Irak’ta Türkmenler, Saddam Hüseyin döneminden bu yana zor şartlar altında varlık mücadelelerini devam ettirmeye çalışıyor. Özellikle geçtiğimiz günlerde Barzani yönetimi tarafından Kerkük’ü de kapsayacak şekilde Irak’tan ayrılmak için düzenlenen referandum sürecinde büyük baskılara maruz kalan Türkmenlerin yaşadıkları yerde saldırılar dinmiyor. Geçen hafta Irak'ta Salahaddin vilayetine bağlı çoğunlukla Türkmenlerin yaşadığı Tuzhurmatu ilçesinde pazar yeri yakınında bombalı araçla saldırı düzenlendi. Saldırıda ilk belirlemelere göre 20 kişi öldü, 40 kişi yaralandı.
Referandumda Irak’ın asli unsurlarından biri olan Türkmenler, toprak bütünlüğünü savunduklarını ifade ederek ve referandumu boykot etmişlerdi. Türkmenler, Irak içerisinde ayrılıkçı akımların Irak’a ve bölgeye fayda sağlamayacağını sıkça dile getiriyorlar.
Türkmenlerin beklentilerini, Irak’taki ayrılıkçı akımları ve bu ihtimallerin nelere sebep olabileceğini Irak Türkmen Cephesi Genel Başkanı Erşat Salihi, TÜRKSAM için değerlendirdi.
21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu günlerde, dünya ayrılıkçılık olarak adlandırılan yüzlerce yaşında bir sorunla karşı karşıyadır. Bir diktatörlük altında ezilen on yıllarca ezilen bir ulus temsil eden bir kişi olarak, sömürgeci devletlerin çatısı veya baskıcı rejimler altında kalan halkların bağımsızlık fikrini inkar edemem. Bununla birlikte ayrılıkçılık fikri siyasi gruplar tarafından yaşadıkları ülkelerdeki siyasi yapıyı kendi amaçları için değiştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Irak örneği toplumun tamamında bir anlaşma olmadığında ayrılıkçılığın sadece istikrarsızlık, yoksulluk ve daha fazla çatışma getirebileceğini öğretmektedir.
Küreselleşme, Ulus Devlet ve Ayrılıkçılık
Modern dünyada, ayrılıkçı milliyetçiliğin genellikle kötü sınırlar ve uyuşmayan kültürlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Yani, şiddet yanlısı ayrılıkçılık devletlerin sınırları ulusal grupların sınırlarıyla uyuşmadığında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu bağlamda ayrılıkçılık devletlerin uluslara yaptığı adaletsizlikten kaynaklanıyor olarak görünmektedir. Eğer bu böyle kabul edilirse ayrılıkçı savaşların çaresi şudur: Sınırları yeniden çiz, parçalanmayı destekle. Fakat, parçalanmaya karşı olanlar basit bir soru sormalıdır. Eğer farklı etnik ve mezhepsel gruplar uzun bir süre bir arada yaşadıysa, şimdi neden bir arada yaşayamasınlar? Ayrılıkçılık, kendi halklarını sosyal, siyasi ve ekonomik nedenlerle bağımsız devlet kurmak isteyenlere yönelik siyasi bir projedir. Küreselleşme, yerel kültürler üzerindeki vurguyu artırdıkça, devletlerin otoritelerini zayıflattıkça ve yerel ekonomik şebekelerin küresel ekonomiye entegrasyonunu artırdıkça ayrılıkçı talepler artmaktadır. Eğer sınırlar üzerinde çatışma yoksa, kaynaklar üzerinde anlaşmazlık yoksa ya da düşman halklar ve yabancıların müdahalesi yoksa; buna karşılık baskı, savaş, açlık ve sistematik sömürü varsa; baskıcı bir devlete karşı bağımsız bir devlet talep etmek normal karşılanabilir. Bu durumda dahi, ayrı bir devlet kurmak isteyen siyasetçiler bunun sonuçları hakkında dikkatli olmalıdır. Yugoslavya örneği, yanlış yönlendirilmiş siyasi tutukluların bir devletin çökmesine, toplumun yok edilmesine ve