber gizli olmaktan çıkan ve aleni bir hale dönüşen ABD-Rusya stratejik savaşında, hamlelerin yapıldığı en önemli alanlardan birisi olan Balkanlar’da, NATO yeni bir üye daha kazanmıştır.
Bu durum aslında ABD’nin Soğuk Savaş dönemindeki dış politikasının sac ayağını oluşturan “çevreleme politikası”nın halen devam ettiğini ispatlar niteliktedir. Nasıl ki, Soğuk Savaş döneminde SSCB başta olmak üzere sosyalist blok karşı blok tarafından çevrelenerek hareket sahası asgari düzeye indirgenmek istendiyse; bugün de başta Balkanlar üzerinden olmak üzere, Rusya’nın Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki hareket sahası yine asgari düzeye çekilmek istenmektedir.
Halihazırda Rusya’nın Karadağ’ın NATO üyeliğine vereceği tepki elbette ki, yazılı bir basın açıklamasının ötesinde olacaktır. Karadağ’ın da “kaybedilmesiyle” birlikte Rusya için Balkanlar’da güvenebileceği tek müttefik Sırbistan kalmıştır. Son tahlilde, ilerleyen süreçte Sırp milliyetçiliğinin Rusya tarafından provoke edilmesi muhtemel bir hamle olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir durumdan da en çok etkilenme potansiyeline sahip olan iki ülke olarak karşımıza Bosna-Hersek ve Kosova çıkmaktadır. Bunun yanında her zaman belirtmiş olduğumuz, ABD’nin “Sırp milliyetçiliğini Arnavut milliyetçiliğiyle dengeleme politikasına” Rusya, son dönemlerde gittikçe istikrarsızlaşan Makedonya üzerinden reaksiyon gösterirse o takdirde Rus Dışişleri Bakanlığı’nın yazılı açıklaması gerçeğe dönüşebilir.