ABD-Çin Rekabeti: Lobito Koridoru Örneği
Lobito Koridoru Angola’da yer alan ve Lobito Limanı’ndan iç kesimlere, özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Zambiya ve diğer iç bölge ülkelerine uzanan bir ulaşım ve ticaret güzergahını ifade eder. Bu hat, bölgedeki maden zenginliklerinin (bakır, kobalt vb.) limanlara taşınmasında ve uluslararası pazarlara ihracatında kritik bir role sahiptir.
Lobito Koridoru, aynı zamanda ekonomik gelişim ve bölgesel entegrasyon açısından büyük öneme sahiptir. Angola hükümeti ve bölgesel ortaklar, bu koridoru ve demiryolu hattını iyileştirmek ve modernize etmek için önemli yatırımlar yapmıştır. Bu çabalar, ticaretin kolaylaştırılmasını, taşıma maliyetlerinin düşürülmesini ve sonuç olarak bölgesel ekonomik büyümenin teşvik edilmesini amaçlanmıştır. Koridor iç bölge ülkelerinin deniz yoluyla dünya pazarlarına erişimi kolaylaşmıştır. Ancak, bu tür büyük altyapı projeleri, finansman, politik istikrar ve sınır ötesi iş birliği gibi mecburiyetlere tabidir. Bu da ABD ve Batı ile Çin arasında rekabeti bölgesel rekabeti doğurmuş, bu ülkeler için yatırım fırsatları yaratmıştır. ABD Çin'in Bir Kuşak Bir Yol hamlesine karşı Lobito Koridoru’na yatırım yapmaktadır. ABD’nin yatırımları Çin'in bölgedeki varlığına karşı bir denge unsuru olarak değerlendirilmektedir.
Çin Faktörü
Angola'nın Lobito Koridoru ve genel olarak altyapı projeleriyle ilgili olarak Çin ile olan ilişkisi, son yıllarda önemli ölçüde derinleşmiştir. Çin, Afrika kıtasında büyük bir altyapı yatırımcısıdır ve Angola, Çin'in Afrika'daki önemli ticaret ortaklarından biri haline gelmiştir. Çin'in Angola'ya olan ilgisi, petrol ihracatı ve altyapı inşaat projeleri gibi alanlarda karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkiye dayanmaktadır. Bu projeler genellikle Çin'in "Altyapı Karşılığı Petrol" modeli çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu modelde, Angola gibi ülkeler altyapı finansmanı karşılığında Çin'e petrol tedarik etmeyi taahhüt etmektedir. Bu anlaşmalar, Angola'nın kapsamlı altyapı ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olmuş ve aynı zamanda Çin'in enerji güvenliği ve küresel etkisini artırmıştır.
Bölgedeki maden zenginliğine bakıldığında, Kongo ve Zambiya, 2022’de sırasıyla 2,3 milyon ve 797,000 tonla Afrika'nın en büyük bakır üreticileri olması beklenmektedir. Bakır, elektrik pilleri, rüzgar türbinleri ve elektrikli araba şarj portları inşa etmek için çok önemli bir maden kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Angola ise kaynak açısından da zengindir ve yeşil teknoloji için hayati önem taşıyan 51 mineralin 32’sinde rezervlere sahiptir. Bu zenginliğe paralel olarak doğan rekabet ortamı dolayısıyla ABD’nin de bölgeye yönelik yatırımlarının daha geniş kapsamlı hale getirilmesi planlanmıştır.
Çin, Afrika genelinde yollar, limanlar ve diğer altyapılar inşa ederek, Afrikalı ülkelere kredi imkânı sağlamıştır. Ancak Çin kredileri genellikle cezai şartlar içermekte. Bu da muhtelif eleştirileri de beraberinde getirdi. Eleştiriler, genellikle borç sürdürülebilirliği, şeffaflık ve yerel iş gücünün yetersiz kullanımı gibi konulara yönelik oldu. Bu süreç Amerika’nın için fırsat niteliği taşıyarak Afrika’ya yönelik yardımlarını arttırmasına neden oldu.