insanların öldürülmesine nasıl yol açabileceğinin çok iyi bir örneğidir. Irak, demokrasinin onlarca yıllık kökünün bulunduğu bir ülke değildir. Fakat, Saddam Hüseyin'in düşmesinden sonra, ülke savaştan parçalanan ir toplumun yeniden ayağa kaldırılması için mücadele vermiştir. Bu süreçte, Biz Türkmenler olarak, istikrarsızlığa neden olabilecek hiçbir siyasi proje talep etmedir. Irak hükümetinin siyasi kararlarının, güvenlik operasyonlarını ve demokratik olmayan uygulamalarının yanlış taraflarını eleştirdik. Bununla birlikte, hala ayrılıkçılığın Irak için bir çare olduğunu düşünmüyoruz; tersine Irak toplumunun farklı parçaları arasında yeni mağduriyetlere ve daha sorunlu ilişkilere yol açabilecek zehirli bir hedef olduğunu düşünüyoruz. Son 10 yılda, Irak etnik çatışma, mezhepçi siyaset, dış müdahale, yolsuzluk, devlet otoritesinin çökmesi ve dini radikalizm gibi pek çok sorundan dolayı büyük problemler yaşadı. Her bir sorun diğerini besledi ve neredeyse her sorun bir krize dönüştü. Bu sorunların en kötülerinden birisi etnik ayrılıkçılıktır. Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra geçmişteki yolsuz sistem çöktü. Irak'taki insanlar kendilerine daha uygun düşen yerler bulabileceklerini umut ederek daha kapsayıcı bir devlet sistemine sahip olacaklarını umuyorlardı. Fakat, uygun mekanizmaların, dayanışmanın ve kapsayıcı çözümlerin yokluğu nedeniyle pek çok insan hayal kırıklığına uğradı. Bu hayal kırıklığı daha fazla şiddete neden oldu ve etnik merkezli veya mezhep merkezli kimlikler birleşik Irak kimliğinden daha güçlü hale geldi. Bugün dahi, her bir etnik ve dini grubun kendi içinde iç ayrılıkları bulunmaktadır. Bu ayrılıklar sadece daha fazla mezhepçi yaklaşımı artırmıyor, aynı zamanda etnik ve ayrılıkçı hareketleri de güçlendiriyor.
Etnik Ayrılıkçılık ve Irak Örneği
Irak farklı etnik ve ulusal kimliklerden oluşmaktadır. Irak'ın çoğunluğunu Araplar oluşturmaktadır. Fakat, kimse Türkmen ve Kürt milletlerini ve onların milli kimliklerini inkar edemez. Her iki milletin de güçlü milli kimlikleri ve kendi tarihleri vardır. Bununla birlikte güçlü bir milli kimliği olmak ayrı bir şeydir, ayrılıkçı olmak ayrı bir şey. Biz, Türkmenler olarak, ayrılıkçılığın halkımıza, Irak devletine ve Orta Doğu'ya istikrar getirmeyeceğini düşünüyoruz. Kürtlerin de diğer azınlıklar gibi eski rejim tarafından onlarca yıl baskı gördüğü doğrudur. Fakat, Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra Kürtler Irak'ta ana iktidar belirleyicisi hale gelmişlerdir. Onların federal bir bölgesi vardır, siyasi ve kültürel farklılıklarını orada hayata geçirmektedirler. Merkezi hükümet ile federal bölge arasında sorunlar olduğu doğrudur. Ancak, DAEŞ'i mevcut sorunları çözmek için bir fırsat olarak kullanmak iyi niyet olarak kabul edilemez. Medyada ve üniversitelerde tartışıldığı gibi, Orta Doğu'da her hangi bir yerde parçalanma başlarsa, bu durum "kelebek etkisi"ne neden olabilir ve bölgede pek çok stratejik soruna neden olabilir. Bölge son yıllarda halihazırda iç savaşlar ve radikalizmden yeterince zarar görmüştür. Neredeyse her örnekte, devletlerin sınırlarını değiştirmeyi isteyen siyasi veya silahlı hareketler bölgesel aktörler tarafından güçlü bir biçimde engellenmiştir. Bu talepler yeni savaşlara neden olmuştur.
Bir terör örgütü olarak DAEŞ, sözde bir “İslam Devleti” kurmak istiyordu. Onun temel amacı Irak ve Suriye'nin rejimlerini ve sınırlarını değiştirmekti. Bu büyük bir yıkıma ve binlerce insanın ölmesine neden oldu. DAEŞ, Irak ve Suriye'den yok olurken, bu devletlerin merkezi otoriteleri, yeniden güçlenmeye başladılar. Bu yeniden inşa döneminde, tüm sorumlu aktörler olumlu ve yapıcı bir rol oynamalıdır. Bağımsızlık iddiasında bulunmak ve ayrılıkçı hareketlere kalkışmak Orta Doğu ülkelerinde merkezi hükümetlerin daha fazla zarar görmesine neden olabilir. Bununla birlikte, bu tavrımız, herhangi bir antik demokratik rejimi veya antidemokratik faaliyetleri desteklediğimiz anlamına gelmez. Biz Türkmenler olarak yıllar boyunca Irak ve Suriye hükümetleri tarafından tehdit olarak muamele gördük. Yıllar boyunca Türkmen politikacıları, sadece milli kimliklerini istedikleri için tutuklandı, öldürüldü ve sürgüne gönderildi. Türkmenler ne zaman kültürel be sosyal haklar talep etseler, diğer devletlerin içerideki ajanı olarak algılandılar. Ancak, biz hiçbir zaman halkımızı hükümetlerime karşı silah kaldırmaya çağırmadık. Her zaman siyasetin gücüne inandık ve hükümetlere karşı isyancı konumuna düşmedik. Neden bu yolu seçtik? Çünkü, ayrılıkçı bir hareketin şiddetle bastırılabileceğini veya müdahaleci bir yabancı gücün kuklası haline gelebileceğini biliyoruz. Aynı zamanda, Orta Doğu'da pek çok savaşa tanıklık ettik. Herhangi bir müdahaleye açık bir bölgede yaşadığımız aşikardır. Eğer hükümetler ve halklar arasında barışçıl bir ayrılık olacaksa ve eğer halklar bir arada yaşamıyorsa, bir kişi neden bağımsız bir devlete karşı dursun ki? Fakat, Irak örneğinde halklar be hükümet bu ayrılığa karşıdır. Bununla birlikte, Kuzey Irak'ta bile ayrılıkçılığın Kürt halkı için da kaosa neden olabileceğine inanan bir çok siyasi lider ve parti bulunuyor .Ayrılıkçılık, insanların artık yorgun düştüğü Irak'ta uzun süreli bir savaşa neden olabilir. Irak halihazırda birçok soruna sahip. Bu savaştan çıkmış bir ülke. 1980'lerden bu yana, Irak halkı savaşlardan endişe duymaktadır. Irak, son 40 yılda birkaç yıl dışında hep savaş halindedir. Bu ülkeyi yeniden inşa etmemiz gerekmektedir. Fakat, her türlü anti demokratik uygulamanın kaldırılması gerektiğini biliyoruz. Kerkük'te evlerimiz çalındı, nüfus kayıtlarımız yakıldı, mezarlarımız tahrip edildi ve halkımız ayrılmak zorunda bırakıldı. Yıllar boyunca, Saddam Hüseyin zamanında, topraklarımız bizden alındı ve rejim yanlısı gruplara dağıtıldı. Irak'ta Türkmen halkının yaşadığı diğer yerler tahrip edildi. Ne Saddam zamanında nede Saddam sonrası dönemde biz Irak hükümetlerinde uygun bir biçimde temsil edilmedik. Çok sayıda ITC yetkilisi öldürüldü veya liderlerimiz idam edildi. Kayıplarımızın tazmin edilmesini istiyoruz, fakat, ayrı bir devlet hiç talep etmedik. Özetle, Irak örneği, bağımsız bir devlet iddiası veya ayrılıkçı talepleri olan en güçlü aktörlerin dahi bölgesel güç dengesini dikkate alması gerektiğini göstermektedir. Merkezi hükümetler zayıf olmalarına rağmen, onların müttefikleri çökmelerine izin vermemektedir. Burada, Orta Doğu'da eğer barışçı bir ayrılık yoksa, ayrılıkçılık sadece savaşa ve yıkıma neden olur. Irak bundan şuana kadar çok çekti. Bu nedenle, biz ayrılıktan ziyade daha fazla demokrasi ve barışçıl bir yeniden inşa çağrısı yapıyoruz.