Son dönemlerde Çin'in Afrika yatırımlarının durağanlaşmasını fırsat bilen ABD, bu proje kapsamında Koridor’a ek 800 kilometreye yakın yeni pist yapılmasını hayata geçirmeyi planlamaktadır. Başlangıcında bulunan 1,6 milyar dolarlık fon, 1,500 vagon ve 35 lokomotifin yanı sıra mevcut demiryolu hatlarının ve liman terminallerinin geliştirilmesini desteklemek için ayrılacak. ABD, demiryolu altyapısıyla ilişkili madencilik ve rafineri projeleri için ek 2,3 milyar dolarlık finansmanı, çoğunlukla Kalkınma Finans Kurumu ve İhracat-İthalat Bankası’ndan sağlanacak kredilerle sağlama taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca ABD ayrıca Airtel Africa’nın Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Zambiya’ya 125 milyon ABD Doları tutarında kredi sağlamıştır.
Değerlendirme
Çin'in Afrika'da, özellikle de Angola gibi ülkelerde artan ekonomik ve politik etkinliği, Batılı ülkeler ve analistler arasında farklı algı ve tepkilere yol açmaktadır. Çin'in Afrika'daki faaliyetlerinin Batı için oluşturduğu bazı tehdit ve algıları analiz ederek değerlendirmek gerekir.
Etki Alanının Genişlemesi: Çin'in Afrika'da artan varlığı, ABD ve Avrupa Birliği gibi güçlerin, kıtadaki geleneksel etki ve çıkar alanlarının erozyona uğradığına dair algılarını güçlendirmektedir. Afrika'nın stratejik önemi göz önünde bulundurulduğunda, Çin'in artan etkisi bazı Batılı politikacılar tarafından stratejik bir tehdit olarak değerlendirilmektedir.
Askeri Varlık: Çin'in Cibuti'de askeri bir üs kurması gibi adımlar, Batı için potansiyel güvenlik endişelerini artırmıştır. Bu tür gelişmeler, Çin'in sadece ekonomik değil, aynı zamanda askeri bir aktör olarak da Afrika'da varlık göstermeye başladığının bir işareti olarak görülmektedir.
Borç Diplomasisi: Çin'in kredi ve yatırım pratikleri, bazen ‘borç tuzağı diplomasisi’ olarak nitelendirilmektedir. Bu terim, borç veren ülkenin, borç alan ülkeler üzerinde aşırı miktarda borç yükü aracılığıyla siyasi ve ekonomik nüfuz elde etmeye çalıştığı iddiasını ifade etmektedir.
Ticaret Dengeleme Aktları: Çin'in Afrika'daki artan ekonomik faaliyetleri, Batılı ülkelerin kıtadaki ticari çıkarlarını yeniden değerlendirmelerine neden olmuştur. Çin mal ve hizmetlerinin Afrika pazarlarındaki yaygınlığı, Batılı şirketler için rekabetçi zorluklar oluşturabilmektedir.
Yönetişim ve İnsan Hakları: Batı kanadı Çin'in Afrika ile ilişkilerinin, demokrasi, insan hakları ve şeffaflık gibi Batılı değerlere dayalı uluslararası normları zayıflatabileceği yönünde endişeleri olduğunu belirtmektedir.
Küresel İmaj ve Yumuşak Güç: Çin'in Afrika'da yürüttüğü altyapı projeleri ve ekonomik yardımlar, aynı zamanda ülkenin küresel imajını ve yumuşak gücünü artırmayı amaçlamaktadır. Batı için bu durum, kendi küresel imajı ve nüfuzuna meydan okuyan bir rekabet alanı olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak, Çin'in Afrika'daki artan faaliyetleri, Batı'da karmaşık ve çok boyutlu bir tepki yelpazesi oluşturmuştur. Bu durum, uluslararası ilişkilerde yeni dinamiklerin ve rekabet alanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Batılı ülkeler ve kuruluşlar, bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacakları konusunda stratejiler geliştirmeye çalışmakta buna paralel olarak Lobito Koridoru örneğinde olduğu gibi Afrika’ya yatırımlarını arttırmaktadır